Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Y önetmen Darren Aronofsky, filmlerinin daha yayınlanmadan büyük tartışmalar koparmasına alışık... Şampiyon filminde, “Neden dövüş filminde Mickey Rourke’la çalışıyor? Başarısız olacak” dendi. Siyah Kuğu’yu yaptı, “Baleyle ne işi var” dediler. Şimdi “Nuh: Büyük Tufan” filmi için “Neden İncil’den bir film yapıyor, ihanet ediyor” diyorlar. Nuh Peygamber’in hikâyesini konu alan son filmi, Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde gösterime sokulmadı. Başrol oyuncusu Russell Crowe’un Vatikan’da Papa Fransuva ile yapacağı görüşme de iptal edildi. Crowe ise bunların acısını “The Water Diviner”ın İstanbul’daki çekimlerini tamamladıktan sonra “Nuh: Büyük Tufan”ın galası için gittiği Moskova’da çıkardı: “İnsanlar Nuh’u hayvanlara göz kulak olan hayırsever biri olarak hatırlıyor. Hayırsever değil, sadece gezegendeki popülasyonun ölmemesi için öne çıktı...” Hatta Crow hızını alamayıp ekledi: “İyi biri bile değildi” 3 Nisan’da ülkemizde de gösterime girecek filmin yönetmeni Aronofsky, eleştirilere cevap verdi.

        ‘BİR SÜRE ORTADAN KAYBOLACAĞIM’

        Filminiz dünyada vizyona girer girmez tartışmalar başladı. Bazı İslam ülkelerinde vizyona bile giremedi...

        Film gösterime girdiğinde tatile çıkıp bir süre ortadan kaybolmayı hayal ediyorum. Ama bağlantıda olmak önemli. Arap Baharı Twitter ve Facebook’tan beslendi. Artık bilgiyi gizli tutmak zor. Kötü şeylerin görüntüleri bulunur ve gerçek yayılır. Eskiden duvarları korumak kolaydı. Berlin Duvarı’nı bugün düşünebiliyor musunuz?

        İşiniz hakkında söylenenleri ne kadar umursuyorsunuz?

        Hiç umursamıyorum. Buna çok alıştım. Şimdi de “Neden İncil’den bir film yapıyor, ihanet ediyor” diyorlar. Hep istediğim şeyi yaptım. Bu da onlardan biri. İnsanlar izlediklerinde bu filmi neden yapmak istediğimi anlayacak.

        Hiç mi tedirginlik hissetmiyorsunuz?

        Hiç. Film, İncil’de yazılanları onurlandırıyor. Bizim icat ettiğimiz bir şey değil. Tabii ki birtakım yorumlamalar var, çünkü Eski Ahit’te sadece 4 paragraf geçiyor ve Nuh hikâyede hiç konuşmuyor. Ama Russell Crowe varsa onu konuşturursunuz. O kısa hikâyeyi uzun bir filme dönüştürmek büyük bir soru işaretiydi. Bizim anlayabileceğimiz herhangi bir şeye benzemeyen bir dünya... Mevcut kanıtlara baktık. Orta Dünya’nın yaratıldığı gibi biz de İncil’deki ipuçlarından bir dünya yaratmaya karar verdik. Hayali ama hikâyeye çok sadık bir şey inşa ettik. İnananları ve inanmayanları biraraya getirmek ve iki taraf arasında bir sohbet geliştirmek için kusursuz bir film oldu.

        Kendi inancınız da filme girdi mi?

        Benim inancımın önemi yok. Önemli olan metni nasıl ele aldığım. Metin tamamen gerçek. Baktım ve Nuh’un hikâyesini hayata geçirmeye karar verdim. Yani bu kişisel değil, ama çok ciddiye aldığım bir tartışma.

        Bu arada İncil’den yola çıkan bir film daha geliyor; Ridley Scott’tan Exodus... Kendisiyle konuştunuz mu?

        Oradaki yapımcı Peter Chernin’le konuştum, çünkü o senaryo ile de ilgilenmiştim. Sabırsızlıkla bekliyorum. Ridley’i çok severim.

        Bu hikayenin bu kadar kalıcı olmasını nasıl açıklıyorsunuz ?

        Bunlar orijinal süper kahraman filmleri ve olağanüstü hikâyeler.

        Başa dönelim. Nuh’la ilgili film çekmek nereden aklınıza geldi?

        13 yaşındayken yazdığım bir şiirle başladı. Büyüleyici bir İngilizce öğretmenim vardı. Bir gün “Herkes kâğıdını, kalemini çıkarsın ve ‘huzur’ konulu bir şiir yazsın” dedi. Neden bilmiyorum, Nuh hakkında bir şiir yazdım. O şiiri yakın dönemde 7 yaşındaki oğlum için bodrumda eski beyzbol kartlarımı ararken buldum.

        Bunca zaman saklamanızın bir sebebi olmalı...

        İnsanlığın en önemli hikâyelerinden biri. Üç büyük dinin ortak hikâyesi. Dünyadaki bütün kültürler Nuh’u duymuştur ve birçoğunun insanlığın özüyle ilgili kendi tufan hikâyesi vardır.

        Pek çok tarihi olay sinemaya çoktan aktarıldı, peki bu kadar etkileyici bir hikâyeye şimdiye kadar neden dokunulmadı?

        Nedeni, hikâyedeki her şeyin bir mucizeye dayanması ve 1990’lardan önce bu çekimleri gerçekleştirmenin kolay olmaması. Şimdiyse fikir alabileceğiniz bir gerçeğe dönüşüyor. Özellikle de “umut” fikrini barındıran bir film oldu.

        ‘BAZEN SAFLIK EN BÜYÜK ARMAĞANINIZ OLABİLİR’

        Nuh için ilk girişiminiz miydi?

        Pi’yi tamamladığımda, yani 1998’de düşünmeye başladım. Yapımcılıkta henüz çok yeniydim Ölçeğim yoktu. Ama bazen saflık en büyük armağanınız olabilir. O dönemde gerçekleşmedi. Sonra “Siyah Kuğu” sırasında New Regency’den Arnon Milchan aradı. “Birlikte çılgın bir şeyler yapalım” dedi. “Aslında hazırda bekleyen çılgın bir projem var” dedim. Geldi ve okudu. “Tamam, haydi başlayalım” dedi. Sonra Paramount’a geldik... Metne bakıp hikâyeyi aldık, anlamaya ve 21. yüzyıl izleyicisi için canlandırmaya çalıştık. Çok eski bir hikâye anlatsak da temalar çok modern.

        Niye İzlanda’da çektiniz?

        Yıllar önce “Pi” filmi için gittiğim İzlanda’yı çok sevdim. Birkaç İzlandalı ile arkadaş oldum ve ülkeyi çok ziyaret ettim. 4-5 yıl önce “Nuh: Büyük Tufan”ı düşünerek orada dolaşırken topraklarının ilkel bir yanı olduğunu fark ettim, zira yeni oluşuyordu. Atlantik’i ikiye bölen tektonik bir tabaka bu. Lavlar yağıyor ve İzlanda’da yeryüzü yeni oluşuyor. Böyle olduğu için de eski, antik bir duygusu var. Belki de o zamanlar dünya böyleydi

        Peki ya gemi...

        Gemi birkaç şeyin birleşimi. Büyük bir alan bulmamız gerekiyordu. Sonunda New York’ta bulduğumuz bir alana yerleştik. Filmin görünümünün New York-Long Island ile İzlanda’nın birleşimi olduğunu söyleyebilirim.

        Gerçek setlerle bilgisayar görsellerini nasıl harmanladınız?

        Oyuncular fiziki setleri seviyor. Hayal güçleri ne kadar geniş olursa olsun, yeşil ekrandansa 10-12 metre yüksekte eğri büğrü kütüklerin üstünde durmanın oyuncuya daha çok yardımı oluyor. İnsanların “Tamam, bu inanılır” demelerini sağlamak için bu lazım. Hiçbir şey nesnelere gerçek ışığın vurması gibi olamaz. Bilgisayar efektleri ne kadar iyi olursa olsun gerçekten görüntüleyebiliyorsanız özel bir şey olur.

        ‘Russell aptallıkları sevmez’

        Russell Crowe’un kolay ikna edilebilir bir oyuncu olmadığını okuyoruz. İş arkadaşı olarak nasıldı?

        Russell muhteşem biri. En önemli özelliği çok akıllı olması. Verecek cevaplarınız olmalı çünkü aptallıkları sevmez. Onun saygısını kazanmanız gerekiyor. Geçmişteki işlerinizden ötürü hemen saygı duymuyor, ona kendinizi kanıtlamanız gerekiyor. Ancak sorun yaşamadık, iş için doğru kişiydi. Nuh rolü için Crowe’a nasıl karar verdiniz?

        Nuh, oyuncu seçimi çok zor bir rol. Olağanüstü güvenilirliğe, güce, inanılırlığa ve aynı zamanda dokunaklı birine ihtiyacım vardı. İncil’de Nuh’un çok dürüst olduğuna dair bir düşünce vardır. Teolojideki ilginç bir tartışma da dürüstlüğün adalet ve merhametin kombinasyonu olduğu konusundadır. Bu bütün ebeveynlerin anlayabileceği bir konu. Çok adaletli olursanız, çocuğunuzun fazla acımasız olmasına da neden olabilirsiniz. Çok merhametli olursanız, çocuğunuzu şımartabilirsiniz. Benim dürüst birine ihtiyacım vardı.

        Crowe’un karşısına neden Ray Winstone’ı koydunuz?

        Russell Crowe’u seçtikten sonra zıt bir karaktere ihtiyaç vardı. Dünyada Crowe’a gününü gösterebilecek çok az insan vardır. Uzun ve zorlu bir arayıştı ve sonunda Ray Winstone fikri çıktı. “O adam Russell’a gününü gösterebilir. Kabul ediyorum” dedim. Ya da en azından iyi bir savaş olur.

        ‘Emma Watson listemde bile değildi’

        Kasttaki en genç üyelerden Logan Lerman, Douglas Booth ve Emma Watson’dan söz eder misiniz?

        Logan’ı hiç tanımıyordum. İçeri girdi, “Bu adam harika” dedim. Douglas Booth’un da müthiş bir oyuncu olduğunu düşündüm. O da yeni bir keşifti. Tek sorunu, o kadar yakışıklı ki bunu aşması gerekiyor. Sonra Emma (Watson)... Harry Potter filmlerini kaçırdım çünkü ben fazla yaşlıyım, çocuklarım da fazla küçük. Listemde bile değildi ama çok başarılı oldu.

        Nuh’un karısı rolü için hep Jennifer Connelly’yi mi düşünmüştünüz?

        Jennifer’ı en başında düşünüyordum. Çünkü zamansız bir güzelliğe ve zarafete sahip. Tabii ki çok da zeki. ■ Anthony Hopkins de muhteşem görünüyor...

        Olağanüstü. Dünyanın en yaşlı adamını, Metuşelah’ı seçiyorsunuz ve beklentiler çok büyük...

        Diğer Yazılar