Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sene başlayalı sadece 3 hafta oldu. Ama şimdiden akıllarda kalmaya aday bir yıl olacak gibi gözüküyor.

        3 hafta içine, İran’ın askeri en yüksek rütbeli komutanın ABD tarafından öldürülmesi, Çin’de SARS benzeri bir virüsün hızla yayılıp şimdiden 4 kişinin hayatına mal olması, Ukrayna’ya ait bir yolcu uçağının İran tarafından yanlışlıkla düşürülmesi gibi majör olaylar sığdı.

        Ama benim “2020 farklı bir yıl olacak“ derken kastettiğim sadece artan jeopolitik riskler ya da gelir dağılımı adaletsizliğinin tetikledi toplumsal protestolar değil.

        Bu gelişmeler aslında bir süredir var. Geçen yıl Şili’de, Lübnan’da, Hong Kong’da gördüğümüz büyük protestoların temelinde daha fazla özgürlük ve daha adil yaşam isteği yatıyor. Belli ki 2020’de de benzer toplumsal tepkileri dünyanın farklı ülkelerinde izleyeceğiz. Diğer yandan Suriye, İran, Libya’daki gelişmeler de yeni değil. Ortadoğu ya da daha geniş bir tanımlama ile ” Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyası “ bir süredir, zengin petrol yatakları yanında yakın zamanda keşfedilen büyük doğal gaz rezervlerinin etkisiyle hem çekim merkezi oldu hem de büyük güçlerin bilek güreşine tanıklık ediyor.

        Bence 2020’nin farklı olacağını mesajını, kapitalist dünyanın kalelerinden gelen “ S.O.S” mesajlarından alıyoruz.

        IMF ile başlayalım..

        Uzun süredir IMF raporlarını inceler ve analiz etmeye çalışırım. 2020 Raporunda da, genel olarak 2020-2021 yılları için, yüzde 3,3-3,4 gibi düşük büyümeli yıllara olacağı, işlerin 2019’a göre bir tık iyileşmekle beraber, ufukta küresel ölçekte toparlanma ihtimalinin görülmediğini belirtmiş.

        Bu yıl ki raporda dikkatimi çeken nokta ise, IMF’in daha önceki yıllarda olduğu gibi, ne küresel ölçekte senkronize soğumadan şikâyet ediyor ne de küreselleşme yerine yükselen yerelleşme trendinden şikayet ediyor. IMF bunları rutin sıkıntılar olarak yine raporunda yer vermiş. Ancak 2020 için öne çıkarttığı en büyük 2 risk olarak; Jeopolitik riskler ve farklı ülkelerde görülen ayaklanmaları öne çıkarmış olması.

        ABD- Çin Ticaret Savaşlarının 2. Turu büyük belirsizlik içinde…. Avrupa’da yapılan büyük finansal mühendislik ürünü parasal genişlemeye rağmen büyüme rakamları istenen seviyede değil…. ABD’nin Çin’den sonra AB’yi gözüne kestirdiği ve dijital servis vergisine misilleme olarak Avrupa’dan yaptığı ithalata büyük bir vergi getirmeyi planlıyor olması… Büyük merkez bankalarından “ daha fazla cephanemiz kalmadı” açıklamalarının geliyor….

        Bu ve benzeri konular normal şartlarda IMF’in öne çıkarması gereken konu başlıkları hatta listeye koyacağı en büyük riskler olması gerekiyor. Ama IMF “ En çok artan jeopolitik riskler ve toplumsal huzursuzluktan endişe ediyorum “ diyor.

        Geçelim Davos’a..

        Her sene İsviçre Alp’lerindeki Davos Kasabasında, Ocak ayında, dünyanın dört bir yanından iş dünyası, STK’lar, politikacılar ve kanaat önderlerinin bir araya gelerek, yaşayacağımız yılın öne çıkacak trendlerini ve iş aleminin isteklerini, liberal ekonomi çerçevesinde tartıştığı ekonomi zirvesi.

        Bu sene 50. yapılıyor.

        Her sene farklı bir ana gündemler Davos zirvesi toplanıyor. Daha önceki yıllarda “Teknoloji 4.0 “ sloganıyla, robotların üretime katılacağı ekonomiye geçiş de tartışıldı, “ Popülizm ve Küreselleşme” sloganıyla, dünyada artan anti popülist siyasetçiler ve artan küreselleşme karşıtı gelişmelerin yaratacağı riskler de.

        2020 Davos Zirvesinin ana gündemine ise iki çok önemli konu damgasını vurmuş “ İklim değişikli ve sürdürülebilir ekonomi için karı paylaşan patronlar

        İklim değişikliği ve yaşanılabilir bir gezegen konuları bir süredir Davos Zirvelerini meşgul ediyordu. Bu sebeple 2020 Davos Zirvesinde “ 2050 sıfır karbon emisyon” sloganını görmek beni şaşırtmadı.

        Ancak patron değil paydaş kapitalizmi vurgusu beni şaşırttı!

        1971 yılında Davos Zirvesi ilk kez yapıldığında “ İş Dünyası sadece patronların ya da büyük ortakların değil müşterinin, çalışanın, hissedarın nihayetinde toplumun da yararını göz etmelidir” diye manifestosuyla açılmış.

        Bundan tam 50 yıl sonra İsviçre’de Davos Kasabasında yine aynı şey söyleniyor.

        Çünkü mevut kapitalist sistem sadece zenginlerin refahına katkı sağlar hale geldi. Yönetilebilir ve sürdürülebilir olmaktan her geçen gün uzaklaşıyor.

        OXFAM Hindistan CEO’su dün BloombergHT ekranlarında çok önemli bir açıklama yaptı “ Küresel nüfusun yüzde 50’si sefalet içinde. 2150 kişinin serveti dünya nüfusun yüzde 60’nın yani 4.6 milyar insanın servetinden daha fazla. Bu sistem sürdürülebilir değil. Yeni bir ekonomik sistem kurulmalı!”

        Eğer Davos’ta, IMF’de bile “ bu iş böyle gitmez” sesleri yükselmeye başladıysa, bu iş artık böyle gitmez!

        2020 farklı bir yıl olacak.

        Diğer Yazılar