Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Neo liberalizm çağında küresel kaynakların adaletsiz paylaşımını ve ayrımcılığı sahnelemek için bundan daha iyi bir küresel platform olamazdı.

        Platform, 1-12 Kasım arasında Glasgow’daki BM İklim Konferansı’nda kuruluyor. Ev sahibi İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un iddiasına göre 26’ncı Taraflar Konferansı (COP 26) pandemi ortamında sadece güvenli ve başarılı olmakla kalmayıp, pandemiye rağmen bütün zamanların en kapsayıcı uluslararası toplantısı olacak.

        Duy da inanma!

        Korona yüzünden geçen yıldan bu yıla ertelenen zirvede hesapta 197 ülkenin bir araya gelerek iklim değişikliğini ve ülkelerin bununla nasıl mücadele edeceğini tartışması gerekiyor.

        Gel gör ki, 197 ülkenin birden zirveye icabeti hemen hemen imkansız. Küresel ısınmanın ağır yükünü en fazla sırtlayan ve koronavirüsün kırıp geçirdiği ülkelerin delegasyonları yığınla engelle karşı karşıya. İngiltere’nin karantina şartları, yüksek maliyet, seyahat kısıtları ve aşı yoksunluğu zirve önünde yüksek bariyerler örüyor.

        BM sekiz yıl sonra yayınladığı ilk iklim raporunda kırmızı alarm verdi; “İklim değişikliği artık daha hızlı, yaygın ve yoğun, sıcak mevsimler daha uzun, soğuk mevsimler daha kısa olacak” dedi.

        Ev sahibi İngiltere de kendine kurtarıcı rolü biçiyor. “Bu zirve sera gazı emisyonlarını azaltmak üzere hakikatle yüzleşme anı; gezegeni büyük bir felaketten kurtarmak için küresel ısınmayı 1.5 dereceyle sınırlandırmak için son şans” gibi çıkışlarla reklam ve propaganda yapıyor.

        REKLAM

        Ancak karşımızda başka bir hakikat var. Boris Johnson, zirveye katılacak delegasyon üyeleri, gözlemciler, STK temsilcileri ve gazeteciler arasında kendi ülkelerinde aşı imkanı olmayanlara aşı sözü vermişti. Zirveye doğru ful aşılanma takvimi daraldığı halde Londra, delegasyonlardan gelen aşı taleplerini karşılamış değil. Tek bir ülkeye tek doz aşı gitmedi.

        Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda nüfusu aşılama oranı yüzde 2’nin altında. Dünya Sağlık Örgütü, ABD ile İngiltere ve Avrupa Birliği dahil zenginlerin (aynı zamanda gezegeni en fazla kirletenlerin) aşı stoklarını istiflemesini esefle karşıladığını sürekli söylüyor. İngiltere bu sitemlere rağmen ve yumurta kapıya dayandığı halde aşı dağıtımının nasıl ve ne zaman olacağı konusunda hiçbir açıklama yapmıyor. İngiliz elçilikleri mi dağıtacak, BM birimleri mi meçhul.

        Zirveye hangi liderlerin katılacağı belli değil. Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı henüz TBMM onayından geçirmediği için gözlemci statüsünde. Ülkelerin çoğu üst düzey diplomatlarıyla çevre, enerji ve maliye bakanlarını gönderiyor. Biden’ın iklim özel elçisi John Kerry de zirveye katılacak.

        İngilizler 190 ülkeden 25 bin kişilik resmi katılım bekliyor. Zirve mekanı Mavi Bölge dışındaki yan etkinlikler ve protesto gösterileri için de binlerce gençlik temsilcisi ve çevre aktivisti Glasgow’a akın edecek. İngiltere maske ve sosyal mesafe kurallarını kaldırdığı için zirvenin bir süper bulaş ortamına dönüşeceği kaygısı da var.

        Tabii isteyen herkes İskoçya’ya ulaşabilirse!

        Gidiş yollarının tıkalı olduğuna dair öyle çok örnek veriliyor ki. Mesela Fiji’den bir delege, aktarma için Avustralya ve Yeni Zelanda havalimanları kapalı olduğu için “Ben nasıl uçarım?” diye dert yanıyor.

        Malum İngiltere seyahat dizaynında dünyayı kırmızı-sarı-yeşil diye üçe böldü. Türkiye’nin de dahil olduğu kırmızı liste ülkeleri dünyanın üçte birini oluşturuyor. Bu 60 kadar ülkeden sadece İngiltere ve İrlanda vatandaşları engelsiz ulaşabiliyor. Küresel emisyon hacminde yüzde birerlik yüksek pay sahibi olan Türkiye, Brezilya ve Arjantin’in kırmızı listede yer alması zirvenin hedefleri açısından tezat.

        REKLAM

        İngiltere, kırmızı listeden resmi heyet üyelerine ülkeye girişte istisna tanıyor. Ancak görüşmeci olarak katılacak STK temsilcilerine tam aşılı olsalar bile beş günlük karantina var, hükümetin belirlediği otellerde. Tam aşılı olmayanların süresi ise on gün; karantina otellerinin faturası kişi başına 1700 sterlini buluyor malum. Özetle, Pasifik’teki küçük ada devletlerinden Afrika ve Asya’nın yoksul ülkelerine karşılanması mümkün olmayan bir meblağ. Hatta çoğunun otel resepsiyonuna verecek kredi kartı bile yok.

        Bangladeş’ten tutun Uganda’ya birçok ülkenin heyet üyelerine göre “zirveye erişim imkansız”!

        İKLİM KRİZİ, ÇOCUKLARIN KRİZİ

        Bu zirve manzarasına karşılık iklim değişikliğinden en çok etkilenecek olanlar da yoksul ülkelerin çocukları.

        UNICEF’in dün yayınladığı rapora göre dünyadaki 2.2 milyarlık çocuk nüfusunun yarısı iklim krizi ve çevre kirliliği nedeniyle ekstrem düzeyde risk altında. Örgüt durumu “tahmin edilemeyecek kadar vahim” diye tanımlıyor. Sıcak hava dalgaları, seller, kasırgalar, hastalıklar, kuraklık ve hava kirliliği çocukların hayatını tehdit ediyor. Yoksulluk, temiz su kaynaklarına erişim, sağlık ve eğitim alanındaki imkansızlıklar iklim kriziyle birleşince korkunç bir tablo çıkıyor ortaya.

        Rapor, bugün her çocuğun bu faktörlerden en az birinin tehdidi altında olduğunu, ancak 33 ülkede yaşayan 1 milyar çocuğun iklim krizi ve çevreye bağlı üç-dört etkiyle birden yüz yüze geleceğini söylüyor. Çocuklar için tehlikeli bölgeler arasında Hindistan, Nijerya, Filipinler ve Sahra Altı Afrika sayılıyor.

        Çocukların iklim felaketi karşısındaki kırılganlığını ilk kez ayrıntılarıyla ortaya koyan UNICEF raporunun yayınlanması, İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’in başlattığı ve küresel bir harekete dönüşen okul grevi eyleminin üçüncü yıldönümüne denk getirildi. Pandemi nedeniyle öğrenci eylemlerine ara verilmişti, ancak 24 Eylül’de küresel iklim grevine gidilmesi planlanıyor.

        Rapor Glasgow’daki iklim zirvesinde bütün görüşmelere ve alınacak kararlara gençlerin de katılması çağrısında bulunuyor.

        Rapor açıklanırken söz alan Greta’nın dediği ise şu: “Biz iklimin sadece kurbanları değil, savaşçılarıyız da. Ancak dünya iklim krizini hala bir acil durum olarak görmüyor, eyleme geçecek yerde sadece konuşuyor, yeşille göz boyuyor. Buna karşılık, çoğu genç milyonlarca insan harekete geçmiş durumda ki, bu doğru yönde atılmış bir adım.”

        Greta’ya göre İngiltere’nin çok övündüğü iklim kriziyle mücadele şampiyonluğu da koca bir yalan. Gerçekten de İngiltere karbon emisyon hacmini yüzde 1.03’e düşürdü ama ithal ürünlerdeki karbon ayak izi çok daha yüksek rakamlar veriyor.

        Diğer Yazılar