Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki gerilimin FETÖ elebaşı Gülen’in iade edilmemesi kaynaklı olduğunu düşünüyorsanız, cidden çok saf ya da çok iyi niyetli olmalısınız.

        Elbette Gülen meselesi, ABD ile yaşadığımız gerilimin nedenlerinden ya da kaynaklarından biri ama iktidarı asıl rahatsız eden ve ABD’ye çok ciddi bir şüpheyle bakmasına neden olan mesele “Reza Zarrab” davası.

        İktidara yakın isimler, bu davanın izlemesi muhtemel seyrinden AK Parti’nin çok kaygılı olduğunu, parti yönetiminin Zarrab Davası ile Türkiye’ye yönelik bir “operasyon çekileceğine” inanıldığını ve bu davanın Türkiye Cumhurbaşkanı’nı hedef almak üzere organize edildiğini söylüyorlar.

        İktidar partisine göre, ABD Zarrab Davası’na Zafer Çağlayan’ı da dahil ederek bu davayı Türkiye’deki siyasetçileri hedef alan bir hukuki süreç haline getirdi.

        İlerleyen günlerde başka bazı siyasetçilerin de bu davaya “sanık olarak” dahil edileceğine inanıyor ve Türkiye’nin ya da Türkiye’yi uzun süredir yöneten iktidarın “sanıklaştırılacağı” kaygısını taşıyorlar.

        Sonrasında ise asıl hedefin Cumhurbaşkanı Erdoğan olacağını, Cumhurbaşkanı’nın adının bu davaya dahil edilerek kriminalize edileceğini düşünüyorlar.

        ABD’nin Türkiye’ye karşı FETÖ destekli böyle bir komplo peşinde olduğundan neredeyse eminler.

        17-25 Aralık dosyalarını FETÖ’cülerle işbirliği yapan ABD’li yargıç ve emniyet görevlilerinin hazırladığı konusunda şüpheleri yok ve bu hazırlığın aylardır sürdüğünü iddia ediyorlar.

        Şaka yapmıyorum, AK Parti içinde bir kesim buna inanıyor.

        Bana sorarsanız bu “aşırı” bir paranoya.

        Ve gerek parti içinde, gerekse parti dışında bu paranoyayı olası bir senaryo gibi anlatanlar hem AK Parti’ye, hem Cumhurbaşkanı’na hem de Türkiye’ye kötülük ediyorlar.

        Böyle bir durum ne ABD’nin, ne Türkiye’nin, ne de Türkiye halkının çıkarına. Tarihinin en kötüsü de olsa Amerikan yönetiminin Türkiye ile olan ilişkileri bu denli yüksek bir gerginlik, hatta düşmanlık seviyesine taşıması pek olası değil.

        Amerika’nın bu kadar delirmiş olabileceğini düşünerek hareket etmenin ise Türkiye’ye faydadan çok zararı var...

        **************

        BOYUN EĞMEK Mİ ÜNSÜZ KALMAK MI?

        BİZ ABD ile gerilen ilişkiler, vize meselesi, Irak, Barzani, İdlib, PYD-YPG, Merkel, Trump, Bass gibi mevzularla uğraşırken, Avrupa’nın ve dünyanın gündemi bize göre biraz daha “light”, yani hafif.

        Gerçi mevzu ağır ve berbat ama en azından ülkelerin geleceği, bir ülke halkının kaderiyle ilgili değil.

        Dünya şu anda Hollywood’un en güçlü adamı Harvey Weinstein’ın “taciz” skandalını konuşuyor.

        Oscarların kime gideceğine kadar karar veren, yeryüzündeki yıldızların yaratıcısı Weinstein, yıllar boyu Hollywood’daki neredeyse ünlü tüm kadınları bir şekilde “taciz” etmiş.

        Kimler yok ki!

        Gwyneth Paltrow’dan Rosanna Arquette’e, Angelina Jolie’den Mira Sorvino’ya kadar herkes.

        Suçlamaların yıllar sonra gelmesi, Weinstein’ın gücünü kaybetmesinden sonra ortaya çıkması eleştirilse de, en azından ortaya çıkmış olması bile önemli.

        Ünlü yıldızlar, “Neden yıllarca sustunuz?” sorusuna, “O zaman çok gençtim”- den başlayıp, “Konuşsam beni bitirdi” diye giden yanıtlar veriyorlar.

        Angelina Jolie, tacize evet demediğini ve bir daha asla Weinstein’la çalışmadığını söylüyor.

        Ve şimdi önemli bir tartışma var.

        “Weinstein’ın isteklerine boyun eğip ünlü olan, star haline gelen, Oscar kazanan ve zengin olanlar mı daha mağdur, yoksa Weinstein’a evet demediği için daha yolun başında elenen, asla rol alamayan, asla ünlü olamayanlar mı daha mağdur?”

        Yanıtı zor bir soru.

        Ben ilk grubu daha mağdur, ikinci grubu ise daha saygın buluyorum.

        Bu arada Weinstein’ı savunan tek bir kişi var.

        Son zamanlarda Türkiye’ye de sıklıkla gelen ve başörtülü fotoğrafları medyamıza yansıyan Lindsay Lohan.

        O Weinstein’dan yana. “Bunlar doğru olamaz, çünkü beni asla taciz etmedi” diyen tek kişi Lohan...

        **************

        BU ŞİRKETLER DÜNYAYI BOZACAK MI?

        BAZI “heyecanlı” gelecek hayalcileri, sanal âlemin lideri gibi görünen birtakım firmaları, geleceğin en önemli gücü olarak gördüklerini söyleyen açıklamalar yapıyor, heyecanlı gazeteciler veya “gelecek bilmişi” olma hevesindeki kimileri “Silikon Dünya”nın silikon patronlarının gücünü yere göğe koyamıyorlar.

        Peki durum tam olarak bu mu?

        Bunun yanıtını verebilecek kadar iddialı konuşamam ama umarım durum bu değildir.

        Çünkü durum bu olacaksa yandık.

        Niye mi?

        Çünkü bu şirketlerin insanlığa, anladığımız anlamdaki medeniyete zerre katkısı yok.

        Bu dev cirolara ve borsa değerlerine sahip şirketlerin yarattığı istihdam çok düşük. Yer yer sıfıra yakın. Ve onlar bunu daha da düşürme peşindeler.

        Verdikleri vergiler ise devede değil kulak, olsa olsa kıl olacak nitelikte.

        Bu şirketlerin en büyük özelliği, vergi vermekten kaçınmanın en iyi ve en etkili yollarını bulmuş olmaları.

        İddialar o ki, Google, Apple, Facebook gibi şirketler pek yakında pazarlamadan entertainment’a, zincir perakendecilikten medyaya, sinemaya, televizyona hâkim olacaklar. Ve muhtemelen bunu insansız ve ülkesiz bir sistem haline getirecekler.

        Bu güçle, hakiki, reel diye bildiğimiz sektörlerin de üzerine kâbus gibi çökecek ve bunları da bozacaklar.

        İyi de böyle bir durumda devletler ne yapacak?

        Vergi gelirleri olmadan nasıl toplumsal hizmet verecekler, nasıl bir devletten beklenen görevleri yerine getirecekler.

        Bu şirket tipleri, dünyayı daha iyi bir yer haline mi getirecekler, daha kötü bir yer mi?

        **************

        ELE VERİR TALKINI

        7 yıl kadar önce Weinstein’la Los Angeles’ta bir araya gelmiş, Peninsula Otel’in terasında Sylvester Stallone’nin de katıldığı bir yemek yemiştik.

        O günlerin gündemi Charlie Sheen’di.

        Porno yıldızlarıyla aynı evde yaşadığı ve bu eve çocuklarını da getirdiği için eleştiri oklarının hedefindeydi ve hakkında davalar açılmıştı.

        Weinstein da bu ahlaksızlığı kabul edemeyeceğini söyleyerek Charlie Sheen ile bir daha çalışmayacağını söylemişti.

        Weinstein’a, “Size ne adamın özel hayatından? Hangi yıldızın özel hayatı düzgün ki” demiştim.

        O ise bunun kabul edilemez olduğunu, televizyon üzerinden evlerin oturma odasına giren birinin bu kadar ahlaksız olmasını kabul edemeyeceğini söylemişti.

        Stallone ise buna kahkahalarla gülmüştü.

        Meğer bir bildiği varmış adamın.

        **************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Sevgi içermeyen saygının konjonktürel olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar