Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sabahın bir vakti ama saat tam olarak kaç bilmek istemem. Güneş doğmuş, kurulmuş gökyüzündeki tahtına, nasıl da emin kendinden. Kaçıyorum ışınlarından, almayayım mümkünse. Perdeleri çekmişim; dışarısı fazla aydınlık, fazla buyurgan, “fazla” geliyor işte. Otobüsler işliyor, arabalar vızır vızır, poğaçalar çıkmış fırından, ilk çaylar demlenmiş, dumanları üstünde; şehir uyanmış tatlı uykusundan, bense hiç uyumamışım. İnsanlar kendi yolunda, dünya yörüngesinde berdevam, bir telaş içinde koşturuyor cümle âlem, yetişmek mümkün değil; ayak uydurmayı reddediyor bünyem, bedenim. Alerjim nüksetti bugün. Gündelik hayata alerjim var, pul pul kabarıyor tenim, topluyorum elimle dökülen derileri, azalıyorum gram gram.

        Kapanmışım kozama, tutuyorum dünyayı ensesinden cımbızla, kilitliyorum kiraz ağacından bir sandığa. Oturmuşum bir köşede, çıkmıyorum dışarı inadına. Hüzünlü bir pelerin atmışım omuzlarıma, hüzünden bir pelerin ki rengi mor, dokusu kadife, altında sallanıyorum usulca. Zamanda yolculuğa çıkıyor, kâh büyüyor kâh küçülüyorum. Bir Doğu oluyorum bir Batı. Bir Kuzey oluyorum bir Güney. Dizlerimde kabuk tutmuş yaralar, çocukken olduğu gibi gene kendimi yoluyorum. Kanıyorum. Eyüp kapıdan kafasını uzatıp bakıyor merakla. “Kahvaltıya gelmiyor musun?” diyor. “Kahvaltı şu anda aklımdaki en son şey.” Gülüyor. “Peki neymiş aklındaki ilk şey?” “Kâinat, yaradılış, var oluş filan...” “Anlaşıldı” diyor, “Bizimki gene bunalımda... Yarasa moduna geçmiş”. Perdeleri açıyor. Sapsarı mutlakiyetçi güneş içeriye akın ediyor. “Nedir derdin?” diye soruyor Eyüp. Yok ki cevabım. Olsa söyleyeceğim elbette. Erkek algısı matematiksel denklemlerle işliyor, formüllere dayalı. Mesela, “sabah sabah yüzü asık ya da anlaşılmaz laflar eden kadın” eşittir “bunun bir derdi var” demek. “Bunun bir derdi var” ise eşittir “en yakın, en akılcı yöntemi bularak sorunu çöz!” demek. Erkek aklı her şeyi somutlaştırıp, kutulaştırıp, elle dokunurlaştırıp, oracıkta çözmek ve yoluna devam etmek istiyor. “Çözecek bir şey yok” diyorum. “O zaman mesele yok demektir” diyor. “Öyle değil işte. Şu anda kendi duygularımı ben de bilmiyorum, keşfetmekle meşgulüm henüz” diyorum.

        Turgenyev’i orijinalinden okuyup iki haftada doktora tezi yazmasını istemişim gibi boş bir panikle bakıyor suratıma. “Duygularımı keşfetmeye çalışıyorum” lafı ne kadar da yabancı geliyor erkeklerin kulağına. Halbuki biz hatun taifesi, yaparız bunu, her gün olmasa da zaman zaman, şöyle bir yolculuğa çıkarız kendi içimizde. Depresyon uçurum olur, biz kadınlar çiçek toplarız kenarında, rengârenk demetler yaparız. Depresyon okyanus olur, biz kadınlar deniz kabuğu toplarız kumsallarında, kolye yapıp boynumuza asarız. Depresyon kocaman bir ağaç olur, biz kadınlar afiyetle yemiş yeriz dallarında. Ayaklarımız sallanır boşluğa, ha düştük ha düşeceğiz. Tanımlamam gerekmiyor o uçurumu. Ne de o okyanusu. Ne de o ağacı. Çözmek de gerekmiyor o uçurumu. O okyanusu. O ağacı. “Ağacı çözebilir misin?” diye soruyorum. “Yahu tuhaf tuhaf konuşmayı bırak” diyor. “Hadi gel kahvaltı yap, açlık kafana vurmuş, bir dilim ekmek yersen bir şeyin kalmaz.”

        Böyle zamanlarda birbirimizi anlamaktan aciziz. Kadın dili ile erkek dilinin tercümansız anlaşmaya çalıştığı anlar var. Bu da onlardan biri. Sevgili kocalar, sevgililer, erkek arkadaşlar... Biz kadınlar sizin bilmediğiniz, kavrayamadığınız, zaten bizim dahi anlayamadığımız bunalımlara kapılabiliriz bazı bazı. Sebepsiz, durduk yere. Ne güzel yeriz kendimizi, koparırız tırnaklarımızın kenarlarındaki etleri, ayırırız ruhumuzu lime lime, büyüteçle bakarız yara berelerimize. Böyle durumlarda sizlerden meseleyi çözmeniz değil, sadece dinlemenizdir istenen. “Sorun” değil “hal”dir yaşadığımız. Hal çözülmez. Hal ile hemhal olunur. O da olmadı “hal”e empati duyulur. O da olmadı sempati sunulur. O kadarı yeter zaten. Bir muammadır kadın zihni. Matematiksel formüllere gelmez.

        Diğer Yazılar