Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KAYIP çocuk vakalarındaki artış korkutucu.

        Sıklıkla farklı illerden haberler geliyor.

        Bu Türkiye’ye özgü bir durum değildi ama belli ki artık bize de özgü olacak.

        Artış korkutucu.

        Bu işlerin en sık görüldüğü ülke ABD’de kayıp çocuklarla ilgili çok önemli bir sistem kuruldu.

        Amber Hagerman isimli 9 yaşındaki bir çocuğun kaçırılıp ölü bulunmasından sonra annesi tarafından başlatılan bir kampanya sonucu ABD’de kurulan sistemin adı Amber Alert.

        Yani Amber Alarmı.

        Sistemin özü şu:

        Bir çocuğun kayıp olduğu bildirildikten sonra güvenlik güçleri hiç ama hiç vakit kaybetmeden alarma geçiyor.

        “Bulunur, komşudadır, okulda takılmıştır” falan demeden çalışmalar başlıyor.

        Ve ilk iş olarak tüm medya, kayıp çocukla ilgili yayınlar yapmaya başlıyor.

        Önce yerel TV’ler, internet siteleri çocuğun fotoğraflarını yayınlıyor ve kaçırıldığı ya da kaybolduğu yerle ilgili bilgiler veriyor, görenleri ve duyanları emniyetle bilgi paylaşmaya çağırıyor.

        Aynı anda telefon operatörleri ve sosyal medya ağları, benzer bir şekilde cep telefonlarına fotoğraf ve bilgi yağdırmaya başlıyor.

        Genelde de sonuç bu yolla elde ediliyor.

        İçişleri Bakanlığı’nın böyle bir sistem oluşturması pek de güç olmasa gerek.

        **********

        OHAL KALKARSA

        SEÇİM sonrasının en önemli gelişmelerinden biri, OHAL’in kaldırılması yolunda seçim öncesi açıklanan “kararın” gerçekleşme aşamasına gelmiş olması.

        Açık söyleyeyim, Devlet Bahçeli’nin “OHAL bir süre daha sürmeli” açıklamasından sonra kalma ihtimalinin rafa kalktığını düşünmeye başlamıştım.

        Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ittifak partisinin lideri Bahçeli arasında yapılan görüşmeden “OHAL’in kaldırılması konusunda uzlaşma çıktığı” haberleri sevindirici.

        Nedenini hemen söyleyeyim. Terör tehdidine karşılık ihdas edilen OHAL uygulaması, bir süre sonra kendi başına bir “tehdide” dönüştü.

        Bahsettiğim tehdit siyasal bir tehdit değil.

        Ama OHAL, Türkiye açısından tam bir “ekonomik tehdit” haline geldi.

        Türkiye’deki OHAL uygulaması, zaten nazlanan yabancı yatırımcının, dış sermayenin ve kalıcı yatırım yapmayı planlayan, reel sektöre ilgi duyan fonların Türkiye’ye gelmesinin önünde bir “engel” oluşturmaya başladı.

        Doların aşırı değerlenmesinin ardında da, kredi değerlendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notuna yönelik indirimlerinde de hep OHAL etkisinden söz ediliyordu.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu gördüğü için “Seçimden sonra OHAL kaldırılabilir” mesajını verdi.

        Ve şimdi de kaldırıyor.

        Zaten yeni Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’na verdiği yetkilerle terörle mücadele için OHAL’e çok da gerek kalmadı.

        Aynı işi Cumhurbaşkanı kararnameleriyle yapmak, MHP ile işbirliği sürdüğü müddetçe zaten mümkün.

        Bu yüzden de TBMM’nin açılmasıyla birlikte OHAL’in kaldırılması Türkiye ekonomisi açısından çok ciddi bir adım olacaktır.

        **********

        MEDYA VE SİYASET

        TÜRKİYE’de AK Parti iktidarının yıllar süren varlığından, son seçimi kazanmasından basını sorumlu tutma, Cumhurbaşkanı ile poz veren sanatçılara söverek kendini rahatlatma kolaycılığı içinde olanlara küçük bir örnek vermek istiyorum.

        ABD’de Trump çok az bir oy farkıyla başkan seçildi.

        Seçilmeden önce de, seçildikten sonra da ABD’li entelektüellerin önemli bir bölümü, ABD medyasının önemli yayınlarının hemen hemen tamamı Trump karşıtıydılar ve seçildikten sonra da bu tavırlarını sürdürdüler.

        ABD’nin dünyaca tanınmış sanatçılarının neredeyse tamamı bırakın eleştirmeyi, Trump’a küfrettiler, kızdılar, hakarete boğdular.

        ABD’nin en yüksek reytingli televizyon programlarının Jimmy Fallon, Conan O’Brien, Kimmel, Stewart gibi yıldızları sürekli olarak Trump’ı neredeyse hakaret derecesinde eleştirdiler.

        Trump’ı insan haklarını ayaklar altına almakla, ABD Anayasası’na uymamakla, özgürlükleri kısıtlamakla suçladılar. Trump ise hiç ama hiç takmadı. Sonuç?

        Sonuç şu:

        ABD halkının Trump’ın ekonomi politikalarına desteği son yapılan anketlere göre yüzde 54’e çıktı.

        Ve ABD’nin entelijansiya tarafından en çok eleştirilen, ”2 yıl görevde kalamaz” denilen başkanının 2. dönem için seçilme şansı giderek artmaya, hatta neredeyse kesinleşmeye başladı.

        Peki orada da suçlu medya mı?

        **********

        GAZETECİ İLE SİYASİ DOST OLMAZ

        ÇOK bildik lafı Mehmet Barlas tekrarlamış: “Gazeteci dar ayakkabı gibidir. Arkadan vurur.”

        Bu tekrarın nedeni, İsmail Küçükkaya’nın Muharrem İnce’nin telefon mesajını yayınlaması.

        Hiç katılmam.

        Gazeteci, ayakkabı falan değildir ki dar olsun.

        Onurlu gazeteciyi kimse ayağına giyemez.

        Eğer bir dostunuzun iyi gazeteci olduğunu düşünüyorsanız veya iyi bir gazeteciyle dostluk ilişkiniz varsa sizin özel hayatınızı kimseye afişe etmeyeceğini biliniz.

        Ancak “off the record” bile olsa kendisine toplum menfaatine aykırı bir bilginin kırıntısını verirseniz o gazeteci bunun peşine düşer.

        Bunu ortaya çıkarır ve yazar.

        Bu arkadan vurmak falan değildir.

        Bunun adı sorumluluktur.

        Zaten iyi bir gazeteci bir siyasetçiyle asla özel bir dostluk ilişkisi kurmaz.

        **********

        EN ÖNEMLİ İŞ BU

        ADİL Öksüz’ü arayan polis grubunun başındaki polisler, FETÖ’cülükten tutuklanmış.

        Bir ara sosyal medyada böyle bir espri yayılmıştı:

        “FETÖ’cü savcıları tutuklamaya giden polisler için tutuklama talep eden savcılar hakkında FETÖ’cülükten tutuklama kararı veren hâkimlere FETÖ’cülükten soruşturma açan savcı için FETÖ’cülükten tutuklama kararı çıkarıldı.”

        Komiklik olsun diye yapılan bu benzetme görülüyor ki aslında gerçeğin ta kendisiymiş.

        FETÖ’nün, Türkiye’nin sistemini nasıl bir ur gibi, keşke ur olsa, küçük hücreli bir kanser gibi sardığını her gün biraz daha anlıyoruz.

        Çok açık ki bu örgüt, Türkiye için PKK’dan da DHKP/C’den de IŞİD’den de çok daha tehlikeliymiş.

        Ve yine görülüyor ki 2013’ten beri kısmen, 2016 ortasından beri ciddi olarak yürütülen bu mücadelede alınan yol aslında “bir arpa boyu”.

        Hâlâ her yerden fışkırıyorlar, hâlâ her yerde varlar.

        Bence önümüzdeki dönemde Türkiye’nin yapması gereken en önemli iş bu örgütle mücadele.

        Belki de sadece bununla mücadele için bile bir bakanlık kurulmasını gerektirecek kadar önemli bir iş bu.

        Bakanlık değilse bile hiç değilse en azından doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlı, MİT benzeri bir FETÖ ile mücadelede görevli bir organizasyon şart.

        “Peki burada güvenilir kadrolar nasıl bulunacak?” diye çok makul bir soru gündeme gelebilir.

        Onun yanıtı da aslında çok basit.

        2013 öncesi kime güvenilmiyorsa onlardan oluşturulur bu kadrolar.

        **********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        El kesesinden cömertliğin bir yere kadar sürebileceğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar