Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu haftanın tartışmasız flaş gelişmesi Kuzey Kore ile ABD arasında hızla tırmanın “nükleer füze” kriziydi. Kuzey Kore aslında uzun süredir balistik füze denemeleri yapıyor. Son 20 yıldır yaptığı denemelerle elindeki füzelerin erişim mesafesi 1000-1500 km’lerden 6500 km’ye çıkmış vaziyette. K.Kore yakın zamanda başarılı(!) bir denemeyle 3000 km menzille füze fırlatmayı başardı, ancak şu an Batı dünyasında yaşanan korkunun sebebi farklı.

        Konfirmasyona ihtiyaç duymak şartıyla Batı medyasında şu an altı çizilen, bahsi geçen füzelere “nükleer başlık yerleştirilebildiği ve bunların menzilinin de ABD’nin batı kıyısına (11.500 km’ye) kadar uzanabileceği” iddiası. Aslında bu iddia yersiz de değil; kısa bir süre önce K.Kore Lideri Kim Jong-un Pasifik’te ABD’nin önemli askeri üslerinden biri olan Guam Adası’nı vurabileceğini söyledi.

        K.Kore’nin 33 yaşındaki Devlet Başkanı Kim Jong-un “nükleer güç” olmak konusunda ısrarcı ve ABD’nin baskılarına aldırmıyor görünüyor. Bu sebeple de ABD Başkanı Trump sert açıklamalar yapıyor ve “K.Kore bizim öfkemizden ve gazabımızdan sakınsın” diyor. Hatta bununla yetinmiyor ve ekliyor: “K.Kore sağduyulu davransın, aksi takdirde askeri çözümlerimiz hazır ve masanın üzerinde.” ABD diğer yandan da ekonomik olarak BM üzerinden K.Kore’yi kıskaca almaya çalışıyor. Dünyanın geri kalanıyla (çok büyük bir kısmı Çin’le) yıllık 3 milyar dolar civarında bir ticareti olan K.Kore’ye yaklaşık 1 milyar dolarlık bir ekonomik yaptırım kararı aldırdı.

        KRİZİN SEBEBİ EKONOMİ Mİ?

        Tabii ki tek başına ekonomi değil. Hikâye II. Dünya Savaşı sonrası ABD ile Rusya arasında yapılan müzakerelerin sonucu Kore’nin ikiye ayrılmasıyla başlıyor. Kriz, Kore’ler arasında yoğun çatışmaların yaşandığı Amerikan askerinin G.Kore’de konuşlanıp savaştığı günlerden geliyor. (Kore’de BM ordusunda Türk askerleri de savaşmıştı.)

        1950-53 yılları arasında gerçekleşen savaşın ardından ise K.Kore, Çin ve Rusya’nın desteğiyle gelişmeye çalışırken, G.Kore ABD’nin desteğiyle yoluna devam ediyor. Bu açıdan bakıldığında iki ülke arasında yeniden yükselen tansiyonu okumak çok da zor değil. Ancak resmi biraz daha büyütüp işin içine ekonomiyi de ekleyince daha farklı bir tablo çıkıyor. K.Kore, bölgede Çin ve Rusya ile uyumlu hareket ediyor. Gerçi K.Kore aleyhine çıkan son BM kararında hem Rusya’nın hem de Çin’in “olur” oyu var. Ancak diğer yandan Rusya’nın, “Hem ABD’yi hem K.Kore’yi uyarıyoruz: Bu iş çok uzadı” ve Çin’in “Konu diplomasiyle çözülmeli” şeklindeki yorumları aslında iki ülkenin, “ABD’nin bölgedeki askeri gücünü-K.Kore’nin ise gerginliği artırma hamlelerini” engelleme çalışması olarak da okunabilir. “Bunun ekonomiyle ne alakası var?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

        İzah edeyim...

        2004 yılında sadece 2 trilyon dolarlık bir ekonomi olan, şu an ise 12 trilyon dolara giden Çin ekonomisi için artık Asya yetmiyor. 1.4 milyarlık nüfusuyla ihracat odaklı bir büyüme modeli üzerine inşa edilen Çin, geçen sene 500 milyar dolar ticari fazla verdi. Bu yüksek bir rakam. Kabaca GSMH’sinin yüzde 4’ü yapar. Ancak 2016’da Çin’in ihracatı yüzde 8 daralmış. Bu 2009’dan beri görülen en kötü performans.

        Trump geldikten sonra en büyük savaşı (ekonomik anlamda) Çin’e açtı. Çünkü Çin, bu “fazla”nın 320 milyar dolarını ABD’ye veriyor. ABD ise artık Çin’in kendisi üzerinden daha fazla palazlanmasını istemiyor. Bu durumda da Çin kendine yeni rota olarak AB’ye kadar uzanan ve güzergâh üzerinde Ortadoğu, K.Afrika gibi kıvrımları olabilecek yeni bir ticari yol belirlemek istedi.

        Bunun için projeler üreten ve altyapısını oluşturan Çin, diğer yandan da bahsi geçen coğrafyada yıllardır ticari anlamda kuvvetli olan ABD ve Batı’nın tepkisini çekiyor. Bu sebeple de Çin’in aklının “anavatanıyla meşgul olması” ve ekonomik menzilinin Asya’yla sınırlı kalması, Batı için makul bir sonuç olacaktır.

        Bu sebeple K.Kore krizini diğer birçok siyasi kriz gibi ekonomi penceresinden izleyince hikâyenin ne kadar büyüyebileceği ve nasıl şekillenebileceğini tahmin etmek daha kolay olabiliyor.

        Diğer Yazılar