Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DİYANET İşleri Başkanı Profesör Ali Erbaş’ın başkan olur olmaz yaptığı açıklamalar, hem medyada hem sosyal medyada hem de halk arasında haklı tepkilere neden oldu.

        Erbaş, Diyanet İşleri Başkanı söylemini aşan içerikte ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na bağlı olması beklenen bir bürokratın had sınırlarının ötesinde ve sertlikte bir konuşma yaptı.

        Tepkiler haklıydı.

        Ancak “kendince” Profesör Ali Erbaş da haklıydı.

        Belki takip ediyorsunuz, belki etmiyorsunuz bilemem ama Prof. Erbaş Diyanet İşleri Başkanlığı’na atandığı günden bu yana Adalet ve Kalkınma Partisi içinden bir grup, muhafazakâr kesimden ciddi isimler ve birtakım “muhafazakâr sosyal medya trolleri”, yeni Diyanet İşleri Başkanı’nı sert biçimde eleştiriyorlar.

        Yok yok, eleştirmiyor, ötesine geçip başkan hakkında bir “karalama kampanyası” yürütüyorlar.

        Hedefteki Erbaş hakkında “FETÖ”cü iması dolu pek çok yazı ve söylem muhafazakârlar tarafından dile getiriliyor.

        Tez çalışmasını Hıristiyanlık üzerine yapmış olmasını, Fethullah Gülen’in “dinlerarası diyalog” tavrına destek olarak gösteriyorlar.

        Darbe girişiminin kilit ismi, Hava Kuvvetleri İmamı Adil Öksüz ile aynı üniversitede aynı bölümde çalışmış olmasını, Öksüz’ün tez jürisinde yer almasını ve Öksüz’le benzer konularda çalışmalar yapmış olmasını Diyanet İşleri’nin yeni başkanı hakkında “tezvirat ve karalama” kampanyasına çeviriyorlar.

        Bunu yapan biz olsak önemli değil, ama muhafazakâr ve İslamcı gruplar tarafından böyle bir kampanya yürütülmesi büyük ihtimalle Erbaş’ın moralini ve asabını bozuyor olmalı.

        Ve kuvvetle muhtemel sırf bu yüzden “çok sert ve çok damardan” açıklamalarla “İslamcıların” hoşuna gideceğini düşündüğü bir sert söylem tutturmak zorunda hissediyor kendini.

        Sakın bana “Sen ne düşünüyorsun?” diye sormayın.

        Bu konuda hiçbir fikre sahip değilim.

        Tamamen kendi aralarındaki mesele.

        **************

        23 NİSAN KURTULDU

        YANDA okuduğunuz yazıyı yazdığım sırada, önüme bir haber düştü.

        Kutlu Doğum Haftası bundan böyle Mevlit Kandili’yle beraber kutlanacakmış.

        Kararı kim aldıysa doğru bir iş yapmış.

        Hem Kutlu Doğum Haftası bahanesiyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın arada kaynaması, güme gitmesi engellenmiş olacak.

        Hem de Kutlu Doğum Haftası, adına uygun bir dönemde kutlanacak.

        **************

        İSTİFA ET ‘KADİR ABİ’

        İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın işleri 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana iyi gitmiyor.

        Öyle ki, bir ara görevden alınacağı ya da istifasının istendiği konuşuluyordu.

        Bunlar gerçekleşmedi ama bir zamanlar ağzının içine bakan ilçe belediye başkanları bile selamı sabahı kesmiş vaziyetteydi, görüyorduk.

        Ve büyük bomba Büyükşehir Belediye Meclisi’nde patladı.

        Meclisin onayladığı bazı imar plan değişikliklerini Başkan Kadir Topbaş veto ederek geri yolladı.

        AK Partili Büyükşehir Belediye Başkanı’nın veto ettiği o planlar, dün belediye meclisinde AK Partililerin oylarıyla bir kez daha geçti.

        Yani aynı partiye kayıtlı üyeler ile o partinin kurucuları arasında yer alan başkan, tam anlamıyla karşı karşıya geldiler.

        Restleştiler ve parti resti gördü.

        Bu saatten sonra Kadir Topbaş’ın yapması gereken tek bir hareket kaldı.

        İstifa etmek.

        Bence artık o makamda kalmaya değmez.

        Bıraktığı hoş seda yeter.

        **************

        DİN ADAMLIĞI DA DEĞİL, ADAMLIK DA

        GÖLCÜK Müftüsü, sosyal medya hesabından bir paylaşım yapmış.

        “Mağazalarda ambalajı açılmış teşhir ürünleri hep yarı fiyatına satılır. Anlayana...” diyor.

        Ben de ona en hafifinden ama yine de belki “anlamayacağı” bir şey söyleyeyim.

        Kadın bedeni ve kimliği üzerinden benzetmeler yapmak, din adamlığı olmadığı gibi adamlık da değildir.

        Eğer bu müftü müftü olarak kalırsa, onu orada tutanlar da yönetici değildir.

        **************

        NASREDDİN HOCA GİBİ

        MİLLİ Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “Başka ülkelerde de eğitim sistemi sık sık değişiyor. Kimse laf etmiyor. Bizde ise sorun oluyor” demiş.

        Eğitim sisteminin çağa ayak uydurmak, öğrencilerin daha iyi eğitim almasını sağlamak veya bilimsel gerekçelerle değişmesine kimsenin itirazı olmaz.

        İtiraz, niye yapıldığı belli olmayan veya daha iyi öğrenci yetiştirme amacı dışındaki amaçlarla yapılmış değişikliklere.

        TEOG meselesinde ise kimse “TEOG niye kalktı?” demiyor.

        Sorulan soru şu: “Bu kadar kötü bir sistemi niye getirdiniz ve koskoca bir yaz boyunca bir çalışma yapılmadı da şimdi niye apar topar kaldırdınız?”

        Bu yanlışı ille Cumhurbaşkanı mı yüzünüze vurmalıydı!

        Sakın kalkıp da Nasreddin Hoca gibi “Biz zaten değiştirecektik” demeyin.

        Bir hafta önce eğitim editörlerine bu yıl yapılacak TEOG sınavının nasıl olacağına dair bilgilendirme toplantıları yapıyordunuz.

        **************

        GÖRÜŞMEME SİYASETİ

        İNGİLTERE’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore ile MHP yönetimi arasındaki Twitter atışmasından bir şey öğrendim.

        İngiliz Büyükelçi, MHP Lideri Devlet Bahçeli’den uzun süredir randevu istiyormuş.

        Devlet Bahçeli de uzun süredir bu randevuyu vermiyormuş.

        Bir siyasi lider, bir büyükelçiye niye randevu vermez anlamam mümkün değil.

        Etki altında kalmaktan korkuyor desem Bahçeli kolay kolay etki altında kalan biri değil.

        Türkiye’ye karşı tavrını beğenmediği ülkelerin temsilcileriyle görüşmeme prensibi var ise onu bilemem.

        Ama o bile geçerli olamaz.

        Bahçeli yarın öbür gün Cumhurbaşkanı olsa, ki bir parti liderinin hedefi ülkeyi yönetebileceği en üst makamdır, yabancı liderlerle de görüşmeyecek mi!

        **************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Koltuğun adam etme gücü olmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar