Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na adım atması ve bir daha çıkamamasının üzerinden iki hafta geçtikten sonra söz konusu gazetecinin kaderini belirlemek için yapılan uluslararası baskılar sonuç verdi ve Riyad, nihayetinde 20 Ekim Cumartesi sabahı biraz isteksiz de olsa Kaşıkçı’nın sözde bir kavga sırasında öldüğünü itiraf etmek zorunda kaldı.

        Suudi Kraliyet Divanı'nın açıklamasında komik bir şekilde Kaşıkçı’nın Arabistan Konsolosluğu'na girdikten sonra, onu Riyad’a dönmeye teşvik etmeye çalışan bir grup ile kavgaya giriştiği ve nihayetinde Western filmlerinde gerçekleşen kanlı çatışmalara benzer bir şekilde öldürüldüğü ifade edilmekte.

        REKLAM

        Kral Selman, kamuoyunu yatıştırmak için beş üst düzey yetkiliyi görevden aldı ve toplam 18 şüpheliyi tutukladı. Birkaç yetkiliyi görevden almak veya şüpheli sayılan birkaç kişiyi tutuklamak, 15 kişilik ölüm timini gönderen ve ölüm emrini veren yüce makamlı yetkiliyi aklayamaz. Zira 12 yıllık Ortadoğu tecrübemle söyleyebilirim ki; böylesine bir cinayet en yetkili makamın oluru alınmadan gerçekleştirilemezdi.

        Kaşıkçı’nın ölümü ile ilgili Riyad’ın ileri sürdüğü çocukça senaryo, Amerika Başkanı Donald Trump tarafından kabul edildi ve ABD Dışişleri Bakanı da Bin Selman’ın bu olayda suçsuz ve bilgisiz olduğunu tekrarlardı. Bu durumda, perde arkasındaki şahsı deşifre etmek ve Suudi Veliaht’ın bu cinayet ile ilgili rolünü irdelemek işi, Türkiye'ye düşüyor.

        Zira Suudi Arabistan’ın, Kaşıkçı’nın öldürüldüğünü itiraf eden resmi açıklaması pürüzlerle doludur. Bu açıklama, zaman kazanmak için umutsuzca bir çırpınış olarak ortaya çıktığı için birtakım şüpheli yaklaşımlar ve sorgulamalarla karşı karşıya kaldığını daha ilk andan beri görebiliyoruz.

        Kaşıkçı’nın konsolosluktaki bazı kişilerle girdiği kavga sonucunda öldüğünü söylemek, absürd ve toyca bir düşünce olup hiçbir şekilde ikna edici değildir. Zira Kaşıkçı kavga etmek için konsolosluğa gitmedi; o resmi bir belge almak için oraya gitti. Keza bu adam, 15 kişinin karıştığı bir kavgada niye ikinci taraf olsun? Bu açıklama doğru olsa bile -ki bu kesinlikle durumu kurtarmaya yönelik bir PR çalışmasının ön hazırlığıdır- bu adam saldırıya uğradığı için de meşru müdafaa halindeydi.

        REKLAM

        Bu cinayete karışan 18 kişinin tutuklanması ve 5 kişinin görevinden alınması bunların en önemlisi Suudi İstihbarat Başkan Yardımcısı Tümgeneral Ahmed Asiri, Prens Muhammed bin Selman’a yakın olan basın danışmanı Suud el Kahtani yer alıyor. Yani tüm bu hareketler bir günah keçisi arama girişimidir. Böylece insanların ilgi odağından cinayetten sorumlu kişi yani Suudi Veliahtı'nı uzak tutmuş olacaklarını düşünüyorlar.

        İstihbarat Başkan Yardımcısı Tümgeneral Asiri, Prens Muhammed bin Selman’ın emirleri olmadan böyle bir cinayeti planlamaya, hazırlamaya ve işlemeye yeltenemez. Danışman Kahtani’nin eski bir tivitinde, yaptığı her şeyin Kral’ın ve Veliaht’ın emirlerini uygulamaktan ibaret olduğunu söylemesi de bu düşüncemizi doğrular nitelikte.

        Prens Muhammed bin Selman, Kaşıkçı’nın kaybolmasından üç gün sonra Bloomberg’e yaptığı açıklamada, Kaşıkçı’nın konsolosluk binasından ayrıldığını söylediğinde aslında yalan söylemedi. Ancak o, gazetecinin konsolosluktan ölü mü diri mi çıktığını beyan etmedi. Ama şunu söyleyeyim Kaşıkçı’nın kıyafetlerini giydirip bir konsolosluk çalışanını sokağa salarak delilleri karartmaya kalkıştılar. Zira bu hamle onların yakayı ele vermesini sağladı. Suudiler, operasyonu uygulamayı başardılar ancak delilleri saklamak ve olayı örtbas etmek konusunda başarısız oldular.

        REKLAM

        Türkiye, Kaşıkçı olayının başından beri doğru bir istikamette ilerledi. Belki de detaylar ve bulguların tedrici ve sürekli bir şekilde medyaya sızdırılması ve yayımlanması, Suudileri hiç olmazsa Kaşıkçı’nın kazara öldürüldüğünü itiraf etmeye zorladı. Bu iş gerçekleşmeseydi Trump ve Pompeo’nun ciddi çabaları ile belki de Riyad, Kaşıkçı’nın katlini yalanlamaya ve onun konsolosluktan çıktığına dair ısrarına devam ederdi.

        Suudi yönetimi, 11 Eylül saldırılarının yarattığı krizi, para ve silah anlaşmalarıyla atlatmayı başarmıştı. Ancak Kaşıkçı krizini atlatması zor olacak. Zira olay Amerika’yı ve dünyayı ilgilendirir oldu. Bu olay, Kongre ara seçimlerinde en temel dayanaklardan birini oluşturuyor. ABD medyası da bu durumun farkında olarak 11 Eylül’den buyana içinde biriktirdiği baskıyı bir seferde kullanmayı tercih ediyor. Trump, Kaşıkçı hadisesini kullanarak Suudi Arabistan’a maddi ve yargı bağlamında şantaj yapmak istiyor. Amacı mümkün mertebe bütün anlaşmaları akdetmek. Ama bunu yaparken bile kendi kamuoyunu ve medyasını ikna edebilmiş değil.

        Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan’da iktidarı devraldığından bu yana sınırları birden fazla kez test etti. Dünyanın en kötü insani krizine dönüşen Yemen ihtilafının tırmandırılmasında etkili oldu ve onun emriyle komşu emirlik Katar bir yılı aşkın bir süre blokaj altında kaldı. Muhammed bin Selman, geçen sonbaharda Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Lübnan Başbakanı Saad Hariri’yi görevden çekilmesi için zorlamıştı. Ve en önemlisi şimdiye kadar gözlerden kaçan ve pek dile getirilmeyen Suudi yönetiminin Suriye sahasında terör örgütü PKK’ya verilen silahların parasını ödemesi ve buna bağlı olarak sahada Sünni aşiretlerle PYD arasında kurulan siyasi ilişkilere öncülük etmesi.

        REKLAM

        Gerginliğin mevcut tırmanışı birkaç yıl önce düşünülemez görünüyordu. Muhammed bin Selman, 2015 yılının başında oldukça geniş el Suud Krallık ailesinin çok sayıda prensinden biriydi. Ancak sonra Muhammed’in babası Selman kral oldu ve oğlunu devletin kurucusu İbn Suud’dan bu yana olabilecek en güçlü adamlardan biri haline getirdi. Prens, İslami muhafazakâr ülkenin modernizasyonuna ilişkin kapsamlı reform ajandası olan 2030 vizyonunun babası olarak kabul ediliyordu. Muhammed bin Selman tarafından yapılan dönüşüm, onu genç Suudi nüfusun umudu haline getirdi. Artık onun adı sadece Krallıkta anılmıyor, uluslararası sahada onun için söylenen isim “MbS”.

        “MbS” tutuklama dalgalarıyla ulemalar ve ekonomi elitlerinin arasındaki eleştirmenleri başından def ediyor. Krallıkta o zamana kadar bilinmeyen acımasızlık artık ortada ve rakiplere karşı orantısız güç kullanma konusunda bir istek bulunduğunu ortaya koyuyor.

        Tüm bölge ülkeleri, Suudi Arabistan’ın yeni liderliğinde yaklaşan “fevri müdahale politikasına” karşı daha dikkatli olmak zorunda. Özellikle bölgesel politikada geride kalmamak için benzeri görülmemiş bir şekilde “askeri, ekonomik ve siyasi riskler almaya” hazır olan Muhammed bin Selman'ın daha neler yapabileceğini göreceğiz. Aslında Suudi Arabistan’ın şu anki dış politikası diplomatların bile tam olarak açıklayamadığı bir agresiflik gösteriyor. Bu bağlamda ABD’nin rolü her zaman dile getirilmiştir: Donald Trump, “MbS”ye karşı eleştirel olmayan tutumuyla onun sadece Suudi Arabistan’da olmamak üzere hukukun üstünde hissetmesi için kapıyı araladı.

        Kaşıkçı olayı ilk defa veliaht prense sınır çiziyor ve ona daha önce görülmemiş şekilde baskı uyguluyor. Şimdi MbS’in kaderi Türk yargısından çıkacak karara bağlı...

        Diğer Yazılar