Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Aslında Cemal Kaşıkçı cinayetinden çok da farklı değildi, Marie Colvin'in ölümü. Kaşıkçı nasıl İstanbul'daki Suudi konsolosluğuna adım attığı an, karanlık güçlerin ölüm kapanına girdiyse, Colvin de Humus'ta uydu yayın sinyali Esad güçlerince tespit edildiği an artık ölmüştü... İki gazeteci, ikisi de cinayet kurbanı.

        2012'nin şubat ayı Suriye'deki savaşın birinci yılıydı. Humus'ta on binlerce sivil aç, sefil ve elektriksiz, rejim bombaları altında hayatta kalma savaşı veriyordu. İngiliz Sunday Times gazetesinin Amerikalı muhabiri Marie Colvin, drenaj tünellerini aşarak kuşatma altındaki kente, kıstırılmış insanların arasına ulaşmayı başarmıştı. Gazetede yayınlanan daha ilk haberinde, Esad rejiminin sivil kıyımına giriştiğinin bütün şifrelerini açık açık vermişti. Ama bir daha yazamadı, Humus'ta basın merkezine nişanlanan bombalar altında hayatını kaybetti. Aynı saldırıda 28 yaşındaki Fransız foto mubari Remi Ochlik de can verdi.

        Fransız foto muhabiri Remi Ochlik, henüz mesleğin başlarındaydı.

        Şam yönetimi gazetecilerin ölümünde bir beis görmemiş, gayet pişkin davranmıştı; “Burada bir savaş veriliyor ve Suriye'ye illegal yollardan girmiş. Teröristlerle birlikte çalışıyordu, ülkeye de yasa dışı giriş yaptığı için başına gelen herşeyden kendisi sorumludur” denilmişti.

        ŞAM'DA KUTLADILAR

        Fakat dahası vardı. Bir muhbirin anlattığına göre Colvin “tehlikeli” olduğu için kasten hedef alınarak öldürülmüştü. Şam'da kapalı kapılar ardında kalanları, bir başka habercinin, İngiliz Channel 4 kanalının savaş muhabiri Lindsey Hilsum'un yazdığı kitaptan öğreniyoruz şimdi. Yakın arkadaşı Colvin'in biyografisini “The Extremis: The Life and Death of the War Correspondent Marie Colvin” başlıklı kitapta kaleme alan Hilsum, perde gerisinde olanları Şam'ın güvenlik teşkilatından firar edip ABD'den iltica talebinde bulunan “Ulysses” kod adlı muhbire dayanarak anlatıyor.

        Eğer muhbirin sözüne güvenilirse, Suriye askeri istihbarat şefi General Refik Şahada, Colvin'in katlini makamında adamlarıyla kutluyor. Muhbir, kutlamanın bizzat tanığı; istihbaratçı askerlerden birinin Colvin'den “kör o...” diye bahsettiğini, istihbaratçılardan birine de “başarılı operasyonun” ödülü olarak lüks bir otomobil hediye edildiğini aktarıyor.

        Esad'ın katillerinden birinin “kör” dediği o göz, bir savaş yarasının eseri. 2001'de Sri Lanka güvenlik güçleriyle Tamil militanları arasındaki çatışmaları izlerken askerlerin ateşine hedef olan Colvin şarapnel yarasıyla sol gözünü kaybetmiş, fakat cesaretini kaybetmemiş, tek gözüne korsan bandıyla son derece pervasız ve havalı bir şekilde yeniden sahaya dönmüştü.

        Colvin, gözünü kaybettiği Sri Lanka'da ölümü yenebilmişti.

        KADDAFİ TACİZ ETMİŞ

        12 Ocak 1956'da New York Queens'te dünyaya gelen Marie Colvin Yale Üniversitesi'ni bitirdikten sonra New York'taki basın kuruluşlarında iş aramaya başlıyor ve United Press International'ın Washington-Paris bürolarında göreve başlıyor. Meslekteki ilk büyük işi ve savaş mahalline attığı ilk adım Libya oluyor. Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan'ın Libya Lideri Muammer Kaddafi'nin konutu ve sivil yerleşim birimlerini bombalatmasının ardından Trablus'a gidiyor. Hilsum'un kitapta anlattığına göre, Kaddafi sığınağındaki görüşmede Colvin'e asılıyor; elini bacağına koyup “Bir daha görüşür müyüz?” diye soruyor randevulaşmak ister gibi. “Siz beni arayın” diyor Colvin. Sonra gece vakti genç kadını telefona açıp abuk subuk konuşmalar yapıyor. İkinci buluşmada beyaz bir elbise ile bir çift yeşil ayakkabı giymesini istiyor. “Bunlar küçük” diyerek geri çeviriyor Colvin. Kaddafi kapıyı kilitleyip anahtarı cebine atıyor. Saatler sonra sığınaktan çıkabiliyor Colvin ve Kaddafi'nin “ABD Haçlı Seferi başlattı” dediği röportaj dünyada manşetlere çıkıyor.

        Marie Colvin, 56 yaşında Suriye'de son nefesini verdiği güne kadar hep tehlikenin eşiğinde yaşıyor. Sri Lanka ve Doğu Timor'dan, Çeçenya, İsrail işgali altındaki Batı Şeria-Gazze, Kosova, Irak ve Zimbabwe'ye...

        Korkuyu yenerek cepheden cepheye koşarken siyaseti, stratejileri, savaş makinesini değil, dehşetin kıyısında kıstırılan insanların hikayelerini aktarıyor. Sadece bir anlatıcı değil, onların kurtarıcısı olmak için de savaş veriyor. Hem de defalarca. Beyrut'ta Emel milislerinin kuşatmasında kalan Filistinliler, onun kamuoyunu uyandıran haberleri sayesinde kurtarılıyor. Sonra Sırpların saldırısı altındaki Kosovalılar da öyle. Doğu Timor'da Endonezya ordusunun kuşatması altında mahsur kalan 1500 kadın ve çocuk da Colvin'in "Dünya nerede?" diye yazdığı haberlerine yansıyan çabasıyla tahliye ediliyor.

        Marie Colvin, Arap Baharı'nı da boydan boya izledi. Libya'da militanlarla.

        FIRTINALI HAYAT

        Colvin'in cephelerde yaşadığı özel hayatı, aşkları da fırtınalı. Libya'da tanıştığı İngiliz savaş muhabiri David Blundy ile ilişkileri farklı cephelere savuruluyor; Blundy 1989'da El Salvador'daki çatışmalarda hayatını kaybediyor. Colvin'in boşanmayla sonuçlanan iki evliliği de önemli gazetecilerle. İlk kocası Daily Telegraph'ın Ortadoğu muhabiri Patrick Bishop; ikincisi AP'nin Beyrut muhabiri Bolivyalı Juan Carlos Gumucio. Birlikte bir yandan iş kovalarken, Beyrut'tan Kudüs'e, Londra'ya uzanan bol alkollü, danslı fakat birbirlerini yiyip bitirdikleri çılgın bir hayat sürüyor ve boşanıyorlar. Gumucio 2002 yılında kendi hayatına son veriyor.

        Marie Colvin'in hikayesi, Lindsey Hilsum'un yazdığı biyografiyle sınırlı değill. Vanity Fair yazarı ve araştırmacı gazeteci Marie Brenner'ın aynı adlı feature yazısından uyarlanan “The Private War” filmi de vizyonda. Matthew Heineman'ın çektiği belgesel dramada Rosamund Pike, Marie Colvin rolünde. Mükemmel bir oyun çıkardığını yazan eleştirmenlere göre mutlaka Oscar'a aday gösterilmesi gerekiyor.

        Hikayenin kahramanı da yazarları da kadın gazeteciler. Ama muhtemelen yaptıkları iş nedeniyle hayatları son bulan başka kadın gazeteciler de var. Mesela Malta hükümetindeki yolsuzluk ve kara para aklama çarkını ortaya çıkaran Daphne Caruana Galizia; geçen yılın ekim ayında otomobiline yerleştirilen bombayla öldürüldü.

        Ve Bulgar TV muhabiri Victoria Marinova, AB fonlarıyla ilgili yolsuzlukları araştırıyordu. Geçen ay Ruse kentinde tecavüz ve cinayete kurban gitti. Fail 21 yaşındaki Severin Krasimirov, Hamburg yakınlarında Alman polisince yakalandı. Bulgar makamlarına göre cinayetle Marinova'nın işi arasında bağlantı yok. Belli mi olur?

        Diğer Yazılar