Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kadın olmanın zorluklarını biliyoruz elbette.

        Sadece bu ülkede değil, medeni dediğimiz ülkelerde de durum çok farklı değil.

        Bir kız babası olarak bunu çok iyi hissedebiliyorum.

        Gündüz vakti dahi kızınız sokağa çıktığında inceden bir tedirginlik hissi kaplıyorsa içinizi ortada bir sorun var demektir.

        Kadın için yaşadığı ev, çalıştığı kurum bile güvenli değilse eğer sorun oldukça büyük demektir.

        Sokaklardaki iti kopuğu bırakın, kadınların emekleri karşılığında ekonomik özgürlük satın almak için çalıştıkları kurumlardaki iş arkadaşlarına karşı bile güvende değilse sorun çok ama çok büyük demektir.

        Son dönemde Türkiye’de de bu yönde kadınların sesi çıkmaya başladı ve ifşaatlar birbiri ardına geliyor.

        Ama bu ifşaatlar bana göre boş hem de bomboş ifşaatlar.

        Sürekli olarak “Özneden yoksun” tacize uğrama itirafları.

        “Mesleğimin başındaydım, bir üstümün elle tacizine uğradım”

        “Sözlü tacize uğradım. Gençtim. Şimdi olsa bak ne yaparım”

        Son olarak dün okudum.

        Bir sunucu kadın “Eli sütyenimin arkasına gitti” demiş.

        İyi de kim bunlar?

        Yok mu isimleri, adları, makamları, mevkileri!

        Vermiyorlar, veremiyorlar?

        Hala korkuyorlar mı?

        Zannetmiyorum.

        İsim vermiyorlar çünkü suçlu duruma düşmekten korkuyorlar.

        Biliyorlar ki, yargı arkalarında olmayacak.

        Talat Bulut vakası bu yüzden önemliydi.

        Yargı en azından bir dava açmış olsa, kadınlara bir cesaret gelecekti.

        Ama aksi olunca kadınlar artık iyice susmak zorunda kalacak.

        Çünkü konuştukları anda mağdur değil suçlu haline getirecekler kadınları.

        “Bana iftira atanlara dava açacağım” diyenlerle karşı karşıya kalacaklar bir anda.

        ***

        İzlemeden eyleme

        Dün dedim ya, “Trump’a müteşekkirim” diye.

        Çok haklıymışım.

        3 yıldır bir araya gelmeyen bir grup vardı.

        Avrupa Birliği ile ilgili yapılması gereken reformları izlemekle görevli “Reform İzleme Grubu” diye çeşitli bakanlıklardan oluşan bir grup.

        Bu grubun üyesi bakanlar 3 yılı aşkın süredir bir araya gelmiyordu.

        Grup dağılmıştı çünkü AB hedefi diye bir hedef kalmamıştı.

        Dün bir araya geldiler.

        Üstelik de “izlemenin” ötesine geçmişler, “Eylem Grubu” olmuşlar.

        Bu bana göre son yılların en önemli gelişmesidir.

        Türkiye açısından çok umut vericidir.

        ***

        Fikir ayrılığı

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, medyanın kendisine karşı tavrını anlatırken “Muhtar bile olamaz” manşetini örnek vermiş yine.

        Doğru, o gün öyle bir manşet atılmıştı.

        Ama o manşeti atan gazetenin orta sayfasında yazıyordum o dönem.

        Gazetenin de en çok okunan iki yazarından biriydim.

        Ve aynı gün benim köşemde “5 yıl içinde Türkiye’ye başbakan olacak birini bugün hapse attılar” diye yazıyordum.

        ***

        Yönetim ne verdi cebinden!

        Nihat Kahveci ile Beşiktaş Başkanı ya da Kulübü arasındaki sert tartışmayı izliyorum bir süredir.

        Kahveci’nin Beşiktaş’ta forma giydiği dönemden kalan bir alacağı var.

        Kulüpten bunu istiyor.

        Yönetim ödemeye yanaşmıyor.

        Kahveci de en sonunda yargıya gidiyor alacağını tahsil için.

        Ve Beşiktaş yönetimi Kahveci’yi “hain” ilan ediyor.

        Niye?

        Çünkü alacağını istiyor.

        Böyle zırvalık görmedim.

        Kahveci profesyonel bir futbolcu.

        Hayatını futboldan kazanıyor.

        Bu adamın bir kulüpten parasını istemesinden daha doğal ne olabilir.

        Yönetim diyormuş ki, “Beşiktaşlısın fedakarlık yap”

        Fedakarlık dedikleri birkaç milyon avro.

        Anlamadım!

        Niye yapsın ki!

        Adam profesyonel futbolcu.

        Merak ederim mesela, yönetim kurulundaki “amatör” arkadaşlar Beşiktaş için kaç lira fedakarlık yaptılar.

        Mesela Fikret Orman cebinden karşılıksız kaç lira verdi kulübe de profesyonel futbolcudan bu düzeyde bir fedakarlık bekliyor.

        ***

        Bollywood değil Hollywood

        TRT’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye karşıtı politikalarına tepki olarak western klasiklerini yayınlamaktan vazgeçtiğini hepiniz duydunuz.

        Ben de dün bununla ilgili bir şeyler yazdım.

        Ancak TRT anladığım kadarıyla “Eski Amerika”ya tepkili.

        Çünkü western klasiklerini yayınlamaktan vazgeçen TRT’nin açıklanan yayın akışında görünen filmler şöyle:

        29 Ağuston Çarşamba saat 20:00: Karayip Korsanları-Gizemli Denizlerde

        31 Ağustos Cuma saat 20:00: Kung Fu Panda (ABD yapımı animasyon)

        31 Ağustos Cuma 21:50: Son Samuray (Tom Cruise)

        01 Eylül Cumartesi saat 11:25: Kung Fu Panda (Tekrar)

        02 Eylül Pazar saat 03:45: Transformers- Yenilenlerin İntikamı

        03 Eylül Pazartesi saat 02:30: Transformers- Ayın Karanlık Yüzü

        04 Eylül Salı saat 03:30: Transformers-Kayıp Çağ

        Görüldüğü kadarıyla TRT’nin gücü westernlere yetiyor.

        Ya da bu filmleri Amerikan’dan saymıyorlar.

        ***

        Ne iş!

        Adnan Oktar’ın yanındaki garip yaratıklar “işsiz” olduklarını, çalışmadıklarını söylemişler.

        Medyamız da buna şaşırmış.

        Allah aşkına ne demelerini bekliyordunuz.

        Yaptıkları işi açıklamalarını mı?

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Umut herkesin ekmeği olduğu zaman.

        Diğer Yazılar