Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye’de uzun süredir yaşananları bir kabus olarak niteleyenler bunun yakında sona erebileceğini söylüyor. Ancak kimse bunun ABD Başkanı Donald Trump eliyle olacağını düşünmüyor. Trump her ne kadar kendini öve öve Suriye’de barışın mimarı ve Amerikan askerlerini çeken güç gibi göstermeye çalışsa da Beyaz Saray’dan içi boş açıklamalar hep geldi.

        ABD eski Başkanı Barack Obama döneminde başlatılan ve Amerikan güvenlik güçlerinin Beyaz Saray’ın ne olduğunu bile anlamadığı bir soruna yasa dışı yoldan müdahale edip uzun süreli çatışmalar yaratan liberal müdahalecilik uygulaması sona ermiş gibi görünüyor.

        ABD’nin sonuç elde edememesinin temel nedeni, Obama yönetiminin en başından beri Libya’da çok iyi sonuç verdiğini düşündüğü rejim değişikliği modeliyle Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmeyi hedeflemesiydi. Öyle ya da böyle, Arap dünyasında iktidar halk ilişkileri sorunlu olsa da Arap milliyetçiliği ve Baas gerçeği hep ordadır. Esad’a yönelik tepkilere rağmen Suriye’deki Hristiyan azınlık da dahil olmak üzere kayda değer bir halk desteğine sahipti.

        Suriye krizi boyunca, meşru hükümetle en başından bir ilişki kurmadığından ABD bir çıkış stratejisi oluşturamadı ve başarısız oldu. Her ne kadar her fırsatta Suriye’den çıkacağını söylese de Ortadoğu’nun bir gerçekliği vardır… Ne zaman gireceğine sen karar verirsin ancak ne zaman çıkacağına sahanın koşulları tayin eder…

        Washington tarafından desteklenen Suriye iç savaşı 500 binden fazla insanın ölümüne neden oldu, yaklaşık 9 milyon kişiyi mülteci yaptı, Suriye ekonomisini yok etti ve nerdeyse ABD ile Türkiye gibi iki önemli müttefik ülke arasında savaş çıkaracaktı.

        Rusya, ABD’nin yaptığı hatayı görerek kabul edilebilir bir uzlaşma sağladı. Suriye rejimi, Türkiye ve Washington’un ilk başta devre dışı bıraktığı Kürtlerle ilişki kurabildi. Ama hemen belirteyim Washington’un PKK denkleminden farklı modelleme ile yola devam edecek. Bu yeni ilişki modelinde terör örgütü PKK’yı kendi sosyolojisinde uzaklaştıracak 3 aşamalı bir planla başlayacak.

        Böylece PYD/YPG içindeki Suriyelilerle örgütün Dağ kadrolarından gelen 9 bin 100 kişilik terörist grubu ayrıştıracak bir orta vadeli bir planlama üzerinde çalışılıyor. Bu durum Şam rejiminin kuzeyinde yarattığı PKK denkleminden de uzaklaşma fırsatı verecek. Zira PKK her ne kadar kendi sosyolojinden uzak kalsa da örgütün Sincar dağındaki varlığı her zaman Suriye için bir tehdit oluşturacak.

        Örgütün Sincar dağındaki varlığını sonlandırmak ise sürece İran ve ABD’nin ne kadar dahil olacağı ile ilgili bir durum.

        Rusya böylece Kürtler ile PKK’nın bölgeden ayrışmasını sağlayarak orta ve uzun vadede Suriye’nin Kürt sorunu konusunda da bir çözüm yaratma arayışı içinde. Rusların akıl hocalığında Suriye 6 aşamalı bir yol haritası oluşturacak. Öncelik tabi ki ülkenin kimliksiz Kürtlerinin vatandaşlık haklarının tanınması olacak.

        Ruslar açısından bakıldığında Suriye iç savaşının vardığı noktada önemli kazanımlar elde edildi. İlk olarak Suriye’nin toprak bütünlüğü güvence altına alındı ve bu da ABD’nin elde tuttuğu petrol bölgesini terk etmesi gerektiği anlamına gelecek.

        İkinci olarak Türkiye’nin silahsızlandırılmış güvenli bölge oluşturulması yönündeki haklı talebi karşılanacak. Bölge, Türk gözlemcilerle birlikte Suriye ordusu ve Rusya tarafından kontrol altına alınacak.

        Üçüncü olarak tüm ayrılıkçı gruplar bölgeden kovulacak ve uzun vadede yok edilecek. Bunların Suriye’ye tekrar yerleşme çabaları tüm taraflarca engellenecek. Bu oyunun artık sona ermesi herkesin yararınadır. Ancak ABD’deki neoconların Trump’ın fikir değiştirmesi için ellerinden geleni yapacağı kesin.

        Tüm bunların dışında, Suriye meselesinin bölgede zarar gören ilişkiler üzerinde yaratacağı bazı etkiler olacak. Mesela, İngilizler açısından da durum ABD’den pek farklı değil. İngiltere Parlamentosunun Suriye’ye askeri müdahaleye hayır demesinden altı yıl sonra bile RAF bombardıman komutanlığına ait uçaklar, Suriye üzerinde büyük çaplı hava harekatı düzenliyor ve İngiliz askerleri hala Suriye çöllerinde dolaşıyor.

        Kısacası bir başka “bitmeyen savaş” ABD Başkanı Trump’ın “Amerikan askerlerinin evlerine döneceğini” açıklamasından sonra dahi bitmedi. Şaşırtıcı gelebilir ama şaşırmamalı. Bu sürekli tekrarlanan bir örüntü. ABD’de barışseverlik palavrası seçimler için bir satış kozuna dönüştü. Oysa dünya genelinde 11 uçak gemisi olan bir ülke için bu tuhaf bir durum. Şimdi Trump’ın savları en az iki Demokrat rakibi tarafından yineleniyor. Bernie Sanders asıl barışseverin kendisi olduğunu iddia ederken Elizabeth Warren daha ileri giderek ABD’nin Orta Doğu’dan tamamen çıkmasını savunuyor.

        Obama ABD’yi Orta Doğu’dan çıkarma vaadini hayata geçirebilmek için sekiz yılını harcadı. Irak’tan askerleri çekme kararı daha üç yılını doldurmadan ABD askerleri, İngiliz askerleriyle birlikte Irak’a geri döndü.

        Tüm bu başarısızlıklar tesadüf değil. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasından bugüne kadar ve Suud ailesinin yükseliş süreciyle İsrail Devleti'nin kuruluş aşaması boyunca Batılı devletler, Orta Doğu’nun güvenlik altyapısına bir şekilde müdahil oldu. Sonuç kimi zaman facia oldu.

        Bu coğrafyadaki ilk kurbanlar genellikle azınlıklar olurken ne hikmetse Hristiyanlara, Yezidilere ve Kürtlere en fazla destek mesajı verenlerin bazıları “Batı'nın müdahalesine” en fazla itiraz eden kesim oldu.

        Bitmeyen savaşların sonlandırılması talebi de tıpkı son iki yıldır gündemi sallayan, popülist kaygılı “Brexit’i gerçekleştirin” çağrısına benziyor. Oylanıyor ama çıkılamıyor….

        Her iki durumda da popülizm makul bir gerekçeye dayanıyor. Ancak bildiğimiz gibi çekilmeyi duyurmakla bunu gerçekleştirebilmek çok farklı şeyler.

        Diğer Yazılar