Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bilimadamı olmuş ama adam olamamış bir İtalyan zirzop, Pisa Üniversitesi’nden Alessandro Strumia bir hafta önce kalktı dedi ki; “Fiziği icat eden ve yapılandıranlar erkeklerdir…” Daha doğrusu “Yüksek Enerji Teorisi ve Cinsiyet” konulu seminerde sunum yaparken projeksiyonda görünen slaytlardan birinde yer alıyordu bu provokatif deyiş. Cinsel taciz kadar, cinsiyetçi önyargılara da başkaldırı çağına girdiğimiz için büyük infial koptu ve Strumia’nın CERN’deki görevine son verildi. Dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısına sahip CERN yetkilileri bu konuda da hızlı davrandılar.

        Cinsiyet ayrımcılığı İtalyan fizikçi Alessandro Strumia'yı CERN'deki görevinden etti.

        Ve kaderin Strumia’ya oyununa bakın ki, kovulduğunun hemen ertesi günü açıklanan Nobel Fizik Ödülü bir kadına gitti; lazer teknolojisiyle optik alanında çığır açan Kanadalı Donna Strickland ödülü iki erkekle paylaştı. 55 yıl sonra fizik ödülü alan ilk kadın oluyordu Prof. Strickland. Marie Curie (1903) ve Maria Goeppert-Mayer’in (1963) ardından. Fakat Waterloo Üniversitesi öğretim üyesi Strickland tam bir “dalgın profesör”, çünkü fizikte Nobel’li sadece ve sadece üçüncü kadın olduğunu kendisi de bilmiyordu. Basın toplantısında “Bana da Nobel versinler diye düşünmemiştim hiç. Bu ödül gerçek ötesi” diye konuşurken bir soru üzerine öğrendi; “Gerçekten öyle mi, kadın sayısını daha fazla sanıyordum” dedi. Tabii hergelece kafa buluyor olma ihtimali de yüksek.

        Fizikçi Donna Strickland'ın ödülü açıklandığı an Wikipedia'da sayfası yoktu.

        Strickland’ın İtalyan fizikçiye yanıtı ise şöyle oldu: “Çok saçma bir görüş. Marie Curie bu konuda ne düşünürdü merak ediyorum. Tabii malum son 300 yıllık tarih boyunca erkekler çalıştı. Hayat böyleydi. Ama kadınlar beceremeyeceği için değil.”

        Şunu da unutmamalı; kadın başardığı zaman da adı görmezden gelinebiliyordu. DNA’nın çifte sarmal yapısıyla Nobel Kimya Ödülü’nü alan James Watson ve Francis Crick’in keşfinde Rosalind Franklin de vardı. Gerçi ödülü kazandıkları 1962 yılında Franklin artık hayatta değildi ama sonraki yıllarda da adı hiç anılmadı. Ta ki, Franklin’in biyografisi yazılıp, sahnede Nicole Kidman tarafından canlandırılıncaya kadar.

        WIKI DE CİNSİYETÇİ

        Bilimde kadına önyargılı yaklaşım da Strickland vakasıyla bir kez daha ortaya çıktı. Ödül açıklandığı an kimdir bu kadın diye Wikipedia’ya sarılanlar satır bulamadılar. Çünkü Wikipedia, Donna Strickland’ın (Nobellik!) çalışmalarını giriş yapmaya değer bulmamıştı. Bir editör kullanıcının hazırladığı profil daha geçen mart ayında reddedilmişti. Fizik Ödülü açıklanınca eli ayağı birbirine dolanan Wikipedia’nın Strickland profili girmesi tam 90 dakika sürdü. Oysa Strickland’ın ödülü paylaştığı meslektaşı Gerard Mourou’nun 2005’ten beri Wiki sayfası vardı.

        Üstelik Strickland’ın “kaydadeğer” bulunmayan çalışmaları bizlerin gündelik hayatta kavrayamayacağı türden çapraşık formüllerle ilgili değil. 1985’de henüz 26 yaşındaki bir yeni mezunken tamamladığı çalışma, lazer ameliyatıyla milyonlarca insanın göz bozukluğuna çare oldu; görüşünü netleştirdi. Anlaşılan Wiki’nin görüşünü netleştirmek için de çare lazım. Ansiklopediye girişi yapılan önemli şahsiyetlerin sadece yüzde 17’si kadın.

        Bu yıl cinsel taciz skandalıyla sarsılan Nobel Akademisi de şimdi cinsiyet eşitliği bakımından görüşüne ayar veriyor. Nobel Ödülü’nün 117 yıllık tarihinde 923 kişi başarıları nedeniyle onurlandırıldı, bunların sadece 51’i kadın. Ödüllerin de sadece 17’si bilim dalında.

        ASİ RUHUN ACILARI

        İki erkekle birlikte Nobel Kimya Ödülü’nü alan California Teknik Üniversitesi’nde görevli biyokimya mühendisi Prof. Frances Arnold da erkekler dünyasında zorlu ve acılı bir hayat sürmüş. Aynı zamanda özgür ve asi ruhlu bir kadının şaşırtıcı hayatı. Lise yıllarında tipik “inek” profilinden çok uzak. Koyu katolik ailede büyüyor ama otostopla Washington’a gidip Vietnam Savaşı protestolarına katılıyor. Henüz 17’sinde kendi evine çıkıp kokteyl garsonluğu ve taksi şoförlüğü yaparak geçimini sağlıyor. Buna rağmen Princeton’a kapağı atabiliyor. Kimya mühendisliği doktorasını California Berkeley Üniversitesi’nde tamamlayıp bugün enzim üretiminde rutin olarak kullanılan çalışmasıyla Nobel’e uzanıyor.

        Frances Arnold 2016 Milenyum Teknoloji Ödülü'nü almıştı.

        Evrimdeki doğal seleksiyonu taklit ederek enzim geliştiren ilk araştırmacı olarak tanınan üç çocuk annesi Arnold, cinsiyet ayrımcılığına uğramasa da meslektaşı erkeklere göre dezavantajlıydı. Biyokimya mühendisi olan kocası James Bailey 2001’de kanserden ölünce oğlunu tek başına büyütmüştü. 2005’te kendisine meme kanseri teşhisi konulmuş, bir buçuk yıllık tedaviyle hastalığı atlatmış, 2010’da partneri ünlü astrofizikçi Andrew Lange’ın intiharıyla sarsılmış ve iki yıl önce de oğlu William Lange-Arnold’u kazada kaybedince yıkılmıştı. Ama daima yalnız anne olarak ayakta kalıp Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan beşinci kadın olmayı başardı. Öncekiler arasında 1911’de Marie Curie (ikinci Nobel’i) ve kızı Irene Joliot Curie (1935) var.

        Yenilenebilir enerji alanında protein üretimi çalışmalarıyla patentleri bulunan Arnold biyoyakıt şirketi Gevo’nun kurucularından ve gen sekanslama şirketi Illumina’nın yönetim kurulu üyesi.

        SKANDAL VE UYANIŞ

        Nobel Komitesi’ndeki uyanış sayesinde iki kadının büyük başarıları hak ettiği değeri buldu. Nobel Vakfı’nın Başkan Yardımcısı Göran Hansson da “Daha fazla sayıda kadına ödül verilmemesi bizi hayal kırıklığına uğratıyor. Ödülü hak edecek kadınlar mutlaka vardır” diye uyarısını da yapmıştı zaten. Muhtemelen bu yıl yaşanan cinsel taciz skandalı da etkili oldu. İsveç Akademi üyesi Katarina Frostenson'un eşi olan ve akademi fonlarıyla kültürel bir proje yürüten Fransız fotoğrafçı Jean-Claude Arnault, 18 kadın tarafından cinsel tacizle suçlanınca patlayan skandal, peş peşe istifalar ve bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü verilmemesiyle sonuçlandı.

        Iraklı Nadia Murad, yaşadığı acılardan sonra ilk kez köyünde (Haziran 2017)

        Norveç Nobel Komitesi’nin dün açıkladığı Barış Ödülü için de DEAŞ kölesi olarak kâbusu yaşayıp savaşta cinsel şiddetin silah olarak kullanılmasına savaş açan Nadia Murad’tan başkası düşünülemezdi. Kongolu Dr. Deniz Mukwege ile ödülü paylaşan o cesur yürekli Ezidi kızının BM iyi niyet elçisi olarak devam eden hikayesini hepimiz yakından biliyoruz.

        Komitenin, aday listesinde bulunan ABD Başkanı Trump ile Kuzey Kore Lideri Kim Jong Un’a bu ödülü verecek kadar akıl ve izandan yoksun olmadığını da biliyorduk.

        Diğer Yazılar