Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD Başkanı Donald Trump’ın, Suriye’den çekilme kararını açıklamasından bu yana Fırat’ın doğusunun akıbeti, bölgenin geleceğiyle ilgilenen bütün taraflar arasında açık müzakere kanallarının tahakkümü altında.

        Trump önceki gün yine Twitter diplomasisi yaptı. Sahadaki müttefiki terör örgütü PKK’nın Suriye şubesi üzerinden verdiği mesajda “Kürt” güçleri hedef alması durumunda Türkiye’yi ekonomik olarak cezalandırmakla tehdit etti. Bunu yazarken de Türkiye’nin ta en başından beri Kürt kimliğini PKK/YPG örgütünden ayrı tuttuğunu bile bile sanki Türkiye, Suriye Kürtlerini hedef alıyormuş imajını verdi. En dikkat çekici nokta ise Türkiye’nin YPG bölgelerine girmesini engelleyen ve YPG’nin de Türk topraklarına saldırmasını önlemeyi amaçladığı iddia edilen 20 millik sözde bir güvenli bölgenin kurulması hususu. Türkiye’den bu önermeye soğukkanlı ve dengeli bir yanıt verildi. Nitekim Türk yetkililer, Trump’ın “Doğu yakası emlak simsarı” tehditlerine boyun eğmediklerini ifade ettiler ve güvenli bölge önerisini, Ankara’nın da içinde yer alacağı şekliyle, memnuniyetle karşıladıklarını söylediler.

        Bu noktada Ankara, 2013’te ABD ile masada anlaştığı ancak dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un çark etmesi ile birlikte vazgeçilen “Güney Lübnan” modeli bir güvenli bölge hususundaki görüşünü tazelemiş oluyor. Eğer gerçekleşebilmiş olsaydı, Ankara’nın bu önerisi Kürt, Türkmen ve Arap olmak üzere yerel halkın içinde yer alacağı, terör örgütlerinden arındırılmış bir güvenli bölge modeli olacaktı.

        Ancak o dönemde ABD’nin DAEŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk ve Pentagon, Obama’yı PKK’yı SDG kılıfına sokma konusunda ikna etti, kendi bildiği yöntemlerle yola devam etti. Zira PKK’nın yönetici kadroları Tahran ve Şam’a biatlıydı. Zamanla Suudi Arabistan, BAE, Mısır gibi Türkiye karşıtı ülkeler de SDG’nin desteklendiği bu sürece monte edildi. Türkiye 2013’teki güvenli bölge modelinin hâlâ uygulanabilir olduğunu, krizi derinleştirmeden dillendiriyor. Fakat, ABD’nin bu saatten sonra İran’a karşı Suudi, BAE ve Mısır yönetimlerinin baskısını bir kenara bırakıp dönüş yapması kolay olur mu? Yoksa ABD arkasına Arap ülkeleri ve Mısır’ı alarak PKK’nın Suriye şubesi YPG-SDG ile güvenli bölge mi kurar? Bir diğer olasılık, bu saatten sonra güvenlikli bölge önerisine Rusya nasıl bakar? işte tüm bunları önümüzdeki haziran ayı sonrasında göreceğiz.

        CUMHURİYETÇİLERİN ADAYI OLAMAYABİLİR

        Ortadoğu’da her yere diplomasi dışı yöntem ve ifadelerle müdahil olan Trump’ın Türkiye’ye yönelik söylemleri doğrudan iç siyasete ve art arda fire verdiği askeri ve güvenlik bürokrasisine bir mesaj niteliğindeydi. Zira hali hazırda Pentagon ve ABD Dışişlerindeki bürokratlar Türkiye ile ilgili düşüncelerinden hâlâ vazgeçmiş değiller. Trump’ın son dönemde etrafındaki isimlerin bir bir istifa etmesi - ki zaman zaman Twitter üzerinden onları da aşağılıyor - kendi iç kamuoyunda biriken gazı almaya yönelik gözüküyor. Dünya genelinde yükselen nasyonalizm, içe kapanış da çevresel faktörler olarak eklendiğinde tıpkı Hollanda’da, Almanya’da ve Avusturya’da olduğu gibi, Amerika’da da Türkiye karşıtı söylemlerin para ettiğini görüyoruz.

        Ancak Trump için daha tehlikeli bir süreç var. Suriye’den askerlerini çekme konusunda söz vermesine rağmen, Başkan’ın 2020’de gerçekleşecek olan seçimlerdeki pozisyonu tartışmalı. Bırakın demokratların karşısına çıkmayı, Cumhuriyetçilerin dahi Trump’ı aday gösterip göstermeyeceği henüz garanti değil, tartışmalı. Hal böyleyken, tüccar Trump dertlendikçe birilerine sarıyor.

        YPG DE ABD’Yİ DENİYOR

        Diğer taraftan, sınırın diğer tarafında Trump’ın söz konusu tweetleri konusunda SDG veya YPG tarafından doğrudan bir tavır ortaya konmadı. Oradaki atmosfer, Şam ile müzakerelere bel bağlanıldığına işaret ediyor; her ne kadar basında bununla çelişen yorumlar olsa da. Bu bağlamda Himeymim Hava Üssü'ne yönelik gizli ziyaretlerin, Şam ve Moskova’da birbiri ardına toplantıların yapıldığı görülüyor. Bu toplantı ve ziyaretler, sınır bölgelerini, Türkiye’nin herhangi bir operasyonuna karşı korumayı garanti altına almayı ve Fırat’ın doğusundaki yönetimin geleceğini müzakere etmeyi hedefliyor.

        Edinilen bilgilere göre PKK tarafı, Şam’a iletmesi ve onu ikna etmesi için Moskova’ya bir talep listesi sundu. Listede ademi merkeziyetçi bir rejimin kabul edilmesi suretiyle Kürtlerin anayasayla tanınması, Kürtçenin ikinci resmî dil olarak benimsenmesi, Kürt bölgelerinde Kürtçe eğitime izin verilmesi, doğal kaynakların adil paylaşımı taleplerinin yanında bölgedeki askerî güçlerin Suriye ordusuna bağlı olması teklifi yer alıyor. Rusların bu teklifler için itiraz etmeden aracı olması ise düşündürücü...

        Öte yandan Ankara, Suriye sınırı boyunca güçlerini takviye etmeyi sürdürürken dün Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el Colani’den dikkati çekici bir açıklama geldi. El Colani, PKK’nın, Suriye’deki devrimin düşmanı olduğunu, büyük çoğunluğunu Sünni Arapların oluşturduğu bölgeleri istila ettiğini ve ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.

        BİZ SURİYE İLE UĞRAŞIRKEN AKDENİZ’DE OYUNLAR...

        Mısır Petrol Bakanlığı üzerinden, 7 ülkenin yatırımcı, finansör ve ilgili taraflarından oluşan genel ‎merkezi Kahire’de olacak “Doğu Akdeniz Gaz Formunu” kurma konusunda ciddi adımlar atılıyor. Türkiye’nin bu gelişmeleri gözden kaçırmaması gerekiyor.

        Akdeniz havzasında enerji politiğini dikkatle takip eden bir Arap diplomat kaynağım, Mısır Enerji Bakanı Tarık El Molla’nın, geçtiğimiz günlerde Kahire’de; Kıbrıs, ‎Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin Enerji bakanlarıyla bir toplantı ‎gerçekleştirdiğine dikkat çekti. Toplantıda arz ve taleplerin güvence altına alınması ve üyelerin çıkarlarına ‎hizmet edecek bölgesel gaz pazarı tesisi, kaynakların en iyi şekilde geliştirilmesi, ‎alt yapı harcamalarının azaltılması, rekabetçi fiyatlar sunulması, ticari ilişkilerin ‎uluslararası hukuk ilkelerine uygun bir şekilde iyileştirilmesini hedef alan ortak bir ‎forum kurulması hususunda anlaştıklarını ifade etti. Bu hamle Ankara’da pek hoş karşılanmayacaktır.

        Akdeniz’de hava bu kadar bulutlu iken, yukarıda bahsettiğim ülkelerin, formun yapısı ve düzenlemesini görüşmeye nisan ayında bakanlar düzeyinde yapılacak ikinci toplantıda start vereceğini öğrendim. Kafamız şu an Suriye’de ama bu krizin ayrılmaz parçası Akdeniz’de de hareketli bir döneme girildi.

        Söz konusu bakanlar toplantıda, Doğu Akdeniz’de büyük gaz rezervlerinin keşfedilmesinin bölgede ‎ekonomik kalkınmaya; yeni keşiflerin artması ve en iyi ‎şekilde kullanılmasının bölgedeki enerji güvenliğine büyük etkisi olacağını konuşmuşlar.

        Bakanlar, forumun yedi maddeden oluşan Doğu Akdeniz’e yönelik temel hedefleri konusunda anlaşmışlar.

        1- Üyelerin çıkarlarına hizmet edecek bölgesel gaz pazarı ‎kurulması

        2- Üyeler için arz ve talebin güvence altına alınması.

        3- Kaynakların en güzel ‎şekilde kullanılması için çalışılması.

        4- Alt yapının verimli bir şekilde kullanılması.

        5- ‎Rekabetçi fiyatlar sunulması.

        6- Ticari ilişkilerin iyileştirilmesi

        7- İş birliğinin ‎güçlendirilmesi

        8- Madde de benden olsun: Bu maya Doğu Akdeniz’de Türkiye olmadan tutmaz..

        Diğer Yazılar