Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İnsanoğlu yeryüzünde görüneli 200 bin yıl kadar oldu. 130 bin yıl önceki son Buzul Çağı’ndan bu yana 300 memeli türü yeryüzünden silindi. Peki insan varlığının başlangıcı sonrası tükenen türlerin yeniden evrimi için ne kadar süre gerekir? Çokuluslu bir bilim ekibinin geçtiğimiz yıllarda yaptığı hesaba göre 3-7 milyon yıl. Dünyanın 4,5 milyar yaşında olduğu düşünülürse, göz açıp kapayana kadar geçen o 200 bin yılda insanoğlu olarak öyle büyük zarar vermişiz ki, tükenen hayatların yeniden oluşumu için varoluşumuzun onlarca katı süre gerekiyor.

        Karada yaşayan türlerin 500 binden fazlası doğal habitatını kaybetmiş durumda.

        Politika yapıcılara yönelik bu ön bildirim ,“İnsanoğlu tüm ekosistemleri tahrip etti”, “İnsanlık kendi geçim kaynaklarını yok ediyor”, “Bir milyon bitki ve hayvan türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya” gibi başlıklarla medyaya yansıdı. Bugüne kadar defalarca tanık olduğumuz uyarılar gibi görünse de, raporun çarpıcı yanı, insanoğlunun bekası ile diğer türlerin kaderi arasındaki yakın bağın ortaya konulmuş olması.

        DÖNÜŞTÜRÜCÜ DEĞİŞİM TALEBİ

        Şu rakam bir fikir verebilir: Türlerin tükeniş ivmesi, son 10 milyon yıldaki oranı yüzlerce kat aşmış bulunuyor. Derhal önlem alınmadığı takdirde yok olacak o bir milyon bitki ve hayvan türü, insanın varlığını sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu temel kaynakları oluşturuyor. Öyle ki, artık çevre koruma politikalarına odaklanmak da yeterli değil. Ticari ve altyapıya yönelik kararlarda da insan sağlığı ve hakları adına biyolojik çeşitlilik duyarlılığı şart görünüyor rapora göre. Tüketimde aşırı israftan tarımsal üretimin çevreye zararlı etkilerini ortadan kaldırmaya, illegal balıkçılık ve ormancılıkla topyekûn mücadeleye kadar “dönüştürücü bir değişimin” gerekliliği vurgulanıyor.

        Balıkçı ağlarının kurbanı...

        Son yüzyıl içinde, Afrika’nın savanlarından Güney Amerika’nın yağmur ormanlarına bütün büyük habitatlarda fauna ve flora zenginliği yüzde 20’nin üzerinde azalmış. Dünya nüfusunun 7 milyarı geçtiği ortamda, besicilik, avcılık, balıkçılık ve ormancılık gibi faaliyetler, doğal yaşamı insanlık tarihinde bugüne kadar hiç görülmemiş ölçüde değiştirmiş. İnsanoğlunun aşırı avlanmadan plastik atıklara varıncaya kadar, çevreye zarar veren eylemleri ve küresel ısınma faktörünün bir araya gelmesiyle türler üzerindeki tükeniş tehdidi de büyüyor.

        ZENGİN VE YOKSUL AYNI GEMİDE

        Raporu hazırlayan birimin başındaki Robert Watson’un da dediği gibi, bugüne kadar biyolojik çeşitlilik dendiğinde çıkardığımız anlam “doğayı, doğanın kendisi için” kurtarmaktı. Mesela palmiye yağı için ormanlar yakılıp orangutanlar yok edilmesin, ya da Bengal kaplanları hep yaşasın gibi. Ama bu rapor, biyolojik çeşitlilik ile hem zengin hem de yoksul ülkelerdeki gıda güvenliği ve temiz su kaynakları arasındaki bağlantıyı net şekilde ortaya koyuyor. Biyolojik çeşitlilik krizi gelecekteki gıda krizinin habercisi.

        Grubun daha önceki bir raporuna göre Amerika kıtasının doğal kaynakları insanlığa 24 trilyon dolarlık fayda sağlıyor. Amazon’un yağmur ormanları karbondioksiti emerek küresel ısınmayı yavaşlatıyor, sulak alanlar içme sularını arındırıyor, egzotik tropik bitkiler birçok ilacın temel maddesini oluşturuyor. Mangrov ormanları ve mercan resiflerinin yok olması maddi kayıpların yanı sıra yaklaşık 300 milyon insanı sel riskiyle karşı karşıya bırakıyor.

        Mercan resiflerinin yok olması sel tehlikesini beraberinde getiriyor.

        İnsanın beslenme ve şifa ihtiyacının karşılanması, türlerin devamına bağlı. Polen taşıyıcı arıların yok olması birçok bitkinin de artık tohum üretemeyeceği anlamına geliyor. Rapora göre şu an en büyük tehdit böcek familyasına yönelik; arılarla diğer böcek popülasyonundaki azalma nedeniyle, yılda 577 milyar dolarlık sebze ve meyve üretimi risk altında. Türlerin imha olması sonucu, insan hastalıklarının tedavisi için tabiatın ürettiği potansiyel doğal ilaçların keşfine de imkan kalmayacak.

        Yaban arılarının kitlesel ölümü, doğadaki en büyük tehditlerden.

        Türler yok olduğu zaman onların biyolojik özelliğine dair bilgiler de yok oluyor. Mesela geçen yıl ABD’li bilim insanları bir mısır türünün kendi kendini gübrelediğini keşfetmişti. Sierra Mixe cinsi bu mısırın salgısı bakteriyi besliyor, bakteri de havadan aldığı nitrojenle bitkiyi gübreliyordu. Böylece bu özelliğin diğer bitki türlerine adapte edilip edilemeyeceğine dair araştırma mümkün oldu. Tarımda devrim niteliğindeki böyle bir gelişme sayesinde, kimyasal gübre ihtiyacı azalabilir ki, çevreyi en fazla kirleten faktörlerden biri suni gübre.

        Rapor diyor ki; insanoğlu artık daha fazla gıda üretiyor, ancak erozyon nedeniyle dünya çapında yüzde 23 oranında toprak kaybı tarımsal üretimi baltalıyor. Ayrıca üretim giderek homojenleşiyor. Gıda üretimi ve ticaretinde bitki ve hayvan türlerinin çeşitliliği azaldıkça azalıyor. Bir salgın hastalıkla bunlar yok olduğu takdirde doğada yeni gıda kaynakları bulamayabiliriz.

        Bildiğimiz kadarıyla evrende, hayat olan tek yer Dünya. Eğer güneş sisteminin bir yerlerinde, mesela Mars’ta ya da Satürn’ün uydusu Enceladus’un okyanuslarında hayat varsa, büyük ihtimalle ilkel ve tek hücreli bir yaşam formu. Güneş sisteminde, galakside ve hatta belki de koskoca evrende yaşam çeşitliliğinin uçsuz bucaksız olduğu tek yer Dünya. Ama biz o çeşitliliği heba ediyoruz.

        Diğer Yazılar