Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hayatımın en heyecan verici off the record’unu veren kadın, Angela Merkel.

        Yazılmamak kaydıyla konuşan “siyasetçi” değil, “kadın” diyorum, çünkü ayak üstü kadın kadına bir sohbetti. Dört gazeteci ortak röportaj sonrası şöyle kenara çekilip baş başa. Aynı sıcakkanlılıkla aynı dili konuşan iki kadın, benden çok kritik bir soru ve ondan pat diye katiyen diplomatik olmayan içten bir cevap. Gözlerini kocaman açıp omuzlarını yukarı çekerek eller hafif yumruksu klasik vücut diliyle kadınca verdiği bir cevap.

        Almanya’nın genel seçim günü 26 Eylül itibariyle Merkel aktif siyaseti bırakıyor, siyasetçi diliyle vermediği off the record cevap bende saklı kalmaya devam edecek.

        Aslında o cevap, Merkel’in kavgacılıktan uzak siyaset tarzını belirleyen karakterin ipuçlarını da barındırıyor.

        Geride bıraktığı miras da çok karmaşık yorum ve yaklaşımları barındırıyor.

        Kimine göre “Mutti” lakabını hak edecek kadar anaç, kimine göre çocuksuz olduğu için halkın dilini anlayamayacak kadar annelik duygusundan uzak; dünyanın en güçlü kadını olmasına karşın alçakgönüllü ve uzlaşmacı tarzı nedeniyle övülesi, 2009’daki Euro krizinde Avrupa Birliği’nin tutkalı olarak bir nevi kahraman, pandemide bilimin ve şeffaflığın rehberliğinde hareket eden bir yönetici, ancak kimine göre dünya sahnesinde sert liderlik göstermediği için Almanya’yı hak ettiği ağırlık eksenine getiremeyen şansölyeydi Merkel.

        REKLAM

        Hele 2015’te 1 milyonu aşkın mülteciye kapıları açması, ağır suçlamaların odağına oturttu; bu “iyiliği” aşırı sağın yükselmesine neden olmuştu. Kendi partisi Hıristiyan Demokratlardan gelen eleştirilerin de hedefindeydi.

        Bir zamanlar mentoru olan Kohl’e göre ise Doğu’dan gelen, “kızım” diyerek kariyerine payanda olduğu ve fakat maalesef koynunda beslediği yılandı.

        Üslubu yumuşaktı. Öyle ki, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine kategorik olarak karşı çıkıp imtiyazlı ortaklık fikrinde direttiği halde Ankara’da yeterince düşman biriktirmedi. Bir kısım medyanın Hitler bıyığı monte ederek Nazileştirdiği enstantaneleri saymıyorum.

        Kişisel hikayesini bizzat pek dillendirmeyen Merkel, bu seçimde başbakan adayı olmayacağını açıkladıktan sonra anlatmıştı; Berlin’in doğusunda her gün enstitüdeki işinden eve dönerken “Şu duvar nasıl da önümdeki fırsat kapılarını kapatıyor” diye içinden geçirdiğini itiraf etmişti.

        Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla o fırsat kapıları öyle bir ardına kadar açıldı ki, Doğu’dan gelen Merkel’i 16 yıllığına yeniden birleşen Almanya’nın başbakanlık koltuğuna oturttu.

        Aslında doğum yeri Hamburg’tu, 17 Temmuz 1954’te teolog rahip Horst Kasner’in Angela Dorothea adıyla dünyaya gelen kızıydı. Henüz bir aylıkken baba Demokratik Alman rejimiyle sosyalizm yolunda yürümeye karar verip ailesiyle Doğu’ya geçmişti.

        “Politikaya dair ilk hatırladığım duvarın inşasıdır” diye anlatır Merkel; Doğu, duvarın arkasına çekilmek üzere inşaata başladığında yedi yaşındadır. Kendi deyişiyle karanlık duvardaki kapı açıldığında ise artık 35’ine gelmiştir. Geride bıraktığı yıllarda Leipzig’deki Karl Marx Üniversitesi’nde fizik öğrenimi, kendisi gibi fizikçi Ulrich Merkel ile beş yıl süren evliliği vardır. Hayatına Merkel soyadıyla devam eder, Joachim Sauer ile evlendikten sonra da... Pasaporturda “Angela Merkel, doğum yeri Hamburg” yazar.

        Kapı açıldığı dakika fizik-kimya enstitüsündeki işini bırakarak siyasete atılır. Ve dönemin Hıristiyan Demokrat Federal Almanya Başbakanı Helmut Kohl’ün vesayeti altında yükselişi çok hızlı olur.

        Daha çok erkekler kulübü görünümündeki gelenekçi muhafazakar Hıristiyan Demokrat Birliği’nden aday olduğu 1990 seçimlerinde Bundestag’a girdi Merkel, bir yıl sonra Kohl hükümetinde Kadın ve Gençlikten Sorumlu Bakanlık koltuğuna oturdu, artık “Kohl’ün kızı” diye anılıyordu. 1994 seçiminden sonra kurulan hükümette ise Çevre Bakanı oldu ve geleceğin ana teması olan iklim meselesini üstlendi Merkel.

        Fakat ileriki yıllarda Kohl’ün “Koynumda yılan beslemişim, kendi katilimi yanıma almışım” gibi sitemlerle derin hayal kırıklığını dile getirmesine neden olan gelişmeler de boy gösterdi. Partideki yaşı geçkin erkek takımına göre Merkel’in Kohl karşısındaki tavrı, Kral Lear’in Cordelia dışındaki iki kızından halliceydi - sonu onlar gibi kötü olmasa da.

        KARA KASA SKANDALIYLA AÇILAN KAPI

        1998 yılında CDU’nun karıştığı seçim bağışı skandalı partide hasara yol açmış, Kohl SPD’nin adayı Schröder karşısında tarihi bir yenilgi alarak seçimi kaybetmişti. Partiye yıllardır yasa dışı bağışlar aktığı ortaya çıkmıştı, ancak Kohl “kara kasaya” kimlerden gelen paraların istiflendiğini açıklamamakta direniyordu. Hukuk devletini açıkça hiçe sayan bu tutum CDU’yu büyük bir krize sürüklemişti.

        İlk parti kongresinde Kohl onursal başkan olarak geri çekildi, Kohl’ün veliaht prensi Wolfgang Schaeuble parti lideri oldu. İktidardaki SPD-Yeşiller Koalisyonu sürdürülebilir ekonomi, yenilenebilir enerji gibi yepyeni ufuklar açarken Schaeuble “Ne sola, ne daha sağa gideriz, ne de güneye ve kuzeye” diyerek aynı yolda devam mesajı veriyordu. Parti genel sekreterliğini üstlenen Merkel’in ise bu görevdeki ilk kadın olarak hayli erkek temizliği yapması gerekecekti.

        REKLAM

        Merkel büyük bir siyasi risk alarak “babasına” sırt çevirdi ve 22 Aralık 1999’da Frankfurter Allgemeine Zeitung’da yayınlanan açık mektupla “Kohl çağının artık sona ermesi gerektiğini” ilan etti.

        Alman siyaset sahnesine müthiş bir şaşkınlık hakim olmuştu. Noel’den iki gün önce yayınlanan mektup aslında son derece zarif bir dille kaleme alınmıştı, fakat kaçınılmaz olarak haşin sözler de içeriyordu; “Partinin artık koşmayı öğrenmesi için eski kuşağın meydanı yenilere bırakması gerektiğini” yazıyordu Merkel. Parti artık “yaşlanmış savaş atı” olmadan da muhalefetin karşısında geleceğe güvenle koşmayı başarmalıydı. Mektuptaki öldürücü hamle buydu. Ortaçağ’da ağır zırh donanımıyla düşmanla cenk eden özenle yetiştirilmiş soylu atlara atfen, “Schlachtross” lakabıyla anıldığı olmuştu Kohl’ün ve artık yaşlandığı için savaş meydanından çekilme zamanı gelmişti.

        Bu arada Schaeuble de Karlheinz Schreiber adlı silah tüccarından CDU adına sadece bir seferliğine milyonluk bağış aldığını itiraf etmek zorunda kalınca Merkel’in önünde bir duvar daha yıkıldı, yeni bir kapı açıldı.

        Partiyi bağış skandalının günahlarından arındıracak bir figür gözüyle bakılıyordu artık. Nisan 2000’deki kongrede genel başkan seçildi, Kohl çağı kesinlikle kapanmıştı. SPD-Yeşiller Koalisyonu nükleer santraller yerine rüzgar enerjisine yönelirken, Merkel liderliğindeki CDU da bu yeni iklime ayak uydurdu.

        ABD’nin Irak işgali Alman siyaset sahnesindeki kırılmayı da beraberinde getirdi. Başbakan Schröder Irak müdahalesine kesinlikle karşıydı, koalisyon güçlerine katılmadı. Muhalefet lideri Merkel ise teröre karşı savaşta ABD Başkanı Bush’la dayanışmadan yanaydı, Bundestag’da Schröder’i çekimserliğinden ötürü kınayan sert bir konuşma yaptı. Merkel o tarihte başbakan olsaydı, Irak işgaline ortak olur muydu, orası meçhul.

        Savaşa girmeyen Schröder, işsizlik ve sosyal devletin girdiği çıkmaz gibi kendi iç problemleriyle uğraşırken eyalet seçimlerinde art arda mevzi kaybetti ve 22 Kasım 2005 seçimlerinde karşısında rakip olarak CDU’nun şansölye adayı Merkel’i buldu. Ve kılpayı farkla biten seçim Merkel’i 16 yıl sürecek başbakanlık koltuğuna oturttu. Meclis denklemi CDU/CSU ile SPD arasında Büyük Koalisyonu gerektiriyordu; Schröder çekilmişti, SPD’nin ağır toplarından Franz Müntefering Başbakan Yardımcısı oldu, Frank-Walter Steinmeier ise Dışişleri Bakanı. SPD programını değiştirmek zorunda kalmamıştı, çünkü Merkel önceki koalisyon hükümetinin reçetesiyle yola devam ediyordu.

        Geride kalan iktidar yıllarında Angela Merkel partisini pek de hissettirmeden değiştirdi. Kimilerine göre CDU’yu modernize etti, kimilerine göre ise bu “Kırmızı-Yeşil” yönünde bir sol dönüşümdü. Öyle ki, CDU’nun bu kadar dönüştüğü ortamda Büyük Koalisyon ortağı SPD’nin eski moda köhnemiş parti imajına yuvarlanması da kaçınılmaz oldu.

        Merkel, 26 Eylül seçiminde CDU/CSU’nun başbakan adayı Armin Laschet’e tam desteğini açıkladı. Sosyal Demokratların başbakan adayı Olaf Scholz ile Büyük Koalisyon girdabını aşıp aşmayacağını bu seçim gösterecek. Rakipleri ise bir başka kadın şansölye adayı olarak Yeşiller eş başkanı Annalena Baerbock.

        Diğer Yazılar