Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Pandemi ikliminde hem global ölçekte hem de ülke genelinde aynı gemide olmamanın dayanılmaz ağırlığını yaşarken tatsız bir tartışma. İnsanın aklına gelebilir ama yüksek sesle söylememeli. Fakat bir liberal aklı evvel sosyal medyada söyleyiverdi: “Eğer ücretsiz getirilemeyecekse, özel şirketlere izin çıksın ve aşımızı alalım. Yaz öncesi aşı vurulmak istiyoruz?”

        Bu çıkışı destekleyen yorumlar, “Parası olan aşısını yaptırsın, garibanlar ölsün öyle mi?” itirazının açık ara önündeydi. Kimine göre de parasıyla aşı olmak temel hak ve özgürlükler kapsamına giriyordu, kimsenin otoriter bir baskıyla bu özgürlüğü kısıtlama hakkı yoktu.

        Pandemiyle mücadele devletler eliyle ve dayanışma içinde yürütülmeli, bu çok açık. Devlet yetişemiyorsa parasıyla satılsın önerisi ise ‘hiç yoktan iyidir‘in tehlikeli bir tezahürü. Zaten var olan global aşı adaletsizliğini iyice katmerlendirip aşı fiyatlarını da etkileyecek bir tehlike. Tam da bu koronavirüs belasının neo-liberalizmi bitireceği tahminleri yürütülürken başvurulmaması gereken bir seçenek.

        Nitekim tartışma ortamında kamucu akıl derhal tavrını koydu; kapitalizmin kalesi ABD’de bile aşı devlet tarafından ücretsiz yapılırken, liberaller yine özel sektör aşkına kapılmıştı. Şirketler, maliyeti milyar doları aşan milyonlarca doz aşıyı nasıl getirecekti! Mantıklı ama “komünist işler peşinde olmakla” suçlandı. Daha kibarca “Hele bi aşıyı olalım da, sosyalizm mücadelemize kaldığımız yerden daha sonra devam ederiz” diyen de oldu.

        REKLAM

        İdeolojik temelde iki akademik görüşün çatışmasına realist bir akademik akıl dahil oldu. Dedi ki; “Devletin parası yetmiyorsa ithaline izin verilsin diyenler var. Aşının yetersiz olması parasızlıktan değil dünyadaki yetersizlikten.” Yerinde bir hatırlatma, çünkü bir iki ülke hariç tedarik sıkıntısı her yerde var, Türkiye dahil. Paralı aşıya yönelenler var ama Türkiye katiyen o gruba dahil olacak bir darboğazda değil.

        Ayrıca her aşı satılık değil. Paralı aşıyı savunanlar açıkça itiraf etmese de belli ki ürün tercihleri Biontech’ten yana ama Pfizer’in şirket politikası şimdilik özel sektöre aşı satışını öngörmüyor.

        ASKIDA AŞI MI? YOK ARTIK

        Parasıyla aşılanmaya meyilli kitle, bunu insanlık namına yapacağı mesajını mutlaka araya sıkıştırıyor. Herkes Kızılay mübarek. Şöyle akıllar yürütülüyor; parası olanlar aşı olursa parası olmayanlara daha çok ücretsiz aşı kalır, böylelikle aşılama hızlanır... Aşıyı kendisi ödemek isteyen vatandaş maliyetin beş katını versin, dört kişi daha devlet bütçesi dışından aşılanabilsin… “Askıda aşı” bile olur, insanların ölmesindense paralı olsun… Aşıyı alabilenler alsın, bir de bağış yapsınlar alamayanlar için… Biri de yüksekten atıyor; “Aşıyı özel şirketler getirsin ben şahsen maddi durumu yetmeyen 100 kişinin aşı ücretini üstlenmeye hazırım…”

        Benim de şunu diyesim geliyor: İnsanlar senin bağışına kalmadı. Emek harcıyor vergi veriyor, karşılığı da bedelsiz aşı, senin sadakan değil.

        Neyse ki Türkiye gündemine egemen bir paralı aşı tartışması yok. Fakat çeşitli coğrafyalarda parasını bastırıp aşılanmak mümkün. Dubai’ye aşı turizmini kastetmiyorum. Pakistan’da geçen ay itibariyle Sputnik V aşısının ticari uygulaması başladı. Sağlık çalışanları ve 50 yaş üstü öncelikli gruplardı, sırasını beklemek istemeyen binlerce kişi Karaçi’de iki dozu 80 dolardan Rus aşısına akın etti ve kısa sürede aşılar tükendi. Reuters’in haberine göre millet parasıyla aşılanmak için saatlerce kuyrukta bekledi. Ayrıca aralarında bankaların da bulunduğu çok sayıda şirket, çalışanlarını bağışıklamak için yüklü miktarda aşı satın aldı.

        Pandemiden ağır etkilenen Endonezya özel sektöre yeşil ışık yaktı, beş bin kadar şirketin aşı satın almak için başvurduğu söyleniyor. Tayland aynı durumda, özel hastaneler ve ilaç şirketleri alıcı. Kolombiya da aşı alım ve dağıtımının bir kısmını özel sektöre devretme kararı aldı.

        AŞI KRALI HİNDİSTAN’DAN KAÇTI

        Parasıyla da olsa aşıların yetmediğine dair en çarpıcı örnek Hindistan…

        Günde 350 bine varan vaka ve 3 binleri bulan ölümlerle koronadan kırılan Hindistan 1 Mayıs itibariyle liberal aşı stratejisine geçiş yaptı, satışları serbest bıraktı, 45 yaş üstü sınırını kaldırıp “18 yaş üstü herkes aşılanabilir” dedi. Dedi ama aşı merkezlerine hücum edenler kapılardan çevriliyor, çünkü 45 yaş üstü 300 milyonluk nüfusa 600 milyon daha eklendi ve aşı yok.

        Hindistan’ın özelliği dünyanın en büyük aşı üreticilerinden olması. Yılda 2 milyar doz üretim kapasitesi var. Serum Enstitüsü “Covishield” markası altında AstraZeneca’nın Kodvid-19 aşısını; Bharat Biotech firması yerli aşı “Covaxin”i üretiyor.

        Fakat Modi Hükümeti doğru ve zamanında planlama yapmadığı için 1.4 milyarlık nüfusun ancak yüzde 2’si iki dozla ful aşılanabildi. Darboğaz nedeniyle aşı ihracatına sınırlama getirildi. Bu da Covax üzerinden aşı bekleyen yoksul ülkeleri etkiledi. Hindistan’da şu sıra ayda 75 milyon doz aşı üretiliyor, haziranda 100 milyon doza çıkması bekleniyor. Rusya’dan da topu topu 5 milyon doz Sputnik V alacaklar. Uzun vadede beş ayrı Hint şirketi Sputnik V lisansıyla ihraç kapasitesi de dahil yılda 850 milyon doz üretimine geçecek.

        Şimdi liberal sistemde şirketler üretimin yüzde 50’sini doğrudan eyaletlere ve özel sektöre satış iznine kavuştu. Ancak farklı fiyatlarla. Bu da zaten adaletsiz olan toplumsal düzende eşitsizliği artırdığı gerekçesiyle eleştirilere neden oldu. Her eyalet yeterli maddi olanaklara sahip olmadığı gibi kent elitleri aşılanırken emekçi sınıfı açıkta kalacak, o bakımdan.

        REKLAM

        Hükümet aşıları sabit fiyatla alıyor, dağıtımını da yerel yönetimler yapıyordu. AstraZeneca (Covishield) için doz başına 2 dolar, Covaxin için de 2.75 dolardan pazarlık yapılmıştı. Oysa yeni dönemde Bharat Biotech eyaletlere 8 dolar, özel sektöre de 16 dolar fiyat verdi. Serum Enstitüsü’nün fiyatları da 5 ve 8 dolar. Aynı aşı Avrupa’ya 2.15 dolara, ABD’ye 4 dolara gidiyor.

        Her iki şirket de üretim kapasitesini artırmak için bu fiyatlandırmanın zorunlu olduğunu söylüyor. Yoksullar yine aşıdan mahrum kalacağı için gelen eleştiriler karşısında her iki firma da bir-iki dolar indirim yapıyor. Aşı ticaretinin serbest bırakılması firmalar üzerindeki baskıyı öyle artırıyor ki, Serum Enstitüsü’nün CEO'su ve Hindistan’ın aşı kralı Adar Poonawalla çareyi ülkeyi terk edip İngiltere’ye kapağı atmakta buluyor. The Times’a anlattığına göre fabrikası kuşatma altına alınmış, aşı talep eden nüfuzlu şahısların arkası kesilmeyen telefonlarından gına gelmiş. Eyaletlerin bakanları, dev şirketlerin yöneticileri art arda arayıp yüklü miktarlarda aşı talep etmiş. “Tehdit aldım desem hafif kalır, görülmemiş saldırılara maruz kaldım, dayanılır gibi değildi” diyor Poonawalla.

        Şirketi babasından devralan Poonawalla, Kovid-19 aşısının üretimine soyunurken ne kadar da iyi niyetliydi. “Çok para kazanmamaya karar verdim” diyordu. Hindistan’daki ucuz iş gücü nedeniyle Serum’un aşısı da muadillerine göre ucuz ama özel sektöre satış söz konusu olunca fiyat artıyor.

        Paralı aşı bahsinde ekonomistler uyarmıştı; şirketlerin önceliği kârı büyütmektir. Yüksek talep sınırlı tedarik ortamında aşı fiyatlarının artması kaçınılmaz olur, bundan da en çok dar gelirli vatandaşlar ve alt gelir grubu ülkeler zararlı çıkar! Kovid-19 aşısında öncü şirketler fikri mülkiyet haklarını paylaşmasa da dünyanın çeşitli ülkelerinde 50’den fazla aşının klinik deneyleri sürüyor. İki yıl içinde 20 aşının daha piyasaya çıkması bekleniyor, rekabet ortamında fiyatlar düşer ama ona daha zaman var ve durum acil.

        Diğer Yazılar