Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Amerikalı rahip tutuklu mu kalsın yoksa memleketine yollansın mı diye referandum yapılsa sonuç ne çıkar merak ediyorum” dedim iki gün önce.

        Ve okurlardan talepte bulundum, “Fikrinizi bana yazın” diyerek. Maksadım bir mini referandumdu.

        Aman Allahım, bizim mini referandum birden dev bir ankete dönüştü.

        Her gün bana gelen bin civarında maile alışkın olan “Sistem yöneticisi” denilen şey her ne ise dün “patladı”

        Açıkçası çok sevindiğimi söylemeliyim.

        Muazzam interaktif bir okur.

        6 bini biraz aşkın yanıt olduğunda saymaya başladım. Benim saydığım süreçte yanıtlar 10 bini aştı.

        Şu anda kaç bilmiyorum.

        Çünkü saymayı bıraktım.

        İçinden çıkamayacağımı anladım.

        Şöyle yaptım: Rastgele seçtiğim 4 bin yanıtı değerlendirdim.

        Diğerlerine de hızlı bir biçimde göz atıp, farklı bir durum yaratırlar mı diye baktım.

        Sonuca inanamayacaksınız ama gerçekten inanılmaz.

        Yüzde 97 oranında “İade falan edilmesin” görüşü hakim.

        Üstelik de benim okur kitlem öyle büyük çoğunluğu iktidar yanlısı ya da büyük çoğunluğu iktidar karşıtı kişilerden de oluşmuyormuş onu da gördüm.

        Türkiye’nin makul çoğunluğu gibi ortalama bir okur kitlesi.

        Genç okur sayısı da çok fazla.

        Yaş aralığı 16 ila 87 arasında gelen yanıtlarda yaşını belirtenlerin iki ucu bu.

        Saydığım yanıtlarda 123 kişi “Rahip verilsin” demiş.

        Ancak bunların çoğunluğu da “ABD’nin rahibi bahane olarak kullandığı ortaya çıksın” diyor.

        Pek azı “Çektiğimiz sıkıntıya değmez” ya da “ABD ile bir papaz yüzünden bu kadar papaz olmayalım” diyor.

        Birkaçı da papaz Brunson’a pek de hoş olmayan şeyler yaptıktan sonra “Verelim” diyenler. Ki bu öneriler arasında “Sünnet” de var, başka şeyler de.

        “Verilmesin” diyenlerin önemli bir bölümü “Yargı karar versin, siyaseten verilmesin” görüşünü zikrederken, küçük bir bölümü de “Asla verilmesin” diyenler.

        Görülen o ki, ABD’nin tavrı ve bunun için kullandığı papaz, Türkiye’de muazzam bir “Birliktelik” sağlamış.

        15 Temmuz’da oluşandan bile daha büyük bir “Milli mutabakat” olduğunu söyleyebilirim.

        * * *

        Tembelliğe alışmak

        Bir musibetin bin nasihatten evla olduğu ortaya çıkıyor sanki ama ne kadar kalıcı olur ya da ne kadar tutarlı bir biçimde bu tavır devam eder emin değilim.

        Ancak memlekette oluşan “Üretmeliyiz, dışa bağımlı olmaktan kurtulmalıyız” tavrı olumlu.

        Bu, Cumhuriyet’in kuruluş tavrıdır.

        Bu benim çocukluğumdaki Yerli Mallar Haftası’nın arkasındaki düşüncedir.

        1980’lerde terkedilen anlayıştır bu.

        “Dünya’da kömür daha ucuz, kömür madenlerini kapatalım” diyen İshak Alaton’un ve benzeri düşünenlerin Türkiye’yi getirdiği noktadır.

        Şimdi geç bir uyanışla, başımızdan alınan aklımızı geri kazanma niyeti varmış gibi görünüyor.

        Ama ben size söyleyeyim, bu geçici bir heyecan olur korkarım ki.

        Tembelliğe bu kadar alışmışken neden çalışalım ki...

        Tarlasını ekmeyene “tarım yardımı”, üretme kapasitesi varken üretmeyene “sosyal yardım” verirken ne belini doğrultabilirsin ne de kafanı kaldırabilirsin...

        * * *

        Tehdit ve yasakla değil bilinçle

        “ABD’ye sövenler bunu ABD malı iPhone ve ABD merkezli sosyal ağlardan yapıyorlar” demiştim.

        Beklenen çıkış geldi haliyle.

        “iPhone’u protesto edelim ve almayalım”

        Tabii edelim. Çok edelim. Vergi koyalım.

        Hiç itirazım yok ama asıl kafaları da değiştirelim.

        2 bin TL maaşla iPhone peşinde, en yeni telefon neyse onun peşinde koşmayalım.

        Her yıl milyarlarca doları telefona yatırmayalım.

        Vestel’i, Vestel’in Venus’u gibi yerli olan General Mobile’yi kullanalım, destekleyelim.

        Ama konuyu Mehmet Barlas gibi “iPhone kullanan FETÖ’cüdür” noktasına da taşımayalım.

        Bunu tehdit ve yasaklarla yapmak değil, bir toplumsal bilinçle yapmak önemli.

        Çünkü sonraki adımda birileri de çıkıp “Google kullanan, Twitter hesabı olan, İnstagram’a fotoğraf koyan, Facebook’u olan” diye işi farklı bir boyuta getirir.

        Bu da bizi Kuzey Koreleştirir.

        * * *

        Magazin çok ama magazin değil

        Türkiye türlü meselelerle karşı karşıya.

        Ancak medyada ilgimi çeken bir durum var.

        “Aşırı bir magazinleşme”

        Bağımsız veya gazetelere bağlı internet sitelerine giriyorum.

        Ciddi haber sayısı üçü beşi geçmiyor.

        Onlarda da “Analitik” bir ton bulmak imkansız.

        “Goygoyculuk” ve “dolmuşçuluk” yoğunlukta birkaç ciddi haber ve “önemli kişilerin” açıklamaları dışında inanılmaz bir magazin ağırlığı.

        Magazine karşı olduğumdan ya da sevmediğimden değil, haber diye sunulan şeylerin haber değeri taşımadığı halde laf olsun torba dolsun misali haberleştirilmiş olması can sıkıcı.

        Sıkıcı ve istenmeyen gündemden kaçışın yolu magazin olabilir. İtiraz da etmem.

        Hep sıkıntı verici şeyler okumayalım ama en azından orada da bir düzey olsun.

        * * *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Üretmeden zengin olmanın, kişiler kadar ülkeler için de ahlak dışı bir işe işaret ettiğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar