Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yetişkinlikte başınıza ne geliyorsa, nasıl bir hayat yaşıyorsanız bunun temeli içine doğduğunuz aile ile yaşadığınız ilk 6-10 yıl içinde atılmıştır; isteseniz de istemeseniz de bu böyledir. Bu benim icat ettiğim bir çıkarım değil; sadece ne zaman duygudurum üzerine bir şeyler okusam teorinin kökleri buna dayalı oluyor. Tıpkı ‘Fazla Seven Kadınlar’da (Women Who Love Too Much) olduğu gibi. 1985 yılında Robin Norwood tarafından yazılan kitap uzun zaman en çok satanlar listesinde kaldı. 25 farklı dile çevrildi ve yayınlandığı günden beri temel sorusu “Neden ben hep yanlış ilişkiler yaşıyorum?” diyen kadınlara kendi durumlarını izah etmeye çalıştı.

        FAZLA SEVEN KADIN NE YAPAR?

        Norwood fazla sevme kavramını şöyle tanımlıyor:

        * Eğer âşık olmak acı içinde olmak anlamına geliyorsa,

        * En yakın arkadaşlarımızla olan bütün sohbetlerimiz ‘o’nun hakkındaysa, onun dertleri, düşünceleri, duygularıysa,

        * Eğer ‘o’nun keyifsizliğine, kayıtsızlığına, iniş çıkışlarına bahaneler buluyorsak,

        * İlişkimiz duygusal halimizi ve hatta sağlığımızı tehdit ediyorsa,

        * ‘O’nun temel özelliklerinden birçoğunu sevmesek de eğer yeterince uğraşırsak bizim için değişeceğine inanıyorsak ‘fazla seven kadınlar kulübü’nün üyesiyiz demektir. Peki neden bazı kadınlar kendilerini sevecek birini ararken sağlıksız, dengesiz, sevgisiz partnerler bulurlar ve bu durum kişiler değişse de tekrarlanır? Norwood bu tekrarlanan davranışın köklerini bulmak için çocukluk yaşantısına bakıyor ve işlevsiz ailelerden gelen çocukların yetişkinlik hayatlarındaki yakın ilişkilerinde mutsuz olmalarının sebeplerini inceliyor. Öncelikle işlevsiz aile (dysfunctional family) nedir, ona bakalım.

        İşlevsiz aile nedir?

        Brown Üniversitesi Psikoloji Bölümü, işlevsiz ailenin özelliklerini şöyle sıralıyor:

        * Ebeveynlerden biri ya da her ikisinin bağımlılık durumunun olması. (Alkol, uyuşturucu, kumar, işkoliklik, aşırı yeme, vs.)

        * Ebeveynlerden biri ya da her ikisinin kontrol aracı olarak tehdit ve/veya fiziksel şiddet uygulaması. Çocukların diğer aile üyelerine uygulanan şiddete şahitlik etmesi.

        * Çocuğun ebeveynler tarafından ebeveynlerin duygusal ya da fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla sömürülmesi. (Bir ebeveyni korumaya, teselli etmeye mecbur kalmak gibi.)

        * Ebeveynlerin çocuğun duygusal, fiziksel, finansal ihtiyaçlarını karşılayamaması/ karşılamaması.

        * Ebeveynlerden birinin ya da her ikisinin de aşırı kontrolcü, manipülasyoncu bir tavırda olması. (Dini, finansal, politik ya da kişisel konularda olabilir.) Bu konularla ilgili çocuktan büyük beklentilerin olması ve kuralların hiç esnemeden uygulanması. Norwood ise işlevsiz aileler sisteminden bahsederken şu detayları da ekliyor:

        * Aile içi cinsel istismar.

        * Ebeveynlerin birbirleriyle küsüp uzun süre konuşmaması.

        * Birbirleriyle ya da çocuklarıyla rekabet eden anne-babalar.

        * Ailenin diğer üyeleriyle ilişki kuramayan ve bu ilişkisizlik hakkında ötekileri suçlayan anne-babalar. Eğer ailelerde yukarıda sayılan özelliklerden biri ya da birkaçı varsa bu, çocuğun duygularını, ihtiyaçlarını hissetme ve ifade etme, kendine ve çevresindeki dünyaya güvenme gibi özelliklerine zarar verirken, ötekiler tarafından ciddiye alınmama duygusu tüm hayatına yayılıyor. Bunlar da yetişkinlikte eğitim hayatında, ilişkilerinde ve kimliklerinde problemlere yol açacak davranışlara dönüşüyor.

        Diğer Yazılar