Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        TÜİK’in hesaplarına bakarsanız, Türkiye nüfusu hemen şuracıkta 2040’ta 100 milyonu bulacak. BM projeksiyonu ise daha düşük bir artış gösteriyor; 2040 yılı Türkiye nüfusunu 94 milyon, 2050 nüfusunu 98 milyon olarak hesaplıyor. Doğurganlık hızının 1.9’a kadar düştüğü ve nüfusun yenilenme düzeyi olan 2.1’in altına inerek tehlikeli bölgeye geldiğimiz malum. Bu eğilimin devam edeceği ve 2050 yılında 1.85’e kadar düşeceği tahmin ediliyor. Dolayısıyla TÜİK’in hesabı biraz kabarık görünüyor.

        Şimdi The Lancet’te yayınlanan yeni bir nüfus projeksiyonuna göre ise yüzyıl sonunda düşüş daha da dramatik boyutlara ulaşacak. Doğurganlık-mortalite-göç varyantlarıyla hesaba göre Türkiye nüfusu 2068'de 112.5 milyonla pik yapacak, fakat 2100 yılına gelindiğinde 101.6 milyona inecek.

        Bill & Melinda Gates Vakfı tarafından finanse edilen ve 195 ülkeyi kapsayan nüfus senaryosu, Seattle’daki Washington Üniversitesi Sağlık Enstitüsü uzmanlarınca yürütülmüş. Lancet’in yayın yönetmeni Richard Horton’un “21’inci Yüzyıl’da uygarlık tarihinde büyük bir devrim yaşanacak“ diye takdim ettiği çalışma, endüstri devriminden beri büyüyen dünya nüfusunun 2064 yılında 9.7 milyarla maksimum noktaya ulaşıp düşüşe geçeceğini ve 2100’de 8.8 milyara kadar ineceğini öngörüyor. Bu oldukça şaşırtıcı bir tahmin, çünkü BM’nin 21’inci Yüzyıl sonu için hesapladığı global nüfusun 2 milyar kadar gerisinde.

        REKLAM

        Araştırmacılara göre global doğum oranları 2.37 ortalamasından 1.66’ya kadar gerileyince şöyle bir tablo ortaya çıkacak: Asya ve Avrupa’da 23 ülkenin nüfusu bugünkü sayının yarısına inecek. Örneğin Çin‘in 2017 itibariyle 1.4 milyar olan nüfusu 2100’de 732 milyona düşecek. 183 ülkede doğum oranları öylesine düşecek ki, hiçbir ülke göç almadan ekonomik faaliyetlerini yürütemeyecek. Türkiye, Kanada ve İsveç yüksek göç alacak ülkeler olarak gösteriliyor. Türkiye 2050 yılında en büyük 9’uncu ekonomi; 2100’de ise 11’inci büyük ekonomi olacak.

        ABD, Çin, Almanya, İngiltere ve Fransa en büyük 10 ekonomi içinde kalmayı başaracak, ancak doğurganlıkta bugünden dramatik düşüş yaşayan İspanya ve İtalya çok gerileyecek. Nüfusları yarı yarıya azalınca İtalya yüzyıl sonunda 25’inci; İspanya da 28’inci büyük ekonomi olabilecek.

        Yüzyıl sonunda daha az nüfus, fakat daha yüksek eğitimle yapay zeka ve robot teknolojisi sayesinde işsizliğe de meydan vermeden yürütülemez mi ekonomiler? Senaryolara dahil edilmemiş.

        Lancet’in yayın yönetmeni Richard Horton araştırmadaki verilere bakarak, “Avrupa ve Asya nüfuzunu yitirirken Afrika ve Arap dünyası geleceğimizi şekillendirecek. Yüzyıl sonuna geldiğimizde insanlık çok kutuplu bir dünyada yaşayacak, Hindistan, Nijerya, Çin ve ABD egemen güçler olacak“ diye yazıyor. Çok tartışmalı bir saptama. Projeksiyona göre Hindistan ve Nijerya nüfusun arttığı ülkeler olacak. Hindistan 1 milyarı aşan nüfusu, Nijerya da 791 milyonla ilk iki sırayı alacak, ancak Nijerya’nın bugün de 195 milyonluk nüfusuyla kalabalık fakat global ekonomi alanında etkisiz bir ülke olduğu düşünülürse, Horton’un yorumu pek tutarlı görünmüyor. Arap dünyasının etkisine dair veriyi nereden çıkarmış, o da belli değil.

        REKLAM

        Global ekonomik düzeni değiştirecek diğer bir unsur da insanlığın demografik yapısı olacak. Yüzyıl sonuna gelindiğinde 65 yaş üstü bireylerin nüfusu 2.37 milyarı bulurken, 20 yaş altı gençler 1.7 milyarlık nüfusla iyice azınlıkta kalacak. Araştırma, 20-65 yaş arası nüfusu en fazla toplumsal katkıda bulunan demografi olarak algılıyor, ancak bırakın yüzyıl sonunu bugün bile gelişmiş ülkelerde 65 yaş üstü bireylerin daha sağlıklı ve aktif uzun bir yaşam sürdüğünü dikkate almak gerek.

        KADININ “U“ HALİNİ DE HESABA KATMAK LAZIM

        BM Kalkınma Programı UNDP’den farklı bir modelleme kullanılan çalışmada, örneğin kadının doğurganlık yaşı 49’dan 50’ye çıkarılmış. BM’nin projeksiyonlarında sadece yaş ve cinsiyet faktörleri dikkate alınırken, Lancet’te yayınlanan araştırma eğitim faktörünü de içeriyor. Dolayısıyla kadının doğum kontrol yöntemlerine erişiminin yanı sıra, doğurganlığı etkileyen eğitim düzeyini de dikkate alıyor.

        Hatta bir uyarı da var. Çalışmanın yazarlarından Stein Emil Volset, “Nüfustaki gerilemeye karşı önlem olarak kadınlar üzerinde baskı artabilir, doğum kontrol yöntemlerine erişimleri kısıtlanabilir. Kadın haklarındaki ilerleme, nüfus kaygısıyla tehlikeye atılmamalı” diyor.

        Araştırmada da belirtildiği üzere kadının eğitim düzeyinin yükselmesi ve iş hayatında rol almasıyla doğurganlık oranının düştüğü doğru. Fakat eğitimin nüfus yapısı üzerinde olumsuz bir faktör olarak gösterilmesi doğru değil. Viyana’daki Wittgenstein Nüfus ve Global İnsan Sermayesi Merkezi’nin verilerine bakarsanız, kadın ne kadar yüksek eğitim alırsa, o kadar iyi. Örneğin Afrika ülkelerinde eğitim arttıkça nüfus geriliyor. Ancak Almanya gibi gelişmiş ülkelerde “U” eğrisi ortaya çıkıyor: Yani eğitim düzeyi yüksek ve düşük olan kadınların ortalama doğurganlık oranı, orta düzey eğitime sahip kadınlardan daha yüksek.

        Özetle; araştırmadaki tahminlerin aksine Türkiye’nin nüfusu yüzyıl sonunda 101.6 milyonda kalmayabilir. Eğer kadınların eğitim düzeyi yükselir ve doğurganlıkta “U” eğrisine ulaşabilirsek.

        Diğer Yazılar