Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        En yakın arkadaşım, İranlı iki kadın aktivistin Masih Alinejad ve Roya Hakakian’ın geçen nisan ayında Washington Post’ta yayınlanan yazısını paylaşmış sosyal medyada; “Muhteşem” notuyla. Alinejad ve Hakakian’ın ortaya koyduğu “iki tür başörtüsü vardır. Biri demokratik, diğeri zulmün eseridir” argümanı aslında pek yeni bir keşif sayılmaz. Yazının ABD’li Kongre üyesi Ilhan Omar’a cevaben eleştiri bağlamında kaleme alınmış olması ise haksızlıklık. Siyah Müslüman kimliği nedeniyle Omar’a hemen her gün yeni bir melaneti kınamasını ya da bir özüre sözcülük yapmasını dayatan beyaz ırkçı zihniyetten çok farklı olmadığı için haksızlık. Argümanların doğruluğuna rağmen…

        Yazının çıkış noktası, Omar’ın Vogue Arabia’ya verdiği röportaj. Omar orada diyor ki, “Benim için hicab güç, özgürlük, güzellik ve direniştir…” Nitekim Kongre’ye seçilen ilk iki Müslüman kadından biri olarak, şapka ya da başka bir nesneyle baş örtmeye dair 181 yıllık yasağı kırıyor, söyleşide andığı hasletleri siyasetin çatısı altında cesaretle taşımayı başarıyor.

        Alinejad ve Hakakian ise Post’taki yazıda, başörtüsünü tercih eden Omar’ın Amerika’nın özgürlüklerinden yararlandığını, oysa İran’daki gibi başörtüsüne zorlanan kadınlar için de sesini yükseltmesi gerektiğini söylüyor; “Zorbalıkla zulmün sembolüne dönüşen başörtüsünü güç ya da güzellik sembolü yapan şey demokrasidir” diyor. Önerme doğru ama nereye kadar?

        ÖZGÜR AMA NE KADAR ÖZGÜR

        Omar aynı söyleşide şunu da belirtiyor; “Sadece inancım bakımından değil, normların dışındaki bir şeyi temsil ettiğim için yürüyen billboard gibiyim…” Bu sözler Amerika’da özgürlüklerin de sınırı olduğunu anlatıyor. Mesela Amerikan siyasetindeki İsrail’e sadakat geleneğini eleştirdiği, Filistin davasına destek çıktığı zaman sadece muhafazakar kesimden değil, liberal cenahtan da “anti-semitik” damgasını yiyor, İslamofobik nefret söylemiyle ölüm tehditleri alıyor.

        Somali göçmeni olarak Kongre’de insan onuruna yakışır bir göç politikasını savunup, yönetimin Meksika sınırında uyguladığı mezalimi eleştirince, Demokrat Parti’nin kendisi gibi ilerici diğer üç kadın vekiliyle birlikte Trump’ın hücumuna uğruyor. Başkan, halkın oylarıyla seçilmiş dört kadını ırkçı bir retorikle memleketten kovmaya yelteniyor, mitinglerde Trump taraftarları “Omar’ı Somali’ye gönder” naralarıyla tempo tutuyor.

        Ilhan Omar, başörtüsüyle Temsilciler Meclisi sıralarını işgal etmekten öte, Dış İlişkiler Komitesi üyesi olarak aktif siyasetin içinde önemli bir işlev görüyor. Başörtüsü propagandası yapmak için siyasete girmiş gibi görünmüyor.

        OMAR’I İSYAN ETTİREN SORU

        İşte bu nedenle Post’taki yazıda esas itiraz ettiğim nokta, kendini feminist olarak tanımlayan Omar’ın sırf başörtülü olduğu için aynı saftaki feminist kadınlarca da baskı altına alınması.Masih Alinejad malûm, İran’da kadınların zorunlu başörtüsünü protesto ettikleri “Beyaz Çarşambalar” hareketini başlatan ve yaşamını ABD’de sürdüren gazeteci, yazar ve aktivist. Yazının yanı sıra sosyal medyadan da sesleniyor; “Hicab ‘direniştir’ diyen Omar’ı, İran’da zorunlu örtünmeye direndikleri için cezalandırılan kadınlara destek vermeye çağırıyorum. Yasaya karşı geldikleri için bir günde 29 kadın tutuklandı” diyor.

        ABD’deki beyaz ırkçıların, radikal bir Müslümanın işlediği cürüm ya da herhangi bir uygulamaya karşı, Omar’ın kimlik özdeşliğinden yola çıkarak “Hadi bunu da kınasana, özür dilesene…” vb çıkışlarından çok da farklı değil. Beyaz ırkçı çetelerce geçen yıl ABD’de 40 cinayet işlendi ama hiç kimse, özellikle muhafazakar cenahtaki beyaz politikacılara “Peki bunları da kınayabiliyor musunuz” diye meydan okumadı.

        Ancak o meydan okumalar, Ilhan Omar’ın gündelik yaşamının parçası. Geçenlerde çok çarpıcı bir örneği yaşandı. Bir panelde şu soru yöneltildi Omar’a; “Kongre’nin Müslüman kadın üyeleri olarak siz ve Rashida Tlaib, kadın sünnetine karşı olduğunuzu açıklayabilir misiniz?” Çok masum görünmekle birlikte aslında ne kadar saldırgan, önyargılı ve dayatmacı bir soru. Omar da öyle algıladı, videoda da görüleceği üzere “sinir bozucu” diye tanımladığı soruya isyankar bir ruh haliyle cevap verdi…

        Müslüman Kongre üyeleri olarak, diğer üyelere asla sorulmayan meseleler hakkında konuşarak vakit harcamaktan artık tiksinti geldiğini söyledi, neden hemen her gün El Kaide, Hamas ya da kadın sünnetini kınamak zorunda olduğunu sorguladı, Müslüman iki erkek Kongre üyesinin de adını anarak “Bizlerin alçakça ve menfur eylemlere destek verebileceğimiz önyargısıyla çıkmayın artık karşımıza, Amerikalı her siyasetiye sorabileceğiniz soruları sorun. Amerikalı politikacı gibi davranmamızı istiyorsanız, bize öyle davranın” diye kestirip attı alkışlar arasında.

        Omar’ın söylemediği veya bilmediği bir yanılgı da var bu önyargılı soruda. Halk arasında kadın sünneti denilen “Female Genital Mutilation – FMG”, yani kadının cinsel organının sakatlanması, bir İslam geleneği değil. Afrikalı göçmenler insanlık dışı bu vahşi eylemi Avrupa, Avustralya ve Amerika’ya da taşıdığı için global bir sorun. Bazı uzmanlara göre kökleri 5 bin yılı öncesine dayanıyor. Mısır’daki arkeolojik kazılarda sünnetli kadın mumyaları çıkıyor. Mısır’da yıllar önce yasaklandığı ve El Ezher “İslam’ın böyle bir emri yok” dediği halde sadece Müslüman değil, Hıristiyan ailelerde de çok yaygın. Ve Afrikalı ilkel kabilelerde de…

        Diğer Yazılar