Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Fransız düşünce kuruluşu Montaigne Enstitüsü, Avrupa Birliği’nin Mağrip ülkeleriyle ilişkilerini irdeleyen kapsamlı bir rapor hazırlamış. İslam tarihi uzmanı ve siyaset bilimci Hakim el Karoui yönetimindeki ekibin raporuna göre Fas, Tunus ve Cezayir özellikle pandemi döneminde AB tarafından ihmal edildiği için başka bazı güçler iktidar boşluğundan yararlanarak Mağrip sahasında giderek nüfuzunu yaymaya başladı.

        Bu dış güçler Çin, Türkiye ve Katar. Enstitü, üç ülkeyi de açıkça “Avrupa düşmanı” bir kategoriye yerleştiriyor.

        Avrupa Birliği’nin Mağrip’in kilit ülkelerini strateji perspektifi dışında bırakması güvenlik açısından hata olarak değerlendiriliyor. Nispeten istikrarlı bu üç ülkede, Türkiye, Katar ve Çin etkisiyle siyasi kriz riski bulunduğu, tek bir ülkede yaşanacak krizin zincirleme reaksiyona neden olabileceği, oysa gelecekte Afrika’da istikrarın tesisi bakımından Mağrip’in büyük önem taşıdığı, Avrupa’nın ise şu sıra uyuduğu ileri sürülüyor.

        “Avrupa toplu stratejik düşüncesine Fas ile Tunus ve Cezayir’i de dahil etmeli, sosyal ve siyasal istikrarın garanti altına alınması için, egemenlik haklarına saygı gösterilerek ekonomileri desteklenmelidir” diyor rapor. Fransa’nın bölgedeki sömürgeci geçmişi nedeniyle de başta Almanya diğer AB ülkelerinin Mağrip’e destek sürecine angaje olması öneriliyor.

        REKLAM

        El Karoui raporla ilgili medyaya konuşurken Türkiye’nin Tunus’ta giderek güçlendiğini, İslamcı partiyle sıkı ilişkiler kurduğunu belirterek kendi kodlarıyla şu tehlikeyi dile getiriyor: “Raporda şunu vurgulamak istedik; Kovid krizinde Avrupa, Mağrip ülkelerine eskiye oranla daha kuvvetli maddi destek sağlamadığı takdirde Tunus’ta yeniden Türk bayrağının dalgalandığını görebilirdik. Ya da Rabat’ta Çin bayrağı, çünkü Çinliler Fas’ta yoğun yatırım yapıyor. ”

        Raporda Türkiye’nin Tunus’taki büyük altyapı projelerine dahil olduğu, Katar’ın kamu yatırımlarını finanse ettiği; diğer yanda Çin’in Tanca’da liman inşaatını sürdürdüğü, Fas’a maske ve aşı yardımında bulunduğu, Cezayir’le ticaretinin arttığı vurgulanıyor.

        Montaigne Enstitüsü projeksiyonuna göre Mağrip’teki bu iklim Avrupa’nın güvenliği açısından radikal İslam ve kontrolsüz göç gibi tehlikeleri barındırıyor. Bu nedenle de Mağrip bölgesiyle ekonomik işbirliğinin acilen geliştirilmesi gerekiyor. Pandemide turizmin darbe yemesiyle işsizlik rakamları büyüdüğü için Fas, Tunus ve Cezayir’den de bir göç dalgası olabileceği hesaplanıyor.

        DÜNYANIN EN BÜYÜK MEZARLIĞI

        Aslında çoktandır süren o göç dalgası bu yıl öyle ivme kazandı ki, Akdeniz dünyanın en büyük mezarlığına döndü…

        BM Uluslararası Göç Örgütü’ne göre sadece bu yıl Afrika’nın kuzey kıyılarından Avrupa’ya ulaşmaya çalışan 743 kişi Akdeniz sularında can verdi. Geçen yılın düzensiz göçmen kayıpları ise 289 kişiydi. 2015’teki büyük göç dalgasının 2 bini aşkın ölümle sonuçlandığını da hatırlayalım ama.

        Denizden can kurtaran İspanyol yardım örgütü Proactiva Open Arms, geçenlerde yürek yakıcı fotoğraflar yayınladı. Libya kıyılarına vuran kadın ve çocukların cansız bedenlerinin fotoğrafları. Hepimizin belleğinde yeniden Alan Kurdi’yi canlandıracak görüntülerdi. Freelance gazeteci Nancy Porsia Twitter’da paylaşmış Alan Kurdi’den de küçük, kumlarda yatan tulumlu bebeği. Batan botlardan kıyıya vuran cesetler, Ebu Kamaş mezarlığında toprağa verilmiş.

        “Akdeniz, dünyanın en büyük mezarlığı” sözü de Open Arms’a ait.

        Bu yıl sadece İtalya’nın Lampedusa adasına ulaşan düzensiz göçmenlerin sayısı 13 bini buluyor. İspanya’nın, Afrika’daki deniz aşırı toprağı Ceuta’dan çoluk çocuk Fas sınırını geçmeye çalışan binlerce insanın çilesi içler acısı. Geçen hafta çocuklar dahil sekiz bin kişi yüzerek ya da dikenli telli duvarları aşarak Ceuta’nın Tarajal sahiline çıktı. İspanyol güvenlik güçlerinin müdahalesiyle beş bini aşkın Fas vatandaşı geri gönderildi.

        FAŞİZMİN KADIN ÇEHRESİ

        Libya’dan gelen fotoğrafları gören İtalya Başbakanı Mario Draghi, “Sahile vuran cansız bebeklerin görüntüleri kabul edilemez” diyor.

        Draghi’nin kabul edemediği acı realiteyi siyasi araç olarak kullanıp yükselen post-faşist bir damar var İtalya’da. Hayır, Kuzey Ligi’nin sağ popülist lideri ve eski İçişleri Bakanı Matteo Salvini değil. Göç krizini manivela edinen, Salvini’den çok daha radikal bir isim: İtalya’nın Kardeşleri (Fratelli d’Italia) partisinin lideri Giorgia Meloni.

        Meloni’nin partisi 2018 seçimlerinde yüzde dört oy oranıyla merkez sağ ittifakının en küçük ortağı olmuştu. Salvini liderliğindeki Liga birinci partiydi, ardından da Berlusconi’nin Forza Italia partisi geliyordu. Merkez sağın aşırı uçtaki küçük partisi şimdi son anketlere göre yüzde 19.5 halk desteğine ulaşmış bulunuyor. Bu ortamda Meloni’nin retoriği de kuvvetleniyor; geçenlerde bir TV programında İtalya’nın ilk kadın başbakanı olarak göreve hazır olduğunu söyledi. “Her geçen gün büyüyen anket değerleri, bana bu sorumluluğu yüklüyor” dedi iddialı bir tavırla.

        Adını milli marşın ilk dizesinden alan İtalya’nın Kardeşleri, şu an ikinci büyük parti konumunda. Liga halen ilk sırada, fakat anketlerde iniş grafiği gösteriyor. İki parti arasındaki puan farkı, yüzde 2.5 kadar. Akdeniz’deki göç krizinin Meloni ile Salvini arasındaki iktidar savaşında öncelikli gündem maddesi olması bekleniyor. Bu yıl İtalya’ya ayak basan 13 bin 358 düzensiz göçmen, 2016’daki 180 bin kişilik dalganın yanında zayıf kalsa da, faşizan siyaseti beslemeye yetiyor.

        Göç karşıtı seçim retoriğinde Meloni, Salvini’ye göre daha avantajlı konumda.

        Merkez sağ ittifakının İçişleri Bakanı olarak Salvini, düzensiz göçmenlere karşı “kapalı liman” politikasıyla AB’yi krizin eşiğine getirmişti. Derme çatma göçmen botlarına limanları kapayacak hali yoktu tabii, denizden can kurtaran yardım gemilerinin yolunu tıkamış, kolluk kuvvetlerini aktivistlerin üzerine salmıştı. Sonra bakanlıktan ayrıldı. Şimdi partisi koalisyon ortağı olduğu için, göç konusunu tırmandırıp Başbakan Draghi’yle polemiğe girmesi zor görünüyor. Ayrıca AB’yi zorlayacak resmi bir görevi de yok.

        Meloni ise salvolarda serbest; “Hükümet pandemiyle ciddi mücadele yürütemediği gibi şimdi de Kovid’li kaçaklara kapıları açıyor” diyor.

        Fransa’da da aşırı sağ Ulusal Birlik (RN) partisinin lideri Marine Le Pen, düzensiz göç kartı üzerinden 2022 cumhurbaşkanlığı seçimine oynuyor.

        Seçime 11 ay kala Fransız solu tamamen dağınık göründüğü için o cephede umut yok. Anketlere göre seçmenin yüzde 64’ü muhafazakar program olarak Macron’un Cumhuriyet Yürüyüşü hareketi ya da Le Pen’in partisini tercih ediyor. Muhafazakar Cumhuriyetçiler seçmen gözünde devre dışı kalmış görünüyor.

        Seçim analizleri, sıfır göç politikası izleyen Le Pen’in Macron karşısında şanslı olduğunu gösteriyor. Araştırma kuruluşlarına göre Le Pen ilk turda yüzde 27 oy oranıyla ikinci tura kalır ve Macron’la kafa kafaya bir yarış olur. Son anketlerde Macron birkaç puan önde. Ancak mart yoklamalarında Le Pen bir ara öne geçmişti.

        REKLAM

        Sol düşünce kuruluşu “Jean Jaures Vakfı”nın hazırladığı “Le Pen Risk Değerlendirmesi” başlıklı çalışmanın yazarlarından siyaset bilimci Tristan Guerra’ya göre Le Pen’in cumhurbaşkanı seçilmesi ihtimal dahilinde. Babasının aksine…

        2002 seçiminde o dönemki adıyla Ulusal Cephe’nin lideri Jean Marie Le Pen büyük sürpriz yaparak Chirac’la birlikte ikinci tura kalmış, sosyalist seçmen bile aşırı sağ tehlikesi karşısında kerhen Chirac’a oy vermek zorunda kalmıştı.

        Ama köprülerin altından çok sular aktı. 1990’larda Fransız halkının yüzde 75’i Ulusal Cephe’yi demokrasi için tehdit görüyordu. Şimdi ise bu oran sadece yüzde 49.

        Önümüzdeki ay Fransa’da bölgesel seçimler var, partiler arasındaki denge daha netleşecek.

        Diğer Yazılar