Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP, geçen hafta yaptığı İYİ Parti’ye 15 milletvekili verme hamlesiyle iktidar partisi karşısında uzunca bir süredir ilk kez moral üstünlük ele geçirmişti.

        İlk kez gündemi belirlemiş, ilk kez rakip partiyi lafla değil eylemle sinirlendirmeyi başarmıştı.

        Fakat bu moral üstünlüğünü çok kısa sürede heba etti.

        Parti içinde ve seçmen tabanında asla kabul görmeyeceği baştan belli bir “Gül projesi” ile bir anda yeniden “mağlup” görüntüsü sergiledi.

        Türkiye’nin 1. Dünya Savaşı retoriğine benzer bir durum oluştu.

        “Almanya yenilince biz de mağlup sayıldık” der gibi, “Gül yenilince CHP de mağlup sayıldı” havası oluştu.

        Bu havayı bertaraf etmenin tek bir yolu vardı. Gül olmadığı anda kendi adayını açıklamak.

        Ancak CHP bunu da yapmadı.

        Yapamadı. Adayını açıklayamadı.

        Oysa ortada atla deve bir durum yok.

        Ya 2. turda da oy alabilecek bir aday çıkaracaksın...

        Ya da tamamen sol bir adayla çıkıp şansını azaltma pahasına deneyeceksin.

        Siyaset bazen zannedildiğinden daha basit oluyor.

        Hele hele komplike hale getirildiğinde içinden çıkacak bir yapıda değilsen.

        ***********

        HAZIRLIKSIZ İMAJI

        CHP’nin adayını geç açıklamasını normal şartlarda normal bulurdum.

        Süre varken, sonuna kadar kullanabilirsin.

        Kampanyaya başlamak açısından dezavantaj olabilir ama adayın kurtlar sofrasına atılmasını geciktirmek açısından da bir avantaj olabilir.

        Fakat Abdullah Gül konusu ortaya çıkınca bu tez geçerliliğini yitiriyor.

        Çünkü bu kez de tam tersine “hazırlıksızmış” imajı oluşuyor.

        ***********

        BİR DOSTU YENİDEN KAZANMAK

        ÖZBEKİSTAN 1990’ların başında, Sovyetler’in dağılmasından sonra Türkiye’ye en yakın Türk cumhuriyetiydi.

        Türk işadamları, büyük Türk grupları ciddi yatırımlar yapmış, Özbekistan’la çok müthiş siyasal ve ekonomik ilişkiler oluşmaya başlamıştı.

        Ta ki Devlet Başkanı Kerimov’a yönelik bir suikast girişimine kadar.

        Kerimov, suikast girişiminden sorumlu tuttuğu Muhammed Salih’in Türkiye tarafından korunmasına ve Türkiye’nin Muhammed Salih’i iade etmemesine kızmış ve ilişkileri koparmış, Türk şirketleri ise ülkesinden atmış, Türkiye milyarlarca dolarlık zarara girmişti.

        Cumhurbaşkanı Demirel çok uğraşmasına rağmen durumu düzeltememişti.

        Bugün bu ülkeyle ilişkilerin yeniden kurulduğunu ve iyiye gittiğini görmek sevindirici.

        Darısı diğer ülkelerle ilişkilerimizin başına.

        ***********

        CHP ADAYINI CHP’LİLER YIPRATIR

        SİYASET yazıyorum ya, eş dost, tanıyan tanımayan herkes soruyor haliyle.

        O kadar ki, pazar günü Galatasaray maçına giderken stat girişindeki trafik sıkışıklığında yandaki otomobillerden bile aynı sorular geldi.

        “Abi, CHP’nin adayı kim olur?”

        Yanıtım şöyle oldu hepsine:

        “CHP biliyor mu ki ben bileyim.”

        Bu yanıt üzerine 2. soru geldi hep.

        “Sence kim olmalı abi?”

        Fikrimi söyleyip kimsenin şansını azaltmak istemem ama “aklın yolu” iki adayı, “aklın daha iyi yolu” ise tek adayı işaret ediyor.

        İki adaydan biri Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen. Ancak ilerleyen yaşı handikapı.

        Aklın daha iyi yolunun adı, İlhan Kesici.

        Niye?

        Yanıt basit.

        Üç dönemdir CHP milletvekilliği yaptığına göre “CHP’li”.

        Siyasi geçmişine bakıldığı zaman ise Türkiye’de son yıllarda başarıya ulaşmış partilerin benzeri bir durumu var.

        Dört eğilimi kendi bünyesinde birleştiriyor. Merkez sağ kökenli.

        Gençliğinde milliyetçi bir duruş sergilemiş.

        Nihayetinde geçmişini inkâr etmeden, laik ve Atatürkçü bir parti çatısı altına geçip tavrını göstermiş.

        Özal gibi DPT kökenli.

        Ekonomi bilgisi üst düzeyde.

        Kimse FETÖ’cü diyemez.

        Dindar ama din üzerinden siyaset asla yapmamış.

        Geçmişinde yolsuzluk, başarısızlık lekeleri yok.

        Olabileceklerin en iyisi gibi duruyor.

        Olur mu olmaz mı bilmem.

        Beni de hiç ama hiç ilgilendirmez. Tabii şundan da eminim.

        Adaylığı açıklandığı anda, kendisini parça pinçik edecek olan ilk saldırı CHP içinden gelecektir.

        Ancak CHP kimi aday gösterirse göstersin aynı akıbeti yaşayacaktır.

        Kuşkunuz olmasın.

        ***********

        ÖZKÖK VE KEŞİFLER, İCATLAR

        SEVGİLİ Ertuğrul Özkök’ün çok sevdiğim bir huyu ya da tarzı var.

        Her şeyi “yeni keşfetme” merakı.

        Bir şeyin daha önce bulunmuş, denenmiş, keşfedilmiş olması Ertuğrul Bey için önemli değil.

        O şeyi Ertuğrul Bey henüz keşfetmediyse keşfedilmemiş sayılır.

        Mesela, diyelim ki Ertuğrul Özkök hayatında ilk kez Amerika’ya gitti.

        Ertuğrul Bey için Amerika o gün keşfedilmiştir.

        Kristof Kolomb’un 1492 yılında kıtaya ilk ayak basan olmasının, Amerigo Vespucci’nin 600 yıl önce kıtaya adını vermesinin önemi yoktur.

        Amerika, Ertuğrul Bey için kendisinin ABD’ye gittiği gün keşfedilmiştir.

        Bunu da çok güzel anlatır.

        Merakla okursunuz.

        Bu nereden mi çıktı.

        Ertuğrul Abi’nin geçen hafta yazdığı “Kebapla viski içmek” yazısından.

        Mehmet Yılmaz önermiş, o denemiş ve olurmuş.

        Bunun, yani “viski ile kebap” ikilisinin İstanbul “sosyetesi”ne 1980’lerin sonunda Adnan Polat tarafından kazandırılmış bir “zevk” olduğunu muhtemelen bilmiyordur Özkök.

        Halbuki Adnan Polat, yıllar önce Maçka’da yaptığı Polat Apartmanı’nın alt katında bir gece kulübü, bir de “ultra lüks kebapçı” açmıştı.

        Galiba fikir babası da Atilla Türkmen’di.

        Bu kebapçıda viski ve şampanya ile kebap yeniyor, ardından da yanındaki Cartoon adlı gece kulübüne geçiliyordu.

        Yani yaklaşık 30 yıllık bir fikir ve uygulamaydı. Ama Özkök için önemi yok bunun.

        Ertuğrul Bey keşfetmemişse henüz o keşifler yapılmış sayılmaz.

        ***********

        WENGER VE MOURİNHO DERSİ

        BİZDE Aykut Kocaman ile Şenol Güneş birbirlerine belaltı, belüstü demeden saydıradursun, haftanın sportif görüntüleri İngiltere’den geldi.

        Arsene Wenger, Arsenal’le son kez Manchester United karşısına çıkarken, ManU’nun efsane menajeri Sir Alex Ferguson ve şimdiki teknik direktörü Mourinho, Wenger’i uğurlamak için özel bir tören yaptılar.

        Çiçekler ve hediyeler verdiler, tribünlere Wenger’i alkışlattılar.

        Oysa Wenger ile her ikisinin ama özellikle Mourinho’nun geçmişte çok tartışmaları olmuştu.

        Bu centilmenliğe engel olmadı.

        O yüzden İngiltere futbolu milyarlarca sterlin değerinde, o yüzden Türk futbolu yayıncısını batıracak düzeyde.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Neyi bilmediğini bilmenin çok önemli bir erdem olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar