Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Geçtiğimiz hafta İstanbul'daki Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda 8’inci Türk Konseyi Liderler Zirvesi gerçekleşti. Atılan önemli bir adımla örgütün adı Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirildi ve Türkmenistan gözlemci olarak teşkilata dahil edildi.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat duyurduğu bu haber özellikle milliyetçi cenahta büyük heyecan uyandırdı. Ancak Kafkaslar ve Türk dünyasının içinde yer aldığı coğrafya ile ilgilenen ve doğrudan bölge denklemi içinde yer alan ülkelerin de dikkatle takip ettiği bir toplantı oldu.

        Türk dünyasını ilk defa tek bir çatı altında toplayan bu yapı dünyanın ekseninin Asya’ya kaydığı önümüzdeki dönemin mühim bir aktörü olacak. Macaristan’ın da üye olduğu yapıya Tarafsızlık Anlaşması’na rağmen Türkmenistan da bu yıl gözlemci olarak dahil oldu. Ukrayna’nın da yapıya gözlemci olarak dahil olmak istediğini biliyoruz uzun zamandır.

        Bildiğim kadarıyla Katar ve Afganistan gibi ülkelerin de gözlemci olmak istemesi Türk Devletleri Teşkilatı’nın önümüzdeki dönemde ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Afganistan’dan çekilip Orta Asya’da kendine yeni bir üs bölgesi arayan ABD’nin de oldukça yakından izlediği bir konu bu.

        Teşkilatın sadece bir gümrük birliği olmaktan daha öte Asya’yı Avrupa ile bağlama misyonu, doğal İpekyolu’nun hayata geçiyor olması bir yandan da mevcut müttefik ya da partnerlerle yeni çekişme alanı doğuruyor.

        Ancak Türkiye bu sefer şanslı: Oyunun kuruluş aşamasında yer aldığı için akıllı politikalarla yeni dünya düzeni şekillenirken artık “oyunu bozan, masayı deviren” misyonundan ziyade oyunu kuran tarafta yer alacak. Bu diplomatik, siyasi, askeri ve jeopolitik olgunlukla davranması gerekecek.

        Son zamanlarda Sovyet sonrası coğrafyada farklı entegrasyon yapılarına giren ülkeler yeniden gruplaşıyor. Yeni entegrasyon birleşimlerinin ortaya çıkışı daha önce Moskova’nın nüfuz alanı olarak kabul edilen yerde yeni çekim merkezlerinin ortaya çıkmasından kaynaklanıyor. Türk Konseyinden Türk Devletleri Teşkilatına evirilen, belki de bir gün Türk Birliği’ne dönüşecek bu yapı buna örnek.

        Medyada çok detaylı şekilde tartışılmasa da bölgesel jeostratejiyi takip eden tüm analistlerin gözü kulağı bu toplantıdaydı. Zira bu toplantının iki önemli gündemi komşularımız İran ve Rusya’yı içten içe rahatsız etmiş gözüküyor.

        İlki, Konseyin adının, “Türk Devletler Teşkilatı, TDT” olarak değişmesi yapının daha kurumsal ve iş birliğini daha düzeyli ve düzenli hale geleceği anlamına geliyor. Bu durum Rusları içten içe tedirgin ediyor. Zira Türk dünyasının siyasi ve içtimaı hayatının ana belirleyicisi konumundaki Rusya bu gücünü kaybetmek istemiyor.

        İkinci ise toplantıya damgasını vuran Karabağ savaşının kazanılması ve Türk koridorunun açılmasına yönelik süreç ve “Türk Dünyası 2040 Vizyonu” bildirisinin ortaya çıkması. Aslında Karabağ savaşının kazanıldığı ilk günden buyana ülkesindeki 25 milyon Azerbaycan Türküne hâkim olamayacağı endişesini yaşayan İran bölgenin yeni kodlarını değiştirme arzusunda.

        Rusya, Dağıstan’dan Orenburg ilinden Altay ve Yakutistan’a kadarki Rusya’nın üçte biri yani Rusya’nın neredeyse yirmi farklı birimi dahil olmak üzere Kuzey Buz Denizinden Bulgaristan’a kadar uzanana Türk dünyası haritalarından rahatsız. TDT’nin kurumsallaşmasından ve vizyon 2040’tan bu yana Moskova sessiz.

        TDT, 200 milyondan fazla nüfus ve 2 trilyon dolara yakın milli gelir demek. Askeri alan da dahil olmak üzere ekonominin farklı kollarının kalkındırılmasına ilişkin planlar mevcut. Gelecek ittifakın üyelerinin hedefleri etkileyici. Bunun için öncelikle ülkeler arasındaki ekonomik entegrasyonu kuvvetlenmesi gerekiyor.

        Görüştüğüm bazı diplomatlar Rusya’nın daha geçen hafta yapılan toplantılar sonrasında alttan alta TDT üyesi ülkelerin diplomatlarına ve bürokratlarına kendilerince bazı salvolar yapmaya başlamışlar bile. Rusların aba altından, “bahislerinizi, Rusya’nın zayıflatılmasına değil güçlenmesine oynamalısınız. Türk dünyasının Rusya’nın dışarı itilmesi veya yıkılması sayesinde başarıya ulaşacağına ilişkin ümitlerinizi tehlikeli ve boş hayaller olarak bir kenara bırakmalısınız” şekilde sopa gösterdiği iddia ediliyor.

        Ancak şunu çok iyi tahlil etmemiz gerekiyor. Eski Sovyetler Birliği coğrafyasında bazı temel güç merkezleri var. Bunlar AB, ABD, Türkiye (Türk Konseyi şeklinde). Ukrayna, Gürcistan ve Moldova ABD’nin etki alanına giriyor. Moldova şu anda birçok Moldovalı siyasetçinin eleştirisine konu olan Transdinyester sorunu yüzünden şimdilik Rusya kanalını kapatmama mecburiyetinde.

        Kırgızistan ve Türkmenistan aktif bir şekilde Türkiye’ye yöneliyorlar. Kazakistan’ın kendisi bir çekim merkezi. Örneğin Astana görüşmeleri ile siyasi bir ağırlık da kazandı. Kazakistan’ın şimdilik Rusya’ya kendi içerisinde yer bırakan bir bağımsız politikası var.

        Ancak Rusya ve ABD’nin ciddi oranda çekişme yaşadığı bir zemin Kazakistan.

        Orta Asya’da yeni bir dünya düzeni şekillenirken oluşan yeni çekim merkezleri, Rusya’nın güç dengesini bozuyor.

        Rusya sadece arka bahçesi saydığı Türk coğrafyasına erişim kaygısını değil aynı zamanda – belki de ilk defa – kendi topraklarında ortaya çıkabilecek milliyetçi dalgalara yönelik kaygı taşıyor.

        Moskova ve Tahran illa ki bu tedirginliklerini Irak, Suriye, Libya, PKK ve Ermeni kartlarıyla Türkiye’nin önüne koymaya çalışacaktır. Bazı karışıklıklarla Türkiye’yi sindirmeye çalışacaklardır.

        Son yıllarda Türkiye maalesef Ortadoğu’daki siyaset oyunlarının etnik, mezhep, tarikat, siyaset kartlarını genelde yanlış açtı. Ankara’nın kendi hinterlandında, Türk coğrafyasında benzer bir hatayı yapmamasını temenni ediyorum. Bu da bir başka yazı konumuz olsun…

        Diğer Yazılar