Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yaşı yetenlerin hafızasında 1980’lerdeki “99 Luftballons” şarkısıyla sabitlendiğini tahmin ettiğim Alman popçu Nena geçenlerde “Teşekkürler Kassel” diye mesaj attı, skandala çıktı. Pandemi yasaklarına karşı Kassel’de sokaklara dökülen binlerce protestocunun görüntüsünü paylaşıp eyleme arka çıktığı için, Der Spiegel’den FAZ’a ana akım medyada çok eleştirildi. Çünkü siyaset ve medyanın ünlüleri genelde protesto ya da maske ve mesafesiz eğlence videolarını “Aerosol partisi – iğrenç – dehşet” benzeri çemkiren ifadelerle paylaşıyordu. Nena ise bu ritüeli bozdu.

        Ancak skandal sadece Nena’nın iki kelimesinden ibaret değil, mesele hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde demokratik hak ve özgürlükler ile pandemi kuralları arasında açmaza düşülmesiyle ilgili. Medyadaki liberal kalemlere göre, Nena’nın verdiği desteğin “skandal” olarak görülmesi esas skandalı perdeliyor; çünkü anayasal hak olarak protesto özgürlüğü görmezden geliniyor. Dolayısıyla “Anayasa’nın toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkına ilişkin 8’inci maddesi uyarınca bir protestoya sempati göstermek skandal sayılamaz” diyorlar.

        Kendilerine “farklı ve karşıt düşünenler” anlamında “Querdenker” adını veren aşırı sağ ile dirsek temasındaki gruplar, pandemi kapanmalarını özgürlüklerin ihlali saydıkları için korona yasakları başladığı günden beri sokaklarda. Geçen cumartesi Kassel’de gösteri yapanlar da onlardı. Bu arada polisin, şiddete başvuran protestoculara biraz gaz biraz copla yetersiz müdahalede bulunmasına da iktidar partilerinden tepki geldi.

        REKLAM

        Başbakan Merkel’in “Hayat tarzımızı tehdit ediyorlar” diye çıkıştığı Querdenker tayfası arasında aşı düşmanları ve koronavirüsün Bill Gates tarafından üretildiğine inanan komplo teorisyenleri de bol miktarda var.

        ATTILA HILDMANN TÜRKİYE’DE NEREDE?

        Fakat Querdenker’in komplo teorileri, ünlü vegan şef Attila Hildmann’ın savurduğu safsataların yanında hiç kalır. Yasaklar nedeniyle Merkel’i diktatörlükle suçlayan, hatta dünyayı ele geçirmeye yeminli çok gizli bir cemiyetin başı olduğunu, Zeus sunağının bulunduğu Bergama Müzesi’nde şeytana tapma ayinlerinin yapıldığını ileri süren Hildmann geçen yıl Berlin’deki “Pandemi yalan” gösterileri sırasında polise direnen 300 kişiyle birlikte göz altına alınmıştı.

        Türk anne-babadan dünyaya gelip bir Alman aileye evlatlık verilen Hildmann katıksız bir Neo-Nazi olarak sahnede. Kendisini aşırı sağcı olarak tanımlıyor, Yahudi soykırımını reddettiği gibi Alman Hükümetinin Rothschild – Gates güdümünde siyonist bir yapılanma olduğunu söylüyor, “Hitler, Komünist Merkel’in yanında melek kalır” gibi laflar ediyor. Karantina kisvesi altında çocukların toplama kamplarına kapatıldığını, mRNA aşılarıyla gen değiştiren zehir zerkedildiğini ileri sürüyor. Sonunda komplo teorileri yayarak halkı kin ve düşmanlığa teşvik ve kamu görevlilerine mukavemet suçlarından yakalama kararı çıkarılıyor. Geçen ay aniden ortadan kayboluyor ve soruşturmayı yürüten Berlin Savcılığı geçen gün Hildmann’ın Türkiye’de olduğuna dair tweet atıyor. Çifte vatandaşlığı bulunan Hildmann da alaycı bir karşılık veriyor; “Sizin için üzgünüm. Artık Twitter üzerinden irtibatta olacağız. Ben sizi takip ediyorum. Siz de beni takip edin. Türkiye’den güneşli selamlar…”

        Üçüncü dalgayı yaşayan Almanya üçüncü büyük kapanmanın eşiğine gelmişken Querdenker’in bugün Sinsheim’da yine büyük bir gösterisi var. Kassel’de kaba kuvvet gösteren protestocuların eylemleri tırmandırmasından endişe ediliyor.

        KOVİD RADİKALLEŞTİRİYOR

        Nitekim bazı risk analizleri de Almanya gibi demokrasiler dahil dünyanın dört bir yanında vandalizm ve talana varan kitle gösterileri, kalkışma ve siyasal kargaşanın giderek tırmanacağını öngörüyor. Allianz Global Corporate & Specialty (AGCS) şirketinin iş dünyasına yönelik raporuna göre mevcut siyasi ve sosyal gerilimler Kovid-19 kısıtlamalarının etkisiyle daha da keskinleşecek, şiddet kurumsallaşacak.

        Almanya’nın korona politikasına karşı direniş, ABD’de George Floyd’un katli sonrası patlak veren protesto gösterileri, İngiltere’de koronanın 5G teknolojisi yüzünden yayıldığı komplo teorileri üzerine baz istasyonlarının yakılması gibi eylemler, ABD’deki Kongre baskını, Hong Kong, Şili ve Ekvador’da yaşanan kalkışmalar şiddet grafiğinde global tırmanışa işaret ediyor. Uzmanlar, pandemi kısıtlamaları ve pandeminin sosyo-ekonomik etkileri nedeniyle toplumlarda radikalleşme gözlendiği ve bunun şiddeti kızıştıracağı görüşünde.

        Allianz’ın risk barometresine göre, terör olaylarında düşüş yaşanırken protesto gösterileri, çatışma ve vandalizmdeki tırmanış önümüzdeki dönemde şirketlerin karşılaşacağı 10 büyük tehdit arasında yer alacak. Gelişmekte olan ülkelerin borç krizi pandemi etkisiyle daha da derinleşecek, bu da ayrılıkçı/milliyetçi, aşırı dinci ve yabancı düşmanı hareketleri kabartacak.

        Terörün yerini alan bu siyasi risk kayıplara ve sigorta taleplerine yol açacak. Örnekler arasında, pandemi öncesinde Fransa’daki Sarı Yelekliler protestoları sırasında meydana gelen 90 milyon dolarlık hasar yer alıyor; Champs-Elysees’deki mağazalar ağır hasar görmüş ve yağmalanmıştı. Ancak mülke verilen zarar, ileride ortaya çıkan 1 milyar doları aşkın ciro kaybının yanında solda sıfır kalmıştı. Aynı durum Los Angeles’tan New York’a George Floyd protestolarında da yaşandı. Şili’deki protestolarda ise kayıplar 1.5 milyar doları buldu.

        REKLAM

        Özellikle perakende alanında şirketlerin uğradığı kayıplar hasar ve yağmalamayla sınırlı kalmıyor, dükkanların koruma altına alınması, müşterinin uzaklaşması da hesaba katılıyor ve pandemi kapanmalarıyla gelen durgunluğun belirli kesimleri etkilemesi şiddet riskini körüklüyor.

        Global risk analizinde uzman Verisk Maplecroft araştırma şirketinin tahminleri daha spesifik; 2022 yazının sonuna kadar 75 ülkede protesto gösterileri giderek yükselecek. Bu ülkelerin 34’ü Amerika ve Avrupa kıtasında. Toplumsal karışıklıkların bedeli şirketler için de yüksek olabilecek. Mevcut sorunlar pandemi öfkesiyle depreşecek, işsizlik ve hükümetlerin salgınla mücadelede başarısız olması gelişmekte olan ülkeler kadar Almanya, Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiltere gibi kalkınmış ekonomilerde de durumu kötüleştirecek, altyapı ve bina hasarları meydana gelecek. Toplumsal kargaşanın dorukta olduğu Myanmar, Kolombiya ve Kamerun gibi ülkelerde istikrarsız iklim daha da bozulacak.

        Verisk Maplecroft analizine göre Finlandiya, önümüzdeki iki yıl içinde protestoların en fazla artacağı 16’ncı ülke olarak görünüyor. Siyasi kutuplaşma, ekonomik yavaşlama ve sosyal aktivizm bağlamında Norveç ve İsveç de Finlandiya’yı takip ediyor, ancak yine de Nordik coğrafya şirketler ve yatırımcılar için düşük riskli değerlendiriliyor.

        Buna karşılık global çapta en karamsar tablo Ukrayna için çiziliyor; pandemi ortamında reformların sekteye uğraması, silahlı militan grupların varlığı nedeniyle dünyanın en çalkantılı bölgesi olacağı tahmin ediliyor. Latin Amerika’da ise pandemi yükünün halkın sırtına bindirilmesi, işsizlik ve düşük ücretli istihdam nedeniyle gelir adaletsizliğinin iyice büyümesi sonucu ayaklanmalar yaşanacak. Kemer sıkma politikaları gıda ve yakıt sübvansiyonlarını sona erdirilmesi kalkışmalara katkıda bulunacak. Devlet yardımlarının kesilmesi Arjantin’i ayaklandıracak ve Latin Amerika’nın en karışık ülkesi Brezilya olacak.

        Bütün tahminler yanlış çıksa bile, dünyada en kötü pandemi yönetimini gösteren Bolsonaro liderliğinde 300 bini aşkın ölümle felakete sürüklenen Brezilya kargaşaya yakın görünüyor.

        Diğer Yazılar