Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mesele, kiminbilmemkaç hektar ormanı, ya da yangın söndürme uçağı olduğu meselesi değil. Kazdağları ve İzmir’deki orman yangınları nedeniyle rakamlar verildi hep, Avrupa ülkelerindeki ormanlaşmaya dair. Orantısal kıyaslamalar yapıldı…

        Ama doğaya karşı suçların işlendiği aynı yeryüzü gemisinde olunca, hiçbir ülkenin orman zenginliğinin o ülke vatandaşı dahil insanlığın ortak geleceğine faydası yok.

        Geçenlerde The Economist’in haberiydi, Avrupa Birliği üyesi her ülkenin ormanları günden güne gelişip büyüyordu. 1990 – 2015 yılları arasında AB çapında ormanlaşan alanın büyüklüğü 90 bin km², yani aşağı yukarı Portekiz’in yüzölçümü kadardı. Özellikle de Fransa’da, koruma önlemleri ve tarımdaki küçülme sonucu ormanlık alanlarda yüzde 7’lik büyüme kaydedilmişti bu süre içinde.

        The Economist haberini, dünyadaki çölleşme korkusuna karşılık Fransa’da ormanlar nasıl da serpiliyor naziresiyle veriyordu. Ama Amazon’daki tükeniş sürdükçe Fransa’nın ormanları istediği kadar büyüsün. Çünkü Amazon yağmur ormanlarını saran ateş sadece oksijenimizi tüketen ve iklim değişikliğini körükleyecek kadar karbon saçan bir akciğer yangını değil, aynı zamanda bir biyolojik tükeniş yangını. Atmosferdeki milyonlarca ton karbonu emen Amazon ekosisteminde ağaçlar karbon saçarak kül olurken, biyoçeşitlilik de yok oluyor. Habitatlarını kaybeden canlı türleri tükeniş tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

        Bilim insanları nicedir uyarıyor, dünyamız “Altıncı kitlesel tükeniş çağına” girmiş bulunuyor. Geçen yüzyıldan bu yana doğal yaşamdan ebediyen kopan, memeliler, kuşlar, sürüngenler ve kara-deniz omurgalıları dahil milyarlarca türün yok oluşu, insan uygarlığının temellerini de tehdit ediyordu; Bu biyolojik yok oluşun çok ciddi ekolojik, ekonomik ve sosyal sonuçları olacak, evrendeki bilinen tek yaşam topluluğunun imhası karşısında insanlığın ödeyeceği bedel çok ağır olacaktı.

        Amazon’daki yangın da aslında yangınlar çıkmadan başlamıştı. “Güney Amerika’nın Trump’ı” diye anılan popülist Jair Bolsonaro’nun geçen aralık ayında Brezilya devlet başkanı seçilmesiyle başlamıştı. Çünkü Amazon’da yeni tarım ve iş arazileri açılması Bolsonaro’nun seçim vaadiydi ve çevre aktivistleri “Bu adam yağmur ormanlarını yok edecek” alarmını çoktan vermişti. Amazon havzasını saran 72 bini aşkın yangına dış dünyadan gelen tepkiler üzerine de yangınlardan STK’ları sorumlu tuttu Bolsonaro. Yağmur ormanlarının korunması için faaliyet gösteren STK’lara gelen yardımların kesilmesinin intikamını alıyorlardı! Yangınlara uluslararası tepki ortamında Almanya ve Norveç gibi ülkeler Amazon Fonu’na yapılan bağışları durdurmuştu çünkü.

        MACRON: “BU BİR EKOSİD’DİR”

        İklim değişikliği gerçeğini de reddeden Bolsonaro yönetiminin cesaretlendirmesiyle yangınların geçen yıla göre yüzde 84 oranında arttığı, hatta bazı bölgelerde çiftçilerin"yangın günleri" düzenlediği haberleri gelirken, Brezilya’ya karşı bir yaptırım tehdidi ortaya çıktı: 20 yıldır süren görüşmeler sonunda AB ile Brezilya dahil Güney Amerika ülkeleri arasında varılan serbest ticaret bölgesi anlaşmasının iptal edilmesi. Önayak olan kişi ise Fransa Cumhurbaşkanı Macron...

        Ev sahibi olduğu Biarritz’deki G-7 zirvesi öncesi konuşan Macron, “Amazonlarda süren yangınlar ekosid’dir. Ve sadece Brezilya ile sınırlı da değil. Amazon bölgesinin iyi bir yönetime kavuşturulması gerekiyor, çünkü dünyanın biyoçeşitlilik kaynağı yok oluyor” dedi ve yangınların zirve gündemine alındığını, Amazonları koruyacak mekanizmaların harekete geçirilmesi için bastıracağını söyledi. Ticaret anlaşmasının iptali de argümanlardan biri. Ancak Almanya bu öneriye sıcak bakmıyor, çünkü 770 milyon nüfuslu bir alanda yılda 88 milyar Euro’luk devasa bir ticaret hacmi söz konusu. Almanya’nın Güney Amerika’yla daha yüksek ticaret hacmine sahip olmasının yanı sıra Macron’un kendi sığır yetiştiricilerini korumak için Amazon yangınlarını bahane ettiği iddiası da mevcut. Arjantin’den gümrüksüz et ithalatı, Fransız çiftçisinin yıllardır en büyük korkusu.

        Avrupa Birliği’nin çevre ve iklim aktivizmi konusunda nasıl bir dayanışma tavrı geliştireceğini zaman gösterecek. Ancak Macron’un “ekosid” kavramını kullanması, dikkat çekici bir nokta. Bu kavram çevre örgütlerinin yıllardır gündeminde olduğu halde, Batılı ülkelerin menziline asla girmedi. Çünkü sanayileşmiş zengin ülkelerin tamamını insanlığa karşı suç işlemiş konuma getirebilirdi.

        YERYÜZÜ AVUKATI POLLY HIGGINS’İN VEDASI

        Ekosistemin taammüden imhası anlamına gelen “ekosid” ilk kez 1996 yılında Roma Statüsü kapsamında Birleşmiş Milletler gündemine gelmişti. Soykırım (jenosid), insanlığa karşı işlenmiş suç, savaş suçu ve saldırganlık suçuyla birlikte sınıflandırılması önerilmişti. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluş statüsü oluşturulurken ortaya konulan barışa karşı beş suçtan biri olarak “ekosid”, bazı BM üyelerinin itirazı üzerine listeden silinmişti. Bu ülkeler ABD, Fransa, Hollanda ve İngiltere’ydi…

        Dünya kamuoyu “ekosid”in cezai yaptırımdan nasıl muaf tutulduğunu ancak 2012 yılında öğrenebildi. Olayı gün ışığına çıkaran Londra Üniversitesi bünyesindeki İnsan Hakları Konsorsiyumu ve İngiliz hukukçu Polly Higgins’ti. BM’nin kapalı kapılar ardında rafa kaldırdığı belgeleri ortaya çıkaran Higgins o tarih itibariyle avukatlık mesleğini bırakıp “ekosid”in bir insanlık suçu kabul edilmesi için “yeryüzü avukatlığına” soyundu. Higgins’e göre ekosistemi çökerten hükümetler ve çokuluslu şirketler bir ceza yasası kapsamında sorumlu tutulmalıydı.

        Yerel ve uluslararası çevre örgütlerine hukuki destek veren Higgins, BM Hukuk Komisyonu’na bir ekosid yasa taslağı da sundu. “Ekosid” Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılama gerektiren bir insanlık suçu olsaydı, yağmur ormanlarında sadece şimdiki yangınlar değil, bugüne kadar yaşanan bütün ağaç katliamları; Fukuşima’daki nükleer facia ve çokuluslu petrol şirketlerinin işlediği cürümler de yargı önüne çıkarılacaktı. Tarak ağıyla avlanırken yunus katliamına yol açan balıkçılık şirketleriyle, Endonezya’da palm yağı uğruna ormanları yakanlarda…

        Ekosid hukuku için mücadele verirken avukatlığı bırakıp evini bile satan Polly Higgins geçen 21 Nisan’da 50 yaşında hayata veda etti. Çabuk yayılan bir kansere yakalanmıştı, doktoru “altı haftalık ömrün kaldı” dedi. O kadar süre içinde de gitti. Geride, BM’ye sunduğu tasarı ve iki kitapla ekosid hukukuna dair derin bir külliyat bıraktı. Kuruluşuna önayak olduğu “Yeryüzü Muhafızları” grubu da mücadeleyi sürdürüyor.

        Diğer Yazılar