Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Uzun süredir Alejandro Gonzalez Inarritu’nun “The Revenant” filmi masaya yatırılıyor. Filme dair hem pozitif, hem de negatif eleştiriler var. Şu bir gerçek ki; “The Revenant”, “Birdman” filmine nazaran daha dikkat çekici, sebebi de hayatın özünü ele alışı… Yaşanılan zorluklar tüm çıplaklığıyla perdeye yansıyor ve gerçekten kendinizi filmin içinde hissediyorsunuz. Baştan film çok sade gibi duruyor, ama ilerleyen sahnelerde belli bir form içine girip seyirciyi içine çekiyor. Film bazılarına göre didaktik öğeler içerse de, akıllara bazı sorular düşüyor ve sürekli o soruların cevaplarını arıyorsunuz. “Babil” filmindeki bazı manevralarla ve metaforlarla filmi donatan Inarritu doğa ve insan arasındaki dengenin çok zor kurulduğundan bahsedip, bazı sert sahnelerle bunu daha da pekiştiriyor.

        Geçen yıl “Birdman” filmiyle ödül alan Alejandro Gonzalez Inarritu’ya bu sene de ödül alır gözüyle bakılmıyor, çünkü çektiği son film “The Revenant” hakkında bir sürü söylenti dolanıyor etrafta! Bu söylentilerin bazılarından bahsedelim. Inarritu’nun artık çekeceği konu kalmadığı için sırf film yapıp ödül almak için “The Revenant”ı çektiğini söyleyen bazı eleştirmenler kendisini yerden yere vuruyorlar, çünkü film tam olarak özümsenip içselleştirilemedi. Görsellik var, ama içerik yok dediler. Görselliğin olduğunu inkâr edemeyiz, ancak içeriğin olmadığı konusunda aynı şeyi söylemek zor.

        Açıkça ifade etmek gerekirse; bu kez Alejandro Gonzalez Inarritu turnayı gözünden vurdu, sebebi de şu: “Birdman” filmi Oscar alacak bir film olmamasına rağmen ödül aldı, zaten beklediğimiz bir sonuçtu. Peki, “The Revenant” için ne söyleyebiliriz?

        “THE REVENANT” BIRDMAN GIBI OSCAR’I KUCAKLAYACAK MI?

        “The Revenant” Oscar’a oldukça uygun bir film, zira yönetmen gerçek bir hikâyeden yola çıkıyor ve o hikâye insanının acılı dünyasını yansıtıyor. Akademi gerçek hikâyeleri her zaman çok sever, hele o gerçek trajik bir biçimde anlatılıyorsa istisnasız başarı basamaklarını hızla çıkar. Ufak bir ara not; “Birdman”in, “The Revenant” filminin yanında sürrealist ve konsept dışı kalıyor oluşunu da unutmamak lazım. Net bir şekilde ifade etmek gerekirse; şu ana kadar hakkıyla ödül alan birkaç film oldu, ama en iyisi hiç şüphesiz “12 Years A Slave”di. Ödülü hak edip de alamayanlara ne demeli? Mesela “Esaretin Bedeli” filmi 10 dalda Oscar adayı gösterilmesine rağmen bir dalda bile Oscar alamadı. Bu sinema tarihi için çok büyük bir kara leke!

        Sözü fazla uzatmadan gelelim “The Revenant” filminin analizine… Önce filmin adının neden diriliş olduğunu sorgulamak gerek, nedeni de filmdeki mesajın ucunun açık oluşu. Hz Isa ile bağlantı kuran Inarritu başkarakterin acı çekip aynı onun gibi dirileceğini ima ediyor aslında. Bunu da filmin bazı sahnelerinde gösteriyor. “Babil” filminden de bazı kareler mevcut olduğunu söylemekte fayda var.

        Hıristiyanlık nezdinde Hz Isa'nın dirildiğine inanıldığı için film Hz Isa ve başkarakter arasında bir bağ kuruyor, çünkü başkarakter neredeyse ölüp diriliyor. Doğanın insana neler çektirdiğini anlatan film, intikamın soğuk yenen bir yemek olduğunu burnumuzun dibine dayıyor.

        Film görsel bir dünya inşa ederken araya bazı mesajlar ekliyor. Bu bir hayatta kalma filmi, hayatta kalmak için çok büyük bir mücadele var, yönetmen bunu her açıdan ele alıyor. Bir insanın ölümle cebelleşmesini aktaran film, ölümün hemen yanı başımızda olduğunu ifade ediyor. Ölüm mü kazanacak, yoksa yaşam mı? Ölüm için test edilen karakterler hakiki bir hikâye anlatıyorlar bize...Bir de filmde şu var: ilkellik ve Kızılderili insanların yaşayış biçimleri…

        ILKEL ÇAĞLARA DÖNÜŞ…

        İlkel çağlara dönüp insanların nasıl yaşadıklarını ve nasıl tecrübe ettiklerini seyrediyoruz sanki...Teolojik argümanlarla desteklenen film, inancın ve iradenin en büyük armağan olduğundan söz ediyor ve ölümü dahi o şekilde yenebileceğimize karşı bazı bilgiler ortaya koyuyor.“Doğaya dikkat edin (!)” mesajını filmin her yerine yayan Inarritu bir insanın hayatta kalmak için gerekirse vahşi bile olabileceğini savunuyor. İnsan doğası gereği zaten her şeyi yapar ve hayvandan bile daha tehlikelidir.Genel itibariyle çok hızlı akan ve çok ilgi çeken bir film değil belki ama filmi başlı başına sorgulamak gerekiyor, zira büyük bir insanlık dersi veriyor. Doğayla oyun olmaz öyle değil mi? Doğa bazen insanı bir tehdit olarak görüp kendini savunmaya alır.

        Doğa ve insanlık savaşı zaten asırlar beridir devam ediyor olduğu için doğal yaşama ve doğaya müdahale etmek, ya da onu kötüye kullanmak farklı sonuçlar doğuruyor. Filmin konusu çok bilindik olmasına karşın onu dini sembollerle yoğuran yönetmen aslında filmi orijinal kılmaya çalışıyor. Bir insanın iradesi ile ayağa kalkabileceğini savunan yönetmen insanın yeri geldiği zaman çok güçlü olabileceğini perdeye yaftalayarak doğayı yenebileceğini ifade ediyor. İnsan doğayı yenebilir mi? İnsanın içinde “ben bunu yapabilirim, başarabilirim” düşüncesi olduktan sonra her şeyi yapabilir.

        YEŞİL EKRAN DEVRE DIŞI

        Sırada film hakkındaki diğer bilgiler… Filmin senaryosuMichael Punke'nin 2002'de yayınlanan aynı adlı romanından uyarlanarak yönetmen ve senarist Mark L. Smith tarafından kaleme alındı. Deyim yerindeyse; bazı eleştirmenler filmi şu şekilde yorumlamışlar: ''Sade olarak güzel olduğu kadar, sert olarak uzlaşılmaz bir yapım, “Diriliş” Leonardo DiCaprio'nun işlemiş oyunculuğunu kullanarak sürükleyici drama için yakıtını almış''. Doğal teknik vurgulamalar ile çekilen film zaman zaman bize stüdyo çekimini anımsatsa da, filmin hepsi stüdyoda çekilmedi. Filme dair en önemli şey; soğuk hava koşulları, çekim yerlerinin uzaklığı ve sinematograf Lubezki ve yönetmenin filmde üst düzey gerçekçilik için doğal ışık kullanıyor oluşlarıydı. Inarritu bakın “The Revenant” hakkında ne söylemiş: “Elimize kahvelerimizi alıp yeşil ekran kullanmaya karar verirsek herkes iyi zaman geçirir, herkes mutlu olur; ancak büyük ihtimalle film bir şeye benzemez” ifadeleriyle görsel efekte ve bilgisayar çekimlerine karşı olduğunu bu sözüyle belirtmiş oldu.

        Eğer “The Revenant” bilgisayar sosuna bulanmış olsaydı, gerçekçi bir etki yaratmayıp, seyirciyi öteye doğru iterdi ve seyirci filmden etkilenmezdi. Yapaylık bazen filmin akışını bozabiliyor. Özellikle de böyle bir filmin! İnsanı büyük bir sınava tabi tutan filmin bir sürü akılda kalacak sahnesi var, ama bir tane sert sahne var ki, onu unutmak neredeyse olanaksız. Ayının Leonardo DiCaprio’ya saldırdığı sahne gerçekten de çok trajik, keşke o sert sahne daha natürel olsaydı, çünkü ışığın yönü o sahnenin stüdyo ortamında çekildiğine dair göz kırpıyor. Yine de öyle bir sahneyi çekmek için iyi bir vizyon sahibi olmak gerek. Sadece iyi bir yönetmen olmak yetmiyor.

        Netice itibariyle; “The Revenant” yine her zamanki gibi Akademi’nin göz bebeği olacağı için diğer adayların onun yanında pek şansı yok gibi gözüküyor. Eğer Akademi bir sürpriz yapıp da oyunu “Mad Max: Fury Road”dan yana kullanırsa bir hayli şaşırtıcı olur. Son söz; “The Revenant” şayet derinlere dalıp olayları minimal bir şekilde perdeye yansıtmış olmasaydı, belki de birçok izleyiciden olumlu kritik almış olacaktı, ama o zaman da gerçeklikten uzak olup başka eleştirilere maruz kalacaktı.

        Diğer Yazılar