Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sadece oyunculukla yetinmeyen Angelina Jolie kısa bir süre önce yönetmenliğe soyunarak kafasındaki projeleri gerçekleştirmek istediğini ortaya koydu. Ama söz konusu Angelina Jolie olduğu zaman olaya hep skeptik bir şekilde yaklaşıyoruz. Peki, nedir bu skeptik yaklaşım? Akıllara her zaman şöyle bir soru düşüyor: Acaba filmleri Angelina Jolie mi çekiyor, yoksa yönetmen olarak adını mı yazdırıyor? İşte bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz, ama bildiğimiz bir şey varsa o da şu: filmlerde görüntü yönetmenlerinin payının büyük olduğu yönünde… İşin teknik kısmının görüntü yönetmenine kaldığını da rahatça ifade edebiliriz. Jolie projeleri tasarlayıp kaleme alıyor, bu konuda herhangi bir şüphemiz yok, ama yönetmenlik için aynısını düşünmek biraz güç. Umarız ilerleyen günlerde daha iyi sonuçlar elde eder.

        Bir oyuncudan yönetmen olur mu? Oyunculukla başlayıp yönetmenliğe transfer olan çok isim var, hatta aralarında başarılı olanlar da var. Bu isimleri tek tek saymayacağız, çünkü merceğe alacağımız kişi herkesin çok iyi tanıdığı Angelina Jolie… “TombRaider” filmiyle büyük bir çıkış yakalayan Jolie, ardı ardına birçok projede yer alarak kendini kanıtlamayı başardı. Coen Kardeşlerin yazdığı “Unbroken” filmini yöneten Jolie yolun çok başında olmasına rağmen çabalıyor. Mesela Jolie tarafından çekilen “ByTheSea” Jolie’nin yaşam hikâyesinden kesitler sunuyor, sanki Jolie kendi evlilik aşamalarını perdeye yansıtıyor.

        Avrupa sanat filmlerinden beslenen Jolie, 70’li yıllara giderek retro atmosferi oluşturuyor ve bu atmosferde melankolik ve kompleksli bir kadının yaşadıklarına tanık oluyoruz. Hikâye şöyle gelişiyor: Sorunlarını çözmek için Malta adasındaki küçük bir tatil beldesine giden evli çift, gittikleri yerde daha büyük sorunlarla karşılaşıyor. Yazamadığı için içine kapanan bir karakteri canlandıran Brad Pitt’i ilk defa bu kadar pasif bir rolde görüyoruz, pasif olmasına karşın karakteri çok iyi canlandırıyor. 70 döneminin filmleri ile oldukça örtüşen “ByTheSea” yer yer Yeşilçam hikâyelerimiz ile benzerlik kurarak melodramatik bir aşktan doğan pürüzleri göz önüne koyuyor. Araya da Hitchcock’tan ödünç aldığı voyurizm tekniğini yerleştirerek dikkatimizi farklı bir yöne doğru çekiyor, tabi orada görmemiz gören çok önemli bir şey var, onu da burada yazarsak filmin büyüsü bozulur.

        İYİ BİR YÖNETMEN Mİ, İYİ BİR OYUNCU MU?

        Hikâyenin içini doldurmak yerine sinematografik öğelere eğilen Jolie, teknik detayların içinde boğuluyor resmen, eğer teknik detaylarla bu kadar ilgili olmasaydı,ortaya daha pürüzsüz bir hikâye çıkabilirdi. Demek ki yönetmen olacağım derken farkında olmadan hikâyeyi geri plana itti. Sırtını panoramik sahnelere dayayan Jolie sanki manzara resmi çiziyor, tüm sahneler neredeyse bir tablo kadar etkileyici. Nasıl ki resmedilen tablolarda derinlik varsa, filmde de var. Fotoğrafik görüntülerden tutun da, estetik açılara kadar her şey ince bir şekilde kurgulanıyor. Jolie hem kendini, hem de diğer karakterleri estetik açıdan çerçeveliyor.

        En önemlisi de 70’li yılların kıyafetlerini Jolie’nin perdeye doğru bir şekilde yaftalıyor oluşu. Jolie’nin kıyafetleri gerçekten de filme cuk oturmuş! Yalnız filmde dikkatimizi çeken çok önemli bir detay var, o da şu: Brad Pitt sürekli Angelina Jolie’nin gözlüğünü düzeltiyor. Yineleme mantığını filme monte eden Jolie,Pitt’in takıntılı bir adam olduğuna dair vurgu yapıyor, tıpkı yazdığı romanlarda oldu gibi… İlham gelmediği için eşi ile şehirden uzaklaşan Pitt, aslında çok detaycı,o yüzden de hikâye yazma konusunda bir türlü kendini aşamıyor. Sürekli eşinin sorununa odaklanan Pitt, kendini başarısız olarak ilan ederek, romanı yazamayacağını düşünüyor, ta ki büyük bir çatışma yaşanana değin…

        Peki, nedir bu çatışma? Ser verip sır vermeden o çatışmadan bahsedelim. Bir romanı yazmak için önce bir neden gerekir, Pitt’in de bu nedeni bulması gerekiyordu. Bazen en büyük düşüşler yaratıcılığın ardına kadar açılmasına vesile olur. Filmin asıl olayı da bu zaten! Gelelim Angelina Jolie’nin bunu nasıl perdeye yansıttığına… Filmi ağlak bir filme dönüştüren Jolie, seyirciyi etkilemek için birçok sahnede gözyaşlarını kullanıyor, biraz ajite etme durumu var! Kadın oluşundan ötürü duyguları ile hareket eden Jolie, ne yazık ki olaylara çok duygusal yaklaşıyor. Film buram buram feminizm kokuyor. Jolie genellikle gerçek hikâyelere yöneldiği için o hikâyelerin acı taraflarına odaklanarak seyircinin düşünmesini sağlıyor, ama bazen ölçüyü fazla kaçırıyor, tıpkı “ByTheSea”de olduğu gibi… Yukarıdaki paragraflarda da değindiğimiz üzere, kendi hayat hikâyesinden yola çıkarak,böyle bir filme hayat veriyor oluşu hanesine eksi yazılmasına neden oluyor. Tabi bir de karşısında eşi Brad Pitt olunca işin rengi değişiyor. Keşke Brad Pitt filmde Angelina’nın eşini canlandırmasaydı. Kendilerini ele veriyorlar.

        JOLİE FİLMİ ANNESİNE ATFETMİŞ

        Filmin görüntü yönetmeni Christian Berger hemen hemen çoğu sahnede natürel ışık kullanarak filmi her ne kadar natürel bir filme dönüştürmeye çalışsa da, Jolie’nin üzerlerini örtmeyi başaramadığı gedikler filmi aşağı çekiyor. Jolie’nin güzelliği hikayesel dengesizliği düzeltmeye yetmiyor. Bu dengesizlik ancak güzel bir kurguyla çözülebilir. Sahnelerin tek başlarına anlamları var, ama bir bütün halinde değerlendirdiğimizde sahneler yerine oturmuyor, dolayısıyla Jolie’nin öyküleme tekniğine daha fazla eğilmesi gerekiyor. Şunu net olarak ifade edebiliriz ki; bir yönetmen için hikâye bütünlüğü en başta gelir, o nedenle filmdeki büyük resmi görmek için hikâyenin hatasız olması çok önemli.

        Geldik filmin en rahatsız edici yanına… Erotik sahneleri araya yerleştirmeyi ihmal etmeyen Jolie filme erotik hava katarak çekici olacağını düşünmüş olsa gerek, ama üzülerek belirtiyoruz ki, Jolie büyük bir hata yapmış, çünkü işin içine erotizm girdi mi, filmin gidişatı değişiyor. Romantik bir filmin romantik olabilmesi için erotizmin filmin altına süpürülmüş olması gerek. Jolie’nin kendini seksi göstermek için erotizmi sonuna kadar kullandığı açıkça ortada!

        Son olarak; Jolie’nin neden bu filmi yaptığına dair önemli bir açıklamamız var. Kulağımıza çalınan bir bilgiye göre; 2007 yılında annesini kaybeden Jolie çok acı çekmiş ve o sebeple filmin özünün keder ile ilgili olduğundan bahsetmiş. Konuyu daha da açarsak; annesi 60’lı 70’li yılların filmlerini çok sevdiği için filmi ona hediye etmek istemiş. Buraya kadar her şeyi çok iyi anladık, lakin filmde neden annesinden söz etmedi, ya da hikâyeyi ona bağlamadı. İşte burası biraz muallak… Şunu da yazmadan geçmeyelim; filmin erotik sahnelerinin aklımızda kalmasının en önemli nedeni ise filmin beynimize kazınan müzikleri!

        Netice?Angelina Jolie eğer hiç durmadan yoluna devam ederse belki iyi bir yönetmen olabilir, önemli olan bundan sonra çekeceği projelerin son filmi gibi olmaması! Bekleyip görelim…

        Diğer Yazılar