Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Brüksel’deki olağanüstü zirvenin üçüncü akşamında soğuk büfe çıkınca anlaşıldı ki, korona yardım paketi için müzakerelerin o kadar da uzun sürmesi beklenmiyordu. Mutfak, rekora koşan bir zirve maratonuna sıcak tabaklarla hazır değildi. Gerçi ev sahibi Konsey sekreteryası soğuk büfenin gerekçesine ilişkin iddiaları yalanladı ama zirvenin haddinden uzun sürdüğü ortadaydı. Diplomatların içeriden verdiği bilgilere göre zirve sert tartışmalarla geçiyor, AB liderlerinin uzlaşamadan dağılma raddesine geldiği krizler yaşanıyordu.

        REKLAM

        Neticede iki günlük planlanan korona buluşması dört gün dört gece sürdü ve 91 saat 25 dakikayla bütün zamanların en uzun ikinci zirvesi oldu. 2000 yılındaki 91 saat 45 dakikalık Nice zirvesinde, AB’nin doğuya doğru genişlemesi amacıyla yapısal reformları içeren Nice Anlaşması gibi çetrefilli bir mesele vardı masada.

        Geçen cuma günü başlayıp dün (salı) sabaha karşı uzlaşmayla son bulan zirve de çetrefilli çıktı. Hedef; toplam 1.8 trilyon Euro tutarındaki koronavirüs kurtarma planı ile yedi yıllık AB bütçesi üzerinde uzlaşmaya varmaktı. AB dönem başkanı Merkel ile Macron’un teklifi, 750 milyar Euro’luk korona yeniden yapılanma fonlarının 500 milyar Euro’luk kısmının hibe yardımı olarak sağlanması, geri kalanın kredilendirilmesi şeklindeydi. Korona yaralısı İspanya ve İtalya’nın özellikle ihtiyacı vardı. Fakat Hollanda, Avusturya, Danimarka, Finlandiya ve İsveç’in oluşturduğu “Tutumlular” grubu, hibe yardımına yanaşmıyor, tamamının kredi olarak verilmesinde diretiyordu. Netice alamayacaklarını bildikleri halde, 22 ülkeye karşı beşli grup halinde görüşmeleri bloke ediyorlardı.

        İtalya Başbakanı Conte ise hizipçi grubu Avrupa’ya şantaj yapmakla suçluyordu. Çünkü İtalya ve İspanya aslında hibe yardımının reform şartına bağlanmasına karşı çıkmıyordu.

        MACRON MASAYI YUMRUKLADI

        Geniş oturumlar, küçük gruplar halinde toplantılar derken hibe miktarı üzerinde pazarlıklar başladı. Ev sahibi ve müzakerelerin koordinatörü olarak AB Konseyi Başkanı Charles Michel “Hibe yardımını 450 milyar Euro’ya indirelim” teklifinde bulundu. Beşli “tutumlu” grup, “350 milyar Euro kırmızı çizgimizdir, daha üstü olmaz” dedi. Bu arada toplam paketin 750 milyar Euro’dan 700 milyara indirilmesi de gündeme geldi. Macron ve Merkel’in hibede 400 milyar Euro altına inmeyeceği söyleniyordu ama Michel bu kez 390 milyar Euro önerdi.

        Pazarlık öyle dişe diş sürüyordu ki, sonunda Fransa Cumhurbaşkanı Macron patladı. Öfkesi özellikle Avusturya Başbakanı Kurz’a yönelikti. İçeriden sızan bilgilere göre Kurz, zirve masasıyla çok da alakalı değildi, daha çok medyayla flörtlere ağırlık veriyordu. Oturum sürerken telefon gelince salondan çıkmış, Macron masaya vurup, “Görüyor musunuz? Burası umurunda bile değil. Konuşulanları dinlemiyor, bunlar kötü tavırlar. Tek derdi medya, basta!” diyerek Kurz’un arkasından ağzına geleni söylemişti.

        Zirvenin ilk iki gününden sonra tartışmaların tonu iyice sertleşmişti. Alman medyasına konuşan bir diplomat, “Onca zirve gördüm, adabın bu kadar düştüğüne ilk kez tanık oluyorum. Normal bir konuşma düzeni için bir daha nasıl birbirlerine yüzüne bakabilecekler bilemiyorum” diyordu.

        Hibe pazarlığında başı çeken Hollanda Başbakanı Rutte de, eleştiri oklarının hedefindeydi. Macron, “Tıpatıp bütçe görüşmelerindeki (eski İngiltere Başbakanı) David Cameron” olarak tanımlıyordu Rutte’yi. Macron’a göre Brexit’ten sonra AB’nin yeni bir İngilteresi olmuştu; 17 milyonla daha az nüfusa sahip ve trafiğin sağdan işlediği ve Felemenkçe konuşan bu yeni İngiltere, Hollanda idi. Belçika gazetesi De Tijd, “Brüksel’deki konsey binasında yeni bir operet sahneleniyor, tenoru da Rutte” diye yazıyordu.

        Zirvedeki tek problem kuzey-güney uçurumu değildi, doğu-batı gerilimi de yaşanıyordu. Rutte ve Kurz’un işbirliği içinde olduğu diğer alan yardımların hukuk devleti ilkesine bağlanması meselesiydi; karşılarındaki hasımlar da Macaristan ve Polonya. Özellikle de Macaristan Başbakanı Orban. Her iki ülke de basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkelerini çiğnedikleri gerekçesiyle yıllardır Brüksel’in eleştiri menzilindeydi. Kurz ve Rutte, bu meseleyi de blokaj enstrümanı olarak kullanıyordu.

        Bu bağlamda korona zirvesi Rutte ile Orban’ın sert çatışmasına neden oldu. Basına konuşan Orban, “Hollanda Başbakanı’nın benden ya da ülkemden nefret etmesi için nasıl bir kişisel nedeni var bilemiyorum. Karşı suçlamalarda da bulunmak istemiyorum. Ama yaşadığımız kaosun nedeni o Hollandalı” diyordu.

        Merkel ve Macron ise hibe yardımında Macaristan ile Polonya’nın oylarına ihtiyaç duyduğu için hukuk devleti meselesinde alttan alıyordu. Aksi takdirde zirve gerçekten çıkmaza girerdi. Neticede hibe yardımı hukuk devleti şartına bağlandı, fakat sulandırıldı; ihlal halinde para musluğunun kapatılması için konseyde üçte iki çoğunluğun oyu gerekiyor ki, o biraz zor.

        Sonuçta ülkelerin yıllık bütçe paylarındaki indirimlerle uzlaşmaya varıldı. Korona kurtarma paketi 390 milyar Euro’luk bölümü hibe, 360 milyar Euro da kredi olarak kabul edilirken, yedi yıllık bütçe de 1.074 trilyon Euro olarak bağlandı. Pazarlıklar neticesinde beşli gruba sıkı indirimler çıktı. Örneğin Hollanda ve Avusturya önümüzdeki yıl bütçe paylarında bu yıla göre iki ve dört kat fazla indirim alacaklar.

        REKLAM

        GÜÇ ODAĞININ ZEMİNİ KAYDI

        “Zirve ölümden döndü, neyse ki Avrupa hâlâ hayatta” yorumları çok yapıldı, ancak şu da var ki, korona anlaşmazlığının AB’yi çöküşe sürüklemesi gibi bir ihtimal olsa, 750 milyar Euro’luk teklif hiç ortaya sürülmezdi. Serbest dolaşım ve iç pazar lüksü, hiçbir üyenin vazgeçemeyeceği kadar değerliydi, er geç uzlaşmaya varacaklardı. Fakat Merkel ve Macron, muhalif cephenin bu kadar dişli olmasını beklememişti muhtemelen.

        Bu zirve Avrupa Birliği’nin ne kadar bölünmüş olduğunu, AB projesinin niteliğine dair bile bir fikir birliği olmadığını ortaya koydu. Kuzeye göre AB, milyarlar pompalayan bir istasyon değildi; güneye göre dayanışma ruhu eksikti. Die Welt’teki yorum şöyleydi: “Zirvenin süresi bir yana bu kadar çiğ pazarlıklara sahne olması, Avrupa illüzyonunun sonu anlamına geliyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Görüşmelerdeki sert kavga ve suçlamalar, kıtadaki uçurumların ne kadar derin olduğunu gösteriyor…”

        Gerçi Merkel 15 yılı bulan şansölyelik tecrübesi ve ülkesinin ekonomik ağırlığı sayesinde krizin atlatılmasını ve Avrupa bağlarının korunmasını sağlamıştı, ancak beş küçük üye de güç birliğinin gücünü keşfetmiş, Alman-Fransız lokomotifine fren yaptırmayı bilmişti. Avusturya gazetesi Kurier’in yazdığı gibi “AB’nin güç odağının zemini kaymış, tarihi zirvede sahnelenen iktidar ilişkilerinde yepyeni rüzgarlar esmişti…”

        Diğer Yazılar