Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı Erdoğan 27-29 Eylül tarihleri arasında mevkidaşı Cumhurbaşkanı Steinmeier’in davetlisi olarak Almanya ziyareti yapacak. Yapılan açıklamaya göre bu ziyaret sırasında Almanya Şansölyesi Merkel ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da iki kez bir araya gelecekler.

        Bu resmi ziyaret bilgisini size niye hatırlattım?

        Malumunuz, Almanya ile ilişkilerimiz geçen sene referandum sırasında çok gerilmişti. İki ülke arasında karşılıklı büyükelçilerin geri çağrılmasına kadar giden bir süreç yaşandı. Verilen diplomatik notalar, sert politik açıklamalar geride kaldı. İki ülke de kendi çıkarlarını ve önceliklerini hatırlayarak dış politika tercihlerini ortaya koyunca, sular yeniden akması gereken kanaldan akmaya başladı.

        Şimdi gelelim işin ekonomi boyutuna…

        Geçen sene Almanya – Türkiye krizinin en akut hali sırasında da benzer cümleler kurmuştum “Ekonomi ile dış politikayı birbirine karıştırmamak lazım. Ticari ilişkilerin kurulması çok zaman alıyor, hor kullanmamak lazım” mealinde. Ancak milliyetçi duyguların çok yükseldiği o günlerde çok eleştiri almıştım “Herşey ekonomiden ibaret değil” diye. Aslında bu doğru bir tespit, gerçekten de her şey ekonomiden ibaret değil. Ancak bir ülkelerin kaderleriyle ilgili bir çok konunun gidişatı doğrudan ekonomiye bağlı. Bu sebeple ticaret ve ekonomi gerçekleriyle örtüşmeyen siyasi manevralar oldukça yıpratıcı olabiliyor.

        Türkiye’nin 2017 yılında 15.6 milyar dolar ile en fazla ihracat yaptığı ülke Almanya olmuş. Bu yeni bir durum değil, yıllardır böyle. Ancak geçen sene Almanya’ya yapılan ihracat en yakın 2. büyük pazar olan Irak’tan tam 6 milyar dolar fazla olmuş. Bir ve iki numara arasında hem de toplam ihracatın arttığı bir dönemde makasın bu kadar açılmasını not etmek lazım.

        2018 yılın 8. ayı sonu itibariyle de durum aynı. Ağustos sonunda Almanya’ya ihracatımız 10.5 milyar doları bulmuş ve geçen seneye göre yüzde 9 artarak toplam ihracatımızın yüzde 10’una ulaşmış durumda.

        Alman bankaları yaklaşık 20 milyar dolarlık yabancı para cinsinden kredi vermiş durumdalar. Bu yabancı bankaların Türkiye’de verdiği toplam kredin kabaca yüzde 10’una denk geliyor. Diğer yandan 2017 yılında Türkiye’ye girmiş 7.4 milyar dolarlık doğrudan yatırımın da yüzde 5’i Almanya’dan gelmiştir. Doğrudan yatırımlar sırasında son 10 yıla baktığımızda Almanya genel olarak ilk 5 ülke arasında kalmayı hep başarmış.

        Diğer tarafta Almanya ekonomisi de son yılların en iyi döneminden geçiyor. 2017 yılını yüzde 8 cari fazla yüzde 1.3’de bütçe fazlasıyla kapatan Almanya 2018’de de bu seviyeleri koruyor. Yüzde 2 civarında büyüyerek AB ülkeleri arasında en iyi büyüme oranlarından birine sahip Almanya’nın disiplinli mali politikası sayesinde borç/GSYH oranı bu sene yüzde 64’e düşecek. Karşılaştırmak açısından bu oran Fransa’da yüzde 97, İspanya’da yüzde 98, İtalya’da yüzde 131.

        Almanya hem tasarruf fazlası olan hem de dış ticareti sonrasında yıllık 250 milyar cari fazla verebilen bir ülke. Almanya’nın Brexit sonrasında 28 üyeli AB’de Fransa ile birlikte amiral koltuğunu kimseye vermeyeceğini rahatlıkla tahmin edebilirsiniz.

        Almanya’nın ileri teknoloji ürünü mallarını satacak pazarlara, devasa üretim tesislerinin ihtiyacı olan enerjin hatların ve artan mülteci akınına karşı birlikte çalışacağı partnerlere ihtiyacı var. Bunun yanında Çin’in “Kuşak yol Projesi” , Trump’ın “Ticaret Savaşları” ve Rusya’nın AB’ye uyguladığı “enerji kuşatması”, Almanya’nın radarında . Bütün bu olup bitene karşı da herkesin gıpta ettiği ekonomisi vasıtasıyla küresel anlamda oyun kurmaya çalışıyor.

        Türkiye’nin Almanya’ya ne kadar ihtiyacı varsa yukarıda bahsettiğim “oyun kurma” stratejisi içinde Almanya’nın da Türkiye’ye o kadar ihtiyacı var.

        Diğer Yazılar