Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        IMF, geçen temmuz ayında küresel ekonominin 2019’da yüzde 3.2, 2020’de yüzde 3.5 büyüyeceğini açıklamıştı. Bu rakamlar nisan ayında yine IMF tarafından yapılan projeksiyonun 0.1 puan aşağıya çekilmesi anlamında geliyordu.

        Aynı toplantıda IMF, küresel ticaret hacmindeki büyüme beklentisini de 0.9 puan düşürerek yüzde 2.5’a çekti.

        Yakın zamanda bir uyarı da Dünya Bankası’ndan geldi.

        Yine geçen nisan ayında Dünya Bankası, 2019 için yüzde 2.6’lık küresel büyüme oranını açıkladı. Ancak üzerinden sadece 5 ay geçtikten sonra bu oranın tutturulamayabileceğini açıklayan Dünya Bankası Başkanı Malpass, şimdi şu uyarıyı yapıyor “Gelişmiş ülkelerdeki sıfır ya da negatif faizde kalan ve hareket etmeyen para, özellikle gelişen ülkelerde kredi bekleyen projeler için büyük bir handikap oluşturuyor”

        Negatif faiz küresel büyümeye köstek mi oluyor?

        2016'da, küresel büyüme ve ticaret hacimleri sert çakılınca, büyük merkez bankaları başta olmak üzere dünyanın dört bir yanından seri faiz indirimleri gelmeye başladı.

        Özelikle son 1 yılda, Avustralya’sından Yeni Zelanda’sına, G.Kore’sinden Hindistan’a kadar bir çok ülke faiz indirdi. Bu ülkelerin dışında, 17 ülkeli Euro Zone’da ve Japonya’da uzun süredir negatif faiz uygulandığını da atlamayalım.

        Bütün bu faiz indirimleri, düşük faiz ortamının yatırım yapma ilgisini ve tüketim harcamalarını pozitif etkileyeceği, dolayısıyla da küresel ekonomisin canlanacağı beklentisiyle yapıldı. Ayrıca talep eksikliği sebebiyle, enflasyon oranlarının tehdit oluşturmaması, merkez bankalarının rahat rahat faiz indirmesine yol açtı.

        Ancak yazının giriş bölümünde de görüldüğü üzere rekor düşük faizler, hatta negatif faiz ortamı, ne küresel büyümenin ne de küresel ticaretin derdine derman oluyor.

        Bu noktada kulağımızı Nouriel Roubini’ye çevirelim…

        Roubine’ye göre 2020 yılında herkesin o çok korktuğu küresel durgunluğu 3 konu tetikleyebilir. Ve bu 3 konu da merkez bankalarının geleneksel para politikaları ya da ellerindeki alet çantalarındaki enstrümanları ile çözülebilecek hadiseler değil!

        Roubini’ye göre bu 3 konu;

        ABD-Çin arasındaki ticaret ve kur savaşları, Huawei özelinde yaşananteknoloji savaşları ve petrol fiyatlarına bağlı yaşanabilecek bir enerji arzı sorunu.

        Roubini'ye göre bu 3 şok, yerküre üzerinde ithal ürünlerin fiyatlarını artırarak ara mamulbulunmasını zorlaştırıp tedarik zincirini bozacak ve yerkürede kalıcı bir durgunluk olasılığını artıracak konu başlıkları.

        Dolayısıyla faizleri ısrarla düşürmenin yaşanmakta olana ekonomik yavaşlamaya bir faydası yok.

        Roubini’nin bu tespiti üzerine, JP Morgan Şef Ekonomisti David Kelly’nin negatif faizler üzerine oldukça aykırı tespitine göz atalım.

        Kelly diyor ki: Faizleri düşürmenin talebi etkileyeceği 6 ayrı faktörvar.

        Bunların ilk 3’ü pozitif etkiler. İlk etki düşen faiz oranı üzerinden kolaylaşan borçlanma ve onun pozitif etkileyeceği yatırımı ve harcamalar üzerinden gelir. İkinci etki düşen faizlerin, döviz kurunun da zayıflaması anlamına geleceği için ihracat artışı üzerinden gelir. Üçüncü etki ise düşen faizlerin gayrimenkul başta kişisel servet kalemlerin fiyatlarını artıracağı için yatırımcıların daha zengin hissetmesini ve harcama yapmasını sağlar.

        Gelelim negatif etkilerine..

        Düşük faiz, hatta negatif faiz tasarrufları eritir. Bu da insanların daha az harcamasına yol açar. Düşük faizin tüketicinin psikolojisini negatif etkilediği durumlar da var. Örneğin, merkez bankalarının faizleri rekor düşük seviyeye hatta negatife çekmek zorunda kaldığını gören yatırımcı ve tüketici gelecek için tedirgin olabilir ve harcamaları kesebilir. Veyahut “Bunlar nasılsa faizleri daha da indirir” diyerek beklemeye geçebilir.

        JP Morgan Şef Ekonomisti diyor ki; "Bu 6 faktörün3’ü ekonomiyi canlandırmak için çalışırken, diğer 3 faktör de aynı şekilde ekonomiyi aşağıya çekiyor."

        Bugün geldiğimizde noktada anlıyoruz ki; küresel ekonomide yaşanan sorunun, durgunluğun sebepleri ne faiz oranları ne de likidite miktarı.

        Asıl sorun, dünya üzerinde önümüzdeki 30-40 yılın liderliğine soyunmuş büyük güçlerin ticaret ve teknoloji üzerinde birbirleriyle girdikleri amansız yarış. Bu yarış maalesef centilmence geçmiyor. Her türlü bel altı var.

        Bu durumu gören ama mani olamayan merkez bankaları da hastaya yanlış ilacı vermeye devam ediyor.

        Sorun şu ki; eğer bu yanlış tedavide ısrar ederse, ilacın yan etkileri hastayı ölümcül bir hale sokacak!

        Diğer Yazılar