Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Adnan Oktar denilen şahıs ve etrafındaki müritler. Son derece ağır suçlamalarla dolu davayı, Türk basının zaaflarını kullanarak son derece başarılı bir biçimde sulandırıyorlar.

        Bazı köşe yazarlarına yollanan mektupların yayınlanmasını sağlayarak, bazı gazetecilerin meseleleri ciddiye almadan görsel meseleler üzerinden zirzopluk yapmasından medet umarak son derece karanlık ve uluslararası bağlantılı örgütlerini zararsız gibi gösterme, meseleyi sulandırarak gündemden düşürme ve davayı hafifletme amacındalar.

        Köşe yazarı dostlarımız, bu gruptan gelen mektupları, savunmaları yayınlayarak bu örgüte bilerek veya bilmeyerek destek verdiklerini bilsinler.

        Sevgili Ertuğrul Özkök de farkından olmadan bu karanlık grubun ekmeğine başka bir yönden yağ sürmüş.

        Meseleyi magazinleştirerek, sanki ortada basit bir “Kedicik meselesi” varmış gibi yazarak bu örgütün karanlıkta kalmış yüzünü değil de, bol makyajlı estetikli yüzünü öne çıkarmış.

        Dış bağlantıları, istihbarat örgütleri ve kimi odaklarla yakın bağlantıları nedeniyle bu tür “Psikolojik operasyon” işlerini iyi bilen Oktar’ın bundan çok memnun olduğunu söyleyebilirim.

        ***

        Sayı değil gelir artmalı

        Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy ile Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa ve Gaziantep’i gezerken bir yandan da turizmde önümüzdeki ay açıklanacak “Master plan” ile ilgili sohbet ettik.

        Bakan Ersoy’un en büyük hedefi gelen turist sayısını arttırmaktan öte, gelen turistlerin kişi başı harcamasını arttırmak.

        “50 milyon turisti hedeflediğimizi söylüyoruz. Hedefi turist sayısı olarak koymayı doğru bulmuyorum. Geliri hedef koymalıyız. Mesela ilk etapta 50 milyon turist, 50 milyar dolar gelir dememiz lazım” diyor.

        Bakan Ersoy’a sonuna kadar katılıyorum.

        Yıllardır bu köşede yazdığım da bu.

        Zaten rakamlar Bakan’ı doğrular nitelikte.

        KİŞİ BAŞI HARCAMA DİPTE

        Mesela 2010 yılında 33 milyon turist gelmiş Türkiye’ye, 25 milyar dolar turizm geliri elde etmişiz. Turist başına harcama 757 dolar.

        2014 yılında Türkiye’ye gelen her turist ortalama 828 dolar bırakırken, 2017 yılında bu sayı 681 dolara düşmüş.

        Bu yıl turizmde misafir sayısında patlama yapmamıza rağmen kişi başı bırakılan para 636 dolar ile dibe vuruyor.

        Bakan Ersoy, turisti otelden dışarı çıkarmak gerektiğine inanıyor.

        Kültür ve gastronomi turizmine geçmemiz gerektiğini düşünüyor.

        Bu amaçla Ekim ayının ilk haftasında açıklayacağı bir plan var.

        YAPMAYANIN ARAZİSİ ALINACAK

        Buna göre Türkiye’de 6 havaalanını merkeze alan bölgesel turizm merkezleri oluşturacaktı. Gezimiz sırasında bu sayıyı 7’ye yükseltme kararı alındı.

        Bakan Ersoy’un bir diğer derdi tahsisler.

        “Adam tahsisli araziyi almış ve 20 yıldır çivi çakmamış. Yatırım yapmamış ama yeri elinde tutuyor. Her seferinde gelip uzatma alıyor. Artık bu uzatmaları yapmayacağız. Tesis yapmayanın elinden araziyi alıp, yapacak olana tahsis edeceğiz” diyor.

        Turizmin nitelikli eleman sorununa çözüm için Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol hazırlamışlar:

        TURİZM KOLEJLERİ

        “Turizmde üniversite eğitimi alanların büyük bölümü bu sektörde çalışmıyor. Oysa liseden başlayanların büyük bölümünün hedefi turizmci olmak. Bu yüzden bu okullara ağırlık vereceğiz. Turizm Kolejleri açacağız. Bunların eğitim dönemi de farklı olacak. Yazın okuyacaklar, kışın tatil yapacaklar. Turizm sezonu okul dönemi olacak. Bu öğrencilerin üniversitelerin turizm ve otelcilik bölümlerine geçişini de kolaylaştırmak için çalışıyoruz. Her Turizm Koleji’nin birlikte çalışacağı oteller olacak. Bu otellerde öğrenciler için 3’lü odalar şeklinde yatakhaneler olacak ve bu çocuklar 14 yaşından itibaren bir yandan da otellerden maaş almaya başlayacaklar. Bu nitelikli eleman sorununu çözmeye yönelik hamlemiz. Bilgili, görgülü turizm elemanları yetiştirmek istiyoruz”

        BU ÜLKEDE KAYNAK ÇOK

        Gezdiğimiz bir arkeolojik kazıda kazı başkanı inanılmaz bir işi yıllık 70 bin TL bütçe ile yaptığını söyleyince Bakan Ersoy, “Seneye bütçen 1 milyon” diye söz verdi anında.

        Biz de sorduk “Hemen söz verdiniz. Bu parayı bulmak kolay mı?”

        Ersoy’un yanıtı şöyle oldu: “Bu ülkede kaynak sıkıntısı yok. Öylesine zengin bir ülkeyiz ki ama kaynağı doğru yere yönlendirme konusunda hatalar yapılıyor bazen. İş doğru olsun para bulunur.”

        Bakan Ersoy kendi deneyimlerini bakanlığa aktarmaya çalışıyor:

        “Otellerimizde bir dönüşüm yapmak istedik. Para harcama potansiyeli olan, lüks tüketime dönük müşteriler için. İlk Maxroyal’i öyle başlattık. Ki hayal ettiğimin yüzde 60’ını yapabildim korkudan. Baktık oldu, ikinci Maxroyal’de tüm hayallerimi hayata geçirdim. O da tuttu. Şimdi ilkinde yapmadığım yüzde 40’ı da yapıyorum. Aynısını burada yapacağız. Çıtayı yukarı taşıyacağız. Bir günde, bir sezonda olacak şey değil ama başlamamız lazım.”

        YENİ SİSTEM ANLAŞILMAMIŞ

        Bakanla birlikte geçirdiğimiz geziden izlenimim ise şu: Türkiye henüz başkanlık sisteminin ne olduğunu ve başkanlık sistemindeki bakanların nasıl çalışacağını anlamış değil. Hala gittiğimiz her yerde il başkanları, milletvekilleri, partililer, büyük bir kalabalık var.

        Oysa yeni sistemin bakanları eski siyasi bakanlar değil. Amerikan sistemi gibi düşünürsek yeni bakanlar “Secretary.” Siyasi değiller, icracılar.

        Benim görüşüm bu siyasi ilgi bakanların hızını kesmekten başka bir işe yaramaz.

        ***

        Müşteri velinimettir

        İki gündür sosyal medyada THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı’ya yönelik tepkiler var.

        Bir THY uçağında yolcuya koltuğunun arızalı olduğu söyleniyor.

        Yolcu başka koltuğa geçiyor.

        Ardından uçağa Yönetim Kurulu Başkanı geliyor ve boşaltılan yere o oturuyor.

        Yolcu, “Bana niye yalan söylediniz, ‘Yönetim Kurulu Başkanı gelecek’ diye rica etseniz yine yerimi verirdim” diyor.

        Küçük bir tartışma yaşanıyor.

        Bir görevli yolcuya “Şov yapma” diyor. Birisi de bunu görüntüleyip sosyal medyadan duyuruyor.

        Basit bir olay. Tatsız bir hal alıyor.

        İlker Aycı’yı bürokrasideki eski görevlerinden bu yana tanırım.

        Muhtemelen yolcuyu kaldırma talimatı ondan gelmemiştir. Ama yalakalık dünyasında biri böyle bir şey yapmıştır.

        Ancak yine de bu saçmalığı düzeltebilirdi Aycı.

        “Hanımefendi kusura bakmayın. Öyle olduğunu bilmiyordum. Lütfen yerinize geçin, ben burada otururum” diyerek konuyu şahane bir şekilde kapatabilirdi.

        Ya da “Hanımefendi o koltuk gerçekten arızalı. Oraya bir yolcumuzu oturtamayız ama ben ev sahibi sayılırım. O yüzden ben oraya oturacağım fakat dilerseniz siz geçin oturun” da diyebilirdi.

        Bu kadar kolaydı aslında.

        NOT: THY Halkla İlişkiler bölümünün beni aramasına falan gerek yok.

        ***

        ABD için Meksika neyse, bizim için Suriye o: Ucuz işgücü

        Birkaç gündür gezdiğimiz bölge, Suriye ile sınır komşusu olan ve Suriyeli mülteci ya da misafir sorununu en ağır biçimde yaşayan kentler.

        Tüm bu illerde kent nüfusunun bazen 4’te biri, bazen de yarısına yaklaşan miktarda Suriyeli yaşıyor, barınıyor.

        İlginçtir, özellikle Urfa’daki Suriyelilerin yarattığı bir güvenlik sorunu yok.

        Son derece yasalara saygılı bir biçimde kente intibak etmeye çalışıyorlar.

        Bazıları kent içinde oluşturdukları gettolarda yaşıyor, bazıları ise çadır kentlerde yaşıyor ama çalışmak için kente gelip gidiyorlar.

        Urfa’da 2 milyona yakın yerel nüfusun yanı sıra 500 bini aşkın Suriyeli var.

        Bunların bir bölümü Arap, bir bölümü Kürt kökenli Suriyeliler.

        Bunlar Urfa’da da birbirlerinden ayrışmış vaziyetteler.

        Kürt kökenli Suriyeliler Barzani yanlısı oldukları için, PKK’dan kaçıp Türkiye’ye gelmişler.

        En önemli sorunları eğitim.

        Konuştuğum pek çok işadamı Suriyelilerin geri dönmesini istemiyor. “Çalışkan ve sorunsuz bir işgücü kaynağı. Bizim yerli halkın yapmak istemediği her işi yapıyorlar. Çok çalışkanlar” diyor.

        Bir başkası “Toprakta çalışacak adam bulamıyorduk. Bizim vatandaşlarımız zor işleri yapmıyor. Tembeliz. Ama Suriyeliler aynı işi seve seve, çok daha ucuza yapıyorlar. Bizim vatandaşlara günde 100 TL versen yapmadığı işi Suriyeliler 60 TL’ye yapıyor. Ailece çalışıyorlar ve ellerine iyi para geçiyor. Eğer dönerlerse yemin ederim ektiğimiz ekin tarlada kalır” diye anlatıyor.

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Sistemi değiştirmenin kolay, kafaları değiştirmenin zor olduğunu unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar