Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kalben'i izlerken oradaki, seyirci gibi "Ne oluyor?", "Bir şey mi oldu da haberim yok?", "Ah elbise yerinde duramayacak böyle giderse" diye mırıldandım.

        Kalben seven ve hatta şarkılarının fanı olan biri olarak gerçekten anlamaya çalıştım. Ama sonra, "Yahu kim normal kaldı ki, artık Kalben kalsın" dedim. Çünkü gerçekten Kalben sahneye çıktığı için böyle görüyoruz. Ünlü olduğu için ondan bahsediyoruz. Ya ünlü olmayanlar veya ünlü olmaya çalışanlara ne demeli? Onlar her gün TikTok'ta abukluk üstüne abukluk yapıyor hatta kendilerinden söz ettirmek için yapmadıklarını bırakmıyor. Varsın Kalben yapsın çok mu?

        Yok "Bir şey kullanıyor", yok "Bir şey mi aldı", yok "Ne yapmaya çalışıyor", yok "Seyircisine saygısızlık yapıyor"lara haminne gibi başlamayın lütfen. Keza çok saçma oluyor. Çünkü bu söylenen insanların çoğu sosyal medyada kendilerinden söz ettirmek için takla atan bir kesim.

        Fakat kıyafeti kim yaptıysa helal olsun. O kadar tepinmeye, zıplamaya gram oynamadı. Kalben modacısı kimse onu sakın bırakmasın. O kadar başarılı olmuş anlayacağınız.

        Bu arada Kalben'in konser videolarını izlerken bir söyleşisine denk geldim. Marka davasını kazanmasından sonra yapılan söyleşinin bir yerinde, "Artık insanların sürekli paraya, kariyere, güce dayalı falan bir sistemin içinde var olduğu ve bunun dışında kalan dünya güzeli insanların ezilip yok edildiği, bir sistemin ortadan kaldırıp birlikte var olduğumuz bir sistem var etmemiz gerekiyor. Çünkü çok kötü bir yere sardı bu ve bizi mutlu etmiyor belli ki ölüyoruz. Ölmememiz için dilerim çok tatlı günler gelsin" diyor.

        Şahsen ben uzun röportajının son cümlesini çok sevdim ve hatta bayıldım. Kalben'in bu hoplamalı, zıplamalı görüntüleri benim kaçırdığım bir röportajına denk gelmemi sağladı. Eğer size de böyle yararlı olduysa ne mutlu.

        'Ajda'mızın kafası karışmış

        'Ajda'mızın kafası karışmış
        0:00 / 0:00

        Önceki akşam dördüncü İstanbul konserinde Ajda Pekkan Kuruçeşme Arena'da sahnesindeydi. Ben gidemedim fakat sosyal medyada boy boy izledim konseri pardon kıyafetleri.

        Çünkü herkes konseri değil, kıyafetleri paylaşıyordu. Ve "Tarzını nasıl buldunuz?" gibi paylaşımlar yapılıyordu.

        Ajda Pekkan önce sarı bir tulum mu, şort mu çözemediğim bir kıyafet ile çıktı.

        Sonra pijama gibi bir şey kalpliydi sanırım.

        Ardından pullu, payetli bir elbise giydi.

        Tıpkı İstanbul'un havası gibi 'Ajda'mızın kafası da pek karışmış gibi geldi bana. Üç bilinmez kıyafeti nasıl bir gecede harika taşımayı başardı ben çözemedim.

        Neyse Ajda Pekkan'dan bahsediyoruz vardır bir bildiği değil mi?

        Yiğidin hakkını yiğide vermek gerek elbet

        Yiğidin hakkını yiğide vermek gerek elbet
        0:00 / 0:00

        Son yıllarda yapılan ödül törenlerini benden daha çok kimse eleştirmiyordur belki. Eleştiriyorum çünkü geçmiş ödül törenlerin hemen hemen hepsini izledim, yerinde bulundum.

        Geçmiş ödül törenlerinde adayların hepsi salonda hazır bulunur, ödülünü alıp kimse kaçmaz, ödül alamayan ödül alanı alkışlar, ünlüler "Bana ödül vereceksiniz ben geceye öyle katılırım" demez. Katılamıyorsa, çekimi varsa da menajerini, basın danışmanını yollamaz. İlla ki, ne yapar eder geceye katılır. Tüm programını ödül gecesine göre düzenler. Sponsor karşılığı düzenlenen gecede yüzlerce kişiye ödül dağıtılmaz. Organizasyon o kadar iyidir ki, gece yarılarını kadar sürmez. Ama gel gelelim ki, günümüzde ödül törenlerinde bunların esamesi okunmuyor.

        Ödül törenlerine ancak ödül alan geliyor. O da zorla. Ya da ödülünü alıp hemen masaya tekrar dönmeden hooop salonu terk ediyor. Sponsorlu ödül gecesi yapılıyor falan filan diye uzayıp gidiyor. Fakat son yıllarda Magazin Gazeteciler Derneği bu kuralı bozdu. Ben de çok kez yazdım. Neyse konumuz bu değil. Buraya dönmeyeceğim. Fakat geçen yapılan basın toplantısını eleştirmiştim.

        Fakat ben basın toplantısındaki görüntüyü eleştirip "Biraz daha güler yüzlü, biraz daha neşeli olsanız. Hatta aranızda neden kadın falan yok" diye yazıp Magazin Gazeteciler Derneği'nin daha eğlenceli olması gerektiğinden bahsetmiştim.

        Yönetim Kurulu üyelerinden ve benim de 25 yılık dostum Bülent İpek'ten şöyle bir cevap geldi; "Öncelikle kadın konusunda yüzde yüz haklısın. Belki bir gün bizim karşılıksız çabamızın bu yönetimin derneğin 10 yıllık biriken borçlarını kapattığını, inşaatçı güzellik merkezi sponsorluğu ve ödüllerinden kurtulup ulusal ve global markalarla işbirliği yaptığın, ödül alanların danışmanını menajerini yollamadık, yüzde yüz katılım gösterdiklerini de yazarsın. Sen ki pozitif ve olumlu yönlerini öne çıkaran biriyken söz konusu dernek olunca eski magazinciler gibi derneğin sadece negatif yanlarını görme yanılgısına düşmüşsün biraz" dedi.

        Bakın bu konulara hiç değinmiyorum bile. Bu yönetim bazı sıkıntıları çözdü bunu da alkışlıyorum, alkışladım da. Fakat kendini de herkesten çok eleştiren biri olarak benim de kusura bakmayın ama derneğimi eleştirmeye fikirler vermeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Ki yazılarımda da dernek hakkında yazı yazan, magazin gazetecilerin hakkını koruyan, işi bu olmayan kişilerin mesleğimizi kötü kullanmaya çalıştığı için mücadele veren nadir yazarlardan biriyim.

        Bunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

        Diğer Yazılar