Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’de bazı şeyler iyi gitmiyor.

        Bunun herkes farkında.

        Bu durumun en çarpıcı biçimde ortaya çıktığı yerlerden biri de Türkiye’deki markaların değerleri.

        Soyut değerlerimizle birlikte somut değerlerimizin de “erozyon”a uğradığının en net göstergesi.

        Markaların değerini belirleyen uluslararası Brand Finance adlı kuruluş, her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye’deki markaları ele alıp değerlerini belirlemiş.

        Sonuçlar iç açıcı değil.

        Türkiye’de marka diye bildiğimiz firmalar, birkaç istisna dışında değer kaybetmişler.

        Mesela uzunca bir süre Türkiye’nin en değerli markası olarak zirvede bulunan Türk Telekom.

        Türk Telekom bir yandan zirveyi kaybederken diğer yandan marka değerinin de yüzde 27’sini yitirmiş.

        Türk Telekom’un marka değeri 2.6 milyardan 1.9 milyar dolara düşmüş.

        Yine bir zamanlar zirveye oynayan bir ulusal markamız, Turkcell’in marka değer kaybı yaklaşık 100 milyon dolar. Bir yıllık kayıp yüzde 6.

        Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış market zinciri BİM’in değer kaybı da Türk Telekom ile aynı oranda. Yüzde 30.

        Ülker’den TOFAŞ’a, BSH’ye neredeyse tüm markalar ciddi değer kayıplarıyla karşı karşıya. Geçen yılın zirvesindeki Türk Telekom ve Turkcell’in düşüşü manidar.

        Tek iyi haber ise THY’den. Geçen yıl marka değerinde rekor kayıp yaşayan THY, bu yıl yükselişe geçip en değerli markamız olmuş.

        Diyebilirsiniz ki: “Bunu niye bu kadar önemsedin.”

        Önemsedim; çünkü markalarımızın toplam değeri bir anlamda ülkemizin ekonomik değerini de oluşturuyor.

        ***********

        YEDEK SUBAY

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın “diploma” meselesi yine gündemde.

        Hiç bitmeyecek bir tartışma gibi duruyor bu mevzu.

        Ortada bir diploma var, ama muhalif taraf “O tarihte öyle bir üniversite yoktu. Olmayan üniversitenin diploması nasıl olur” diyerek “transkript” istiyorlar.

        Erdoğan’ın mezun olduğu söylenen üniversitenin, bir yangında kül olması nedeniyle kayıtların da yandığı söylenerek “transkript” yokluğu da açıklanıyor.

        Ben bu konuda bir şey iddia edecek durumda değilim.

        Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askerliğini “yedek subay” olarak yaptığını biliyoruz.

        Üniversite fotoğrafları yayınlanmasa da askerlik fotoğrafları yayınlandı.

        Askerliğini yedek subay olarak yaptığına göre, üniversite mezunu olması gerekir diye düşünüyorum basitçe.

        Yani en azından Türk Silahlı Kuvvetleri’nin arşivinde Erdoğan’ın askerlik durumunu gösteren belgelerde bununla ilgili bir kayıt, bir mezuniyet belgesi, bir transkript olmalıdır.

        Askerliğini yaptığı sırada cumhurbaşkanı olmadığına, TSK “Bu genç ileride cumhurbaşkanı olabilir. Onu yedek subay yapalım” demiş olamayacağına ve TSK’nın nasıl iyi kayıt tuttuğunu bildiğimize göre bence fazla aramaya gerek yok.

        ***********

        GÜNDEM BELİRLEME

        MUHARREM İnce ile ilgili çok şey yazıldı, çok şey söylendi.

        Bana göre Muharrem İnce’nin Türk siyasetine getirdiği tek yenilik şu:

        “Gündemi belirlemek.”

        Türkiye’de 2002 Kasım ayının 3’ünden bu yana gündemi hep tek kişi belirledi:

        Recep Tayyip Erdoğan.

        16 yıla yakın bir süre boyunca önce AK Parti Genel Başkanı olarak, ardından Başbakan olarak, en sonunda da Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan bir şey söyledi veya yaptı, muhalefet hep onu kovaladı. Onun sözlerini tartıştı, onun belirlediği gündemin içinde yuvarlandı.

        Erdoğan seçimde ne oy alır, Cumhurbaşkanı olur mu bir fikrim yok.

        Ancak ilk kez gündemi belirleme konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yarışan ve zaman zaman öne geçen biri çıktı ortaya...

        Muharrem İnce.

        Ortaya bir şey atıyor, iktidar partisi bunu tartışıyor, buna cevap veriyor...

        Muharrem İnce bir konu belirliyor, o konu herkesin konusu oluyor.

        Bunu en son “prompter” mevzuunda da gördük.

        Bu seçimi kazandırır mı bilemem.

        Ama gündemi kazandırdığı açık.

        ***********

        SON KARARINIZ MI?

        DEVLET Bahçeli “af konusunda” ısrarcı.

        “Belirli gruplara af” diyor sürekli.

        “Yapmayın Devlet Bey” demek geliyor içimden.

        Öyle “Bunu affedelim, bunu ise affetmeyelim” diye bir şey olamaz.

        Devlet Bey benden daha iyi bilir ki Anayasa diye bir şey var ve o Anayasa’da da “eşitlik ilkesi” diye bir şey var.

        Eğer “af” derseniz bu “genel af”tır.

        Başka türlüsü mümkün olmaz.

        Geçmişe baktığınız zaman da hep böyle olmuştur.

        Siz “genel” yapmasanız bile Anayasa Mahkemesi o affı “genelleştirir”.

        Yani siz “Çakıcı yararlansın” derken bir de bakarsınız ki, “Öcalan da, Şemdin Sakık da” yararlanmış.

        Üstelik Türkiye gibi terör örgütü mebzul miktarda olan bir ülkede FETÖ’cüsü de, darbecisi de, yolsuzluk yapanı da, hırsızlık yapanı da serbest kalır.

        Ve dahası henüz ortaya çıkmamış, yakalanmamış, faili belli olmamış pek çok suçun da üzeri o afla beraber örtülmüş olur.

        Bunu gerçekten istediğinizden emin misiniz?

        ***********

        ŞAHANE BİR PROJE

        EKONOMİ Müdürümüz Yavuz Barlas geçen haftanın en iyi haberlerinden birine imza atarak Millet Bahçesi’nin planlarını yayınladı.

        Tüm medya da Yavuz’un bu haberini alıp kullandı.

        Cumhurbaşkanı, “Burası Millet Bahçesi olacak” der demez planlar hazırlanmış belli ki!

        Yeni planlamada mevcut terminal binalarının yıkılmadan korunması çok doğru fikir.

        Milyarlarca liraya yapılmış, tüm altyapısı hazır, gıcır gıcır binaların yıkılması yazık olurdu.

        Bu binaların “fuar alanı” olarak kullanılması çok doğru olur.

        Eğer fuar alanı olmayacaksa, biraz restorasyonla bir “müze”ye çevrilebilir.

        Düşünsenize, çevresi şahane park ve bahçelerle çevrili, 11 dönümlük bir orman arazisi içinde şahane fuar veya müze binaları.

        Kesinlikle o terminalleri yıkmamak lazım.

        Yine Yavuz Barlas’ın yazısından anladığım kadarıyla mevcut pistler de ortadan kaldırılmayacak ve yaya yolu, bisiklet yolu olarak kullanılacakmış.

        Bu da çok doğru bir yaklaşım.

        Sadece yaya yolu, bisiklet yolu değil, bu pistler şahane konser alanları olarak kullanılabilir.

        Aynen Hyde Park’ta olduğu gibi, dev bir parkın içinde, kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde dünya çapında konserler düzenlenebilir, yüz binlerce kişi konser izleyebilir.

        Bu projeyi kim hazırladıysa ellerine ve aklına sağlık.

        Tabii uygulanıp uygulanamayacağını bilmiyorum projenin.

        Tek korkum ise bu işin belediyeye bırakılması.

        Taksim’in haline bakınca neden korktuğumu anlarsınız.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Köşe yazarları serinleme gereci olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar