Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Şunu anladık, yanan ormanlarda ağaç dikmeye gerek yok, habitat doğal yoldan kendini yenileyecek, diri kalan çalılar sürgün verecek, kızılçamlar evrim hafızaları sayesinde tohumları toprakla buluşturacak, genç fideler boy atacak. İnsanoğlunun canı hangi ağacı çekiyorsa onu değil, kendi seçilimini yapacak doğa. Hayat yeniden topraktan bitecek, yeter ki insan doğanın işine karışmasın.

        Bunları bitki ekologu Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu’ndan öğrendik.

        Ömrü dünyadaki yaşamın evrimsel tarihi ve doğanın keşfiyle geçen 95’lik David Attenborough’dan da yenilenmeye dair öğrendiklerimiz var.

        Üstadın “Çernobil - ertesi gün” planlarıyla başlayan “A Life on Our Planet” belgeseli yine Çernobil ile final yapar; nükleer felaket sonrası tahliye edilerek insansız kalan beton yapıların orman tarafından nasıl biteviye yeşile boyandığına tanık oluruz. Vahşi doğa bulduğu her boş yeri doldurmuş, orman hayalet şehri ele geçirmiş. Başka yerlerde nadir bulunan hayvanlar için sığınak olmuş. Tilkiler, geyikler, yaban eşekleri betonları sarmalayan ağaçlar arasında özgürce volta atıyor.

        Çernobil faciasından sonra birinci yüzyılı gösteren bu final çarpıcı olduğu kadar umut vericidir.

        Umut verici, ancak sadece doğa için. İnsana da umut payı düşmesi için doğaya karşı değil, doğayla birlikte yaşam bilgeliğine ermesi gerekir. Şöyle anlatır Attenborough:

        REKLAM

        “Mesele dünyayı kurtarmak değil, kendimizi kurtarmak. Çünkü bizimle ya da biz olmadan doğa kendini yeniden inşa edecek. Hatalarımız ne kadar vahim olursa olsun, doğanın bunları düzelteceğini gösteren güçlü bir kanıt Çernobil. Canlılar dünyası ayakta kalacak. Ancak biz insanlar aynı beklentiye kapılamayız. Bugünlere kadar geldik, çünkü gelmiş geçmiş en zeki varlıklarız ama devam etmek için bize zekadan fazlası gerekiyor. Bize bilgelik gerekiyor.”

        Şimdi orman yangınlarından sonraki birinci yüzyılda doğa yenilenecek. Ancak giden canlar, börtü böceği kurdu kuşuyla yanan orman canlıları geri gelmeyecek.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, kayıp bedellerinin köylüye ödeneceğini söylerken hayvanları sadece sahipli mal gördüğü gerekçesiyle çok eleştirildi.

        Yeni hayvan koruma yasasındaki büyük çağdaş atılıma da tersti zaten; hani hayvanlar artık mal değil can sayılacaktı!

        Oy değeri taşıyan ticari mal olarak bakınca da mesele sadece büyükbaş, koyun ve “beyaz etten” ibaret değil. Muğla yangınlarında bal arıları da yandı. Henüz bal yapma mevsimi gelmediği için bazı arıcılar kovanları sıcaklardan korumak amacıyla İç Anadolu’daki yaylalara çıkarmıştı, kovanların 250 bin kadarı kurtuldu. Fakat Marmaris’in balı kurtulamadı, çünkü arıların bal yaptığı kızılçamlar yandı, yok oldu.

        Peki hayatta kalan arılar doğanın kendini yenilemesini, kızılçam kozalaklarından tohumların toprağa kavuşmasını ne kadar bekleyecek? Kimi üreticilere göre onlarca yıl alacak.

        Dünya çam balı üretiminin yüzde 90-95’i Türkiye’de. Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Ziya Şahin’in anlattığına göre iklim krizi nedeniyle 2019’dan bu yana arıcılıkta zaten gerileme vardı. Türkiye’deki 8 milyon arının neredeyse yarısı Muğla’da çam balı üretiyordu. Osmaniye, Bayır, Hisarönü ve Turgut’ta çam ormanları yandı, çam balı üretimi için sadece Muğla Merkez ve Fethiye kaldı. “Bundan sonra çam balı göremeyiz demeyelim, görürüz ancak ihraç edemeyiz” diyor Ziya Şahin.

        REKLAM

        BÖCEKLER OLMADAN ASLA

        Arıcılar da doğal olarak zararlarının karşılanmasını istiyor, ancak onların ekmek teknesi olan kovanlardan öte anlam taşıyor arılar ekosistem açısından.

        Doğayla birlikte yaşam bilgeliği şu bilinci gerektiriyor: Yaşamın devamlılığı için topluca böcek familyasının içinde arıların varlığı da vazgeçilmez değerde. Polen taşıyarak döllenmeye, biyoçeşitliliğe olan katkılarına paha biçilemez. Hayvan ve insanların ihtiyacı olan besinlerin oluşmasını arılar sağlıyor. Onlar ortadan kaybolduğu takdirde gıda kaynakları tükenebilir. Kendi varoluş egomuza bağlarsak, açlık çekebiliriz!

        Küresel ısınmayla birlikte azgınlaşan orman yangınlarında, arıların yanı sıra karada ve tatlı sulardaki beslenme zincirinin en önemli halkaları milyonlarca böcek de yok oluyor. Çevre kirliliği ve iklim krizi nedeniyle zaten global çapta popülasyon azalırken bu kısır döngü içinde yangınlar da tükeniş tehlikesini körüklüyor. Yılda 3 milyon ton pestisit ve suni gübre doğaya karıştığı için yaşamları zaten zehirlenmişti.

        Biz kentli hayatlarımızda böcek namına sadece sivrisinek, karasinek ve hamamböcekleriyle haşır neşir olduğumuz için mahluklardan nefret ediyor, tiksiniyoruz. Oysa böcekler gezegendeki yaşamın devamlılığı açısından birer mucize, bilgece yaratılmış doğa harikaları. Tarım ürünlerinin döllenmesi, gübrenin ve çürümüş bitkilerin geri dönüşümü, toprağın sağlığı ve zararlıların kontrolü için böcek familyasına sonsuz ihtiyacı var ekosistemin. Kuşlar, balıklar, kurbağaların başlıca gıda kaynağı böcekler. İnsanların tükettiği alabalık, somon ve hindilerin de gıdası. Yaban çiçekleri böcekler sayesinde dölleniyor.

        Biyologlara göre küresel ısınma durdurulamadığı takdirde bir böcek kıyameti bekliyor dünyayı. Ortalığı istila ettikleri için değil, yok oldukları için bir kıyamet. Veriler kötüye gidişe işaret ediyor; son 50 yılda böcek popülasyonu yüzde 75 oranında azalmış.

        İngiliz Sussex Üniversitesi’nden böcek ekologu Dave Goulson, 2050 yılında 10-13 milyarlık dünya nüfusunu besleyebilmek için ilginç bir öneride bulunuyor: Böcek çiftçiliği. Biz Batı topluluklarına iğrenç gelebilir ama Güney Amerika, Asya ve Afrika’da dünya nüfusunun yüzde 80’inini oluşturan popülasyon böcek tüketiyor.

        Goulson’a göre böcek üretimi büyükbaş ve kanatlı üretimine göre daha az enerji ve su sarfiyatı gerektiriyor, çok sağlıklı bir protein kaynağı, amino asitler bakımından zengin, doymuş yağ oranı dana etine göre daha düşük; kuş gribi ve Kovid-19 dikkate alındığında besinden hastalık kapma ihtimali de daha düşük. Yerse!

        Diğer Yazılar