Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İnsanın çocuğunu “Ne olur ne olmaz. Bir manyak yine kitle katliamı yapabilir” diye kurşun geçirmez sırt çantasıyla teçhizatlandırıp okula göndermesinden daha büyük bir utanç olabilir mi? Aile için değil, hak ve özgürlükleriye övünen bir demokrasi için utanç... Ama o özgürlükler bireysel silahlanma hakkını da içerdiği için aileler kurşun geçirmez sırt çantası gibi zavallı, umutsuz bir çareye başvurabilecek kadar çaresiz kalabiliyor.

        Umutsuz çünkü, piyasada ve internet sitelerinde 500 dolara varan fiyatlarla satılan çantalar, kısa namlulu silahlara karşı zırh oluşturmakla birlikte, o kadar da kurşun geçirmez değiller. Mesela Kuzey Carolina’da bir şerif test etmiş, tabanca ve hafif silahlara direnmiş 174 dolarlık"Guard Dog Security" marka çanta. Fakat kitle katliamlarında ölüm saçan AR-15 gibi yarı otomatik saldırı silahlarının mermileri delip geçmiş çantayı. Geçen yıl Florida’daki lise saldırısında 17 kişiyi öldüren silah, bu silah. Ayrıca 2012’de Sandy Hook İlkokulu’nda 26 can alan silah da yine bir AR-15. Ve son olarak Yeni Zelanda’daki cami katliamlarında da 49 masumun ölümü o silahtan geldi.

        ABD’de okullardaki silahlı şiddet geçen yıl rekor kırdı; tam 94 ayrı vakada, silahlı saldırganlar da dahil 55 kişi can verdi. Rakamı genel kontekste oturtmak bakımından, istatistiklere göre 2016 yılında ABD’de ateşli silahlarla ölenlerin sayısı 39 bin; intiharlar da dahil.

        İşte bu tırmanış neticesinde, özellikle de Florida’daki lise saldırısından sonra kurşun geçirmez sırt çantalarının satışında yüzde 300’e varan bir patlama meydana geliyor. Teksas’tan Florida’ya birçok eyalette yerel medya haberlerine göre “Aileler yeni okul dönemi için zırhlı çantaları da kırtasiye gibi alışveriş listesine dahil ediyor”. Zırhlı ürünlerin satıldığı internet sitelerinde, saldırı anında çantanın kalkan olarak nasıl kullanılacağına dair grafikler yer alıyor. Ancak çantaların imal edildiği kevlar ve benzeri karbon içerikli kompozit malzeme, 3’üncü derece hafif zırhlı olarak sınıflandırılıyor. Zatenmamuller “45 kalibrelikten 9 mm’ye her tür mermiye dayanıklı” diye pazarlanıyor. Balistik direnci yüksek değil ama özellikle küçük çocukların sırtında taşıyabileceği kadar hafif.

        Okullar da silahlı şiddete karşı erken uyarı önlemleri almaya başlamış; yüz tanıma sistemi gibi. Öğrencilerin e-mailleriyle sosyal medya hesaplarını takip eden algoritmalar da kullanılıyormuş. Yine silahlı şiddet vakalarındaki artış nedeniyle bazı eyaletlerde öğretmenlere sınıfta silah taşıma izni için yasalar gündeme geliyor; geçen yıl ilk Florida’da yasalaştı. Ne var ki, bu “hak” da siyah ve Latin ailelerin kabusu olabiliyor. Zaten sert disipline maruz kalan dezavantajlı gruplara mensup öğrenciler karşılarında bir de silahlı otorite buluyor. Teksas’ta ise okul personeline silah izni veren yasanın kapsamı genişletildi; silahı sadece bulundurma değil, sürekli taşıma yetkisi de verildi.

        VİDEO OYUNLARI, SOSYAL MEDYA VE İDAM

        Okullarda katliam korkusu bu karabasan boyutuna vardığı halde, sanki bireysel silahlanmanın konuyla hiç alakası yokmuş gibi bir hava esiyor. Trump, Dayton ve El Paso’da 31 kişinin ölümüne yol açan son saldırıları, özellikle beyaz ırkçı terörünü kınamasına kınadı ama şiddetin nedenleri ve mücadele yöntemlerine ilişkin açıklamalarında bir tek silahların yeri yoktu. Daha doğrusu “Tetiği çeken akli dengesizlik ve nefrettir” diyerek silahın varlığını aklama yoluna gitti. Trump’a göre silah kontrolü, güvenlik riski teşkil edenlerin ateşli silahlara erişimini engellemekle mümkün olabilirdi.

        Ama böyle bir erken uyarı sistemi nasıl oluşacak, işte bütün mesele bu. Çünkü El Paso’daki beyaz ırkçı saldırının faili olan 21 yaşındaki Patrick Crusius’un internette yayınladığı manifestonun dili bizzat Trump’ın Twitter’da kullandığı retorikle aynıydı; göçmen istilasından tutun da Meksikalı göçmenlerin şeytanlaştırılmasına kadar ırkçı nefreti yansıtan herşey. “Şimdi medya bana beyaz ırkçı diyecek, Trump’ı suçlayacaktır. Ama medya zaten ‘yalan haberleriyle’ ünlü” diyerek de Trump söylemine gönderme yapmıştı.

        Trump’a göre idam cezasıyla ilgili yeni yasal düzenleme de gerekiyordu. Nefret suçu işleyen ve kitle katliamı yapanlara verilen idam cezasının yıllarca gereksiz yere beklemeden ivedi ve kararlı bir şekilde infaz edilmesini sağlayacak yasa teklifi hazırlanması için Adalet Bakanlığı’na talimat verdiğini söyledi. Fakat böyle bir yasanın caydırıcılığı şüpheli olduğu gibi çok işlevsel de değil, çünkü 2006’dan bu yana ABD’de meydana gelen kitle katliamlarında faillerin yarısı ya öldürüldü, ya da saldırının sonunda intihar etti.

        Trump şiddetin yükselişinden video oyunlarını da sorumlu tuttu; bu şiddet kültürüne bir son verilmesi gerektiğini söyledi. Eğlence Yazılımları Birliği ESA’dan cevap geldi: “165 milyon Amerikalı video oyunları oynuyor, dünyada da milyarlarca insan. Ama o toplumlarda ABD’deki gibi trajik düzeyde bir şiddet yaşanmıyor. Sayısız bilimsel araştırma gösteriyor ki, video oyunlarıyla şiddet arasında doğrudan bir neden-sonuç ilişkisi bulunmuyor…”

        Trump ayrıca sosyal medya şirketlerine de çağrıda bulunarak, kitle katliamına meyyal şahısları harekete geçmeden teşhis edecek araçlar geliştirmelerini, Adalet Bakanlığı ve güvenlik birimleriyle işbirliğine gitmelerini istedi. “Araç”tan kastının ne olduğu tam anlaşılamadı ama internetteki faaliyetler üzerinden potansiyel tehdit analizi yapan yapay zeka yazılımlarını işaret ettiği konusunda fikir birliğine varıldı. Facebook, YouTube, Twitter gibi şirketler zaten nefret içeriğini teşhis edip bunların kaldırılmasını sağlayan yapay zeka yazılımlarını kullanıyor. Fakat uzmanlara göre teknoloji henüz potansiyel katliamcıyı bulacak düzeye gelmiş değil. Çünkü algoritma, ancak akli dengesi yerinde olmayanları ve yapay zeka şakadan anlamadığı için geyik yapanları tespit edebilir. Kaldı ki böyle bir algoritma yüzde 99 isabetli teşhiste bulunsa bile yüzde 1’lik hata, nüfusu 320 milyon olan Amerika’da 3.2 milyon kişiye tekabül ediyor.

        Kaldı ki, çok derin bir etik sorunu da var. Yapay zekayı geliştiren insanoğlu bütün önyargılarını da algoritmaya aktarıyor. Yapay zekanın ağına takılanlara, özellikle azınlıklara potansiyel şüpheli olarak bir ömür biçiliyor. Ki bu da anayasal hak ve özgürlüklere aykırı. Ama bireysel silahlanma özgürlüğünü yasayla kısıtlamak kadar aykırı değil galiba!

        Diğer Yazılar