Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2017’de büyümenin yüzde 7.4 ile G20 ülkeleri arasında rekor kırdığı, yılın ilk 3 ayında da 2018 için yüzde 5-6 bandında büyüme müjdelediği bir dönemdeyiz. İhracatın ocak-mart döneminde yüzde 13 artışla yıl sonu için 175 milyar dolarlık tarihi rekora yelken açtığı günlerden geçiyoruz. Yine geçen yıl, Türkiye’de 1.4 milyon kişiye istihdam sağlandı ve bu sayı da bir başka rekora işaret ediyor.

        Bu makro gelişmelerin hepsi, Türkiye ekonomisindeki hızlı ivmelenmenin işaretleri. Bu sonuçların hiçbiri tesadüfi gerçekleşmedi. Geçen sene başında hükümetin elini hızlı tutarak KGF kredilerinden yatırım teşviklerine, vergi yapılandırma kampanyalarından istihdam teşviklerine kadar alınan birçok önemli karar ilk paragraftaki rekorların ortaya çıkmasına neden oldu.

        Ancak madalyonun her zaman olduğu gibi ekonomide de bir diğer yüzü var.

        Dün açıklanan birkaç veri “Neden ekonomide büyün yumurtaları büyüme sepetine koyamayız?” sorusuna cevap verebilecek kapasitede.

        ŞİRKETLERİN DÖVİZ BORCU ARTIYOR

        Ocak ayı itibarıyla açıklanan resmi rakamlara göre reel sektör şirketlerinin net döviz açık pozisyonu 221.5 milyar doları buldu. Bu rakam bundan 2.5 yıl önce 180 milyar dolar seviyesindeydi. Geçen yıl başında ise 200 milyar dolar seviyesindeydi. Kısaca düzenli olarak artmaya devam ediyor. Borcun yüzde 84’ü 2 bin 100 şirkete ait.

        Özellikle 2008 krizi sonrası başta FED olmak üzere merkez bankalarının dünyaya saçtığı paralardan Çin’in arkasından en fazla yararlanan şirketler Türk firmalarıydı. Türk şirketleri son 2010-2015 yılları arasında buldukları ucuz ve uzun vadeli yabancı para cinsinden finansmanı aldılar ve yatırımlarını fonladılar. Bu Türkiye ekonomisine artı yazarken bilançonun diğer tarafında şirketlere “döviz açık pozisyonu” yazdı. Bugün gelinen nokta ise şu: Şirketlerimiz borçlu, üstelik ciddi döviz borcu taşıyor.

        ENFLASYON YÜKSEK, ÜSTELİK DAHA FAZLA YÜKSELEBİLİR

        Dün açıklanan mart ayı enflasyonu yıllık TÜFE’nin yüzde 10.26 olduğunu söylüyor. Geçen sene mart ayında da enflasyon benzer bir seviyedeymiş. Geçen seneye göre enflasyonun aynı seviyede kalması iyi haber ama bu seviyenin “iki haneli” olması kötü haber.

        Ancak hikâye burada bitmiyor. Döviz kuruna daha duyarlı olan ve üretici maliyetlerini ölçen ÜFE endeksinde artış yüzde 14.20. Bu, şu demek: Döviz kurundaki artış (hammadde maliyetleri, artan enerji maliyetleri vs.) üretici maliyetlerini artırıyor ve bu artış bir noktada TÜFE’ye aktarılacak.

        Bu liste aslında daha uzayabilir. Ancak şimdilik burada keselim.

        Büyüme, istihdam, ihracat gibi konularda ortaya koyduğumuz tablo ne kadar “pekiyi” ise enflasyon, şirketlerin borç yapısı, artan cari açık da bizim karnenin sıkıntılı tarafları.

        Bu yüzden karne okuması yapanların iki tarafı da gözeterek değerlendirme yapmasında fayda var.

        Diğer Yazılar