Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Herifin biri, evinde beslediği papağanın boğazına sarılmış, hayvancağızı öldürecek.

        Yetmemiş, rezil bunu bir de yayınlamış.

        Haliyle ortalık karıştı.

        Hükümet düzeyinde tepkiler, eleştiriler...

        Ben size bir sır vereyim mi?

        Hepsi hikaye.

        Memlekette insanın değeri kalmamış, kuşa mı değer verilecek zannediyorsunuz.

        Manyak herif önce gözaltına alınmış, sonra serbest bırakılmış, sonra yeniden gözaltına alınmış.

        Ardından da akıl hastanesine yollanmış.

        Geç bile kalınmış.

        Benim hikaye demem ise başka nedenden.

        Yahu daha beş altı gün önce göz göre göre tren “kazası!” yaşandı.

        9 vatandaşımız öldü.

        Ona tepki göstermeye korkanlar, papağana eziyete en sertinden tepki gösteriyorlar.

        Burada asıl mesele ne, bu manyakların televizyonlarda boy göstermesi.

        Yıllardır “reality şov” adı altında grup grup hasta ruhlu insan ekranlarda boy gösteriyor.

        Bunların manyaklıkları “beceri” diye bize sunuluyor.

        Bir ara evlilik programları vardı.

        Canerler, Sinemler, kaynana bilmem kimler!

        Anormal anormal tipler evlerimize sokuldular.

        Ne kadar manyaklıksa o kadar rating.

        Ne kadar ratingse o kadar para.

        Bu programlara katılanların kimi katil oldu, kimi seks işçisine dönüştü.

        Kafasında şişe kıran mı ararsın, her yerde olay çıkaran mı!

        Bu hasta adamlar ve kadınlar şöhret oldular bir gecede ama bu şöhret bir işlerine yaramadığı gibi virüsgibi sardı içlerini.

        Ünlü kalabilmek için olmadık manyaklığı, olmadık şaklabanlığı yapmaya başladılar.

        Acun macun demeyin.

        Herkes çanak tuttu bunlara.

        Yapan suçlu da izleyen suçsuz mu!

        Bunların her türlü abukluğunu haber diye gözümüze sokan masum mu!

        Terbiyesizlik marifet diye gözümüze sokuldu çoğunda.

        Evine misafirliğe gittiği kişiye hakaret yağdırmak normalmiş gibi gösterildi ekranda.

        Bir kahvenin kırk yıl hatırı varken, yemek yediği sofraya sövenler doldurdu ekranı.

        Evlilik programları, seks pazarına dönüştü.

        Sonra manyağın biri papağan boğazladı diye ayaktayız hep beraber.

        O papağanı hep birlikte boğazladık bu manyakları şöhret yaparak.

        Ve şimdi şaşırmış gibi yapıyoruz.

        Kızgınlığımız aslında farkında olduğumuz suç ortaklığımızdan.

        ***

        Dangalaklar ve dangalak Facebook

        Serdar Turgut dostumuz, bir süreden beri yazılarının Facebook üzerinden paylaşımının engellenmesindenşikayetçi.

        Bunu da “Hükümet yanlısı yazılar yazmasına” bağlıyor.

        “Ben AK Parti’yi ve Cumhurbaşkanı’nı övdüğüm için Facebook bana sansür uyguluyor” diye bir tezi var.

        Kusura bakmasın ama durum pek de öyle değil.

        Benim bir Facebook hesabım yok.

        Yazılarımı sosyal medya üzerinden paylaşan biri zaten değilim.

        Ancak kimi okurlar benim yazılarımı Facebook üzerinden paylaşmak istiyorlar.

        Ve yazılarım Serdar’ınki gibi “Hükümet yanlısı” falan olmadığı halde Facebook tarafından engelleniyor.

        Son olarak tren kazası ile ilgili yazdığım yazı da Facebook tarafından engellendi.

        Ki hükümet yanlısı değil tam aksine eleştirel bir yazıydı.

        Yani Serdar müsterih olsun.

        Engellenen sadece iktidar yanlısı olan yazılar değil.

        Facebook ne halt ettiğini bilmeden, şikayet üzerine her yazıyı engelleyebiliyor.

        Türkiye gibi kamplaşmış bir ülkede de her yazıyı engelletmek isteyen bir dangalak çıkıyor.

        Facebook da onlar kadar dangalak olduğu için engelliyor.

        ***

        Önce soruşturma sonra istifa

        Okurlar arasında enteresankişiler var.

        Tren kazası ile ilgili yazı deyince aklıma geldi de, dertleşeyim dedim.

        Ankara’daki tren kazası sonrasında iki yazı yazdım.

        Bazı okurlar “Niye sorumluları istifaya davet etmedin. Yemedi mi?” diyorlar.

        Sonra da “Bu yazımdan alıntı yaparsan ismimi verme” diye bitiriyorlar.

        Doğru “O istifa etsin, bu istifa etsin” demedim.

        Çünkü sorumlu kim bilmiyordum.

        Ama dediğim bir şey var.

        Medeni ülkelerde soruşturma yapılır diyorum.

        Soruşturma dediğin “kazanın mesulünü” bulmak içindir.

        Önce mesul bulunur, sonra onun istifası istenir.

        Bu arada soruşturmanın sağlıklı yürümesi için de soruşturmayı yürütenlere etki edebilecek makamlarda oturanlar, geçici olarak açığa alınır ya da en azından soruşturmaya etki edebilecekleri yerlerden uzaklaştırılır.

        Sorumlunun kim olduğunu bilmeden, “İstifa etsin” diyecek kadar sorumsuz değilim.

        Zaten desek de tınan olmayacak o da ayrı!

        ***

        İnsana değer verdikçe değerlenirsin

        Önceki akşam Med Yapım’ın 25. kuruluş yıldönümü vardı.

        Ben de Bloomberg HT’deki programımdan sonra katıldım.

        Katılmak zorundaydım.

        Çünkü Med Yapım’ın yaptığı ilk program Teke Tek’ti.

        Sevgili Fatih Aksoy’un Taksim’de Günaydın Apartmanı’nın küçücük bir dairesinde başlattığıMed Yapım öyküsü, 25 yılda uluslararası işler yapan, Netflix’inden, Amerikan TV devlerine kadar sektörün tüm büyükleriyle yakın ilişkiler içinde olan ve onlara danışmanlık veren bir peri masalına dönüştü.

        Ben Med Yapım’la iş ilişkimi yıllar önce noktaladım ama Fatih Aksoy, hayattaki en yakın dostlarımdan ve en güvenilir insanlar sıralamamda iki kişiden biri olarak hayatımdan hiç çıkmadı.

        Geceye katıldığımda gözlerime inanamadım.

        Televizyon dünyasının yaşı 80 ila 7 arasında değişen tüm fertleri oradaydı.

        En azından 2000 kişi.

        Bunun tek nedeni vardı.

        Fatih Aksoy’un insan odaklı yaklaşımı.

        İşinde ilkeli ve gerektiği kadar sert.

        Ama herkese sahip çıkan, tüm çevresini ve çalışanlarını bir aile gibi gören tavrından ötürü onca insan işini gücünü bırakıp o geceye koşmuştu.

        Çaycısından, genel müdürüne kadar Aksoy’la yolu kesişen herkes oradaydı.

        İnsana değer veren bir insan olmanın önemini gösterdi Aksoy.

        ***

        Postacı mıyım acaba?

        Bazı değerli okurlar...

        Dün bu köşenin tepesindeki logoya baktım.

        Gördüğüm kadarıyla tepemde “PTT” ya da “Yurtiçi Kargo” falan yazmıyor.

        Yazmıyor ama her nedense bazı okurlar beni postacı ya da kurye zannediyor.

        Her gün bir sürü “Bu mailimi Murat Bardakçı’ya iletir misiniz?”

        “Bu postamı Serdar Turgut’a gösterir misiniz?”

        “Şu sorumu Murat Üstad’a sorup yanıtını bana yollar mısınız?” diyen mail alıyorum.

        Arkadaşlar, bu dostlarım okurları ile böyle bir ilişki kurma niyetinde olsalardı zaten köşelerinde bir mail adresi verirlerdi.

        Kusura bakmayın ama ben ne ulağım ne postacı.

        Bu maillerinizin hiçbirini ne Murat’a ne Serdar’a iletebilirim.

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        İnsanları mutlu etmeyen ideolojilerin beş para etmediğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar