Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Esad’ın devrilmesi için başlayan ve bizim de aralarında bulunduğumuz yedi düvelin Esad karşıtı cephede yer aldığı “Suriye İç Savaşı’nın bizim açımızdan en rahatsız edici sonucu, ABD’nin güney sınırımıza yerleşmesi ve buradaki PKK’lı terör unsurlarının adını SDG ya da YPG diye değiştirip dibimizde bir terör devletinin temelini atmasıydı.

        Türkiye haklı olarak buna karşı çıkıyor, tepki gösteriyor, ABD’nin terör örgütü ile yaptığı işbirliğini sona erdirmesini istiyorduk.

        Ve Türkiye olarak başından beri tekrarladığımız bir cümle vardı: "Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıdır."

        10 gün kadar önce hiç beklenmedik bir şey oldu.

        Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı bir telefon görüşmesi ile “İkna” oldu ve PKK ile işbirliğine son vererek askerlerini bölgeden çekme kararı aldı.

        Kararı almakla kalmadı, hızla çekmeye de başladı.

        Türkiye’de pekçok kişi PKK’nın “Piç gibi ortada kalması” olarak yorumladığı bu gelişmeye çok sevindi.

        Şimdi ne olacak acaba diye beklenirken, ani bir gelişme ile Suriye Ordusu, yani Esad’a bağlı kuvvetler, ABD’nin çekildiği bölgeye geldiler ve bizim açımızdan da kritik olan Münbiç’e Suriye bayrağını çektiler.

        Ve şimdi Türkiye buna da tepki gösteriyor.

        İyi de, ne bekliyorduk ki!

        Bizim istediğimiz Suriye’nin toprak bütünlüğü değil miydi?

        Şu anda bu toprak bütünlüğünü tesis edecek olan Suriye merkezi hükümeti yani beğensek de beğenmesek de Esad rejimi değil mi?

        Taraftarı olduğumuz Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması için Suriye’nin kuzeyine kim bayrak çekecekti?

        Japonya mı yoksa Etiyopya mı?

        ***

        Çekincemiz ne olabilir

        Trump’ın Erdoğan ile yaptığı görüşmeden bir süre önce bazı ABD’li senatörlerin gelip Esad’la görüştüğü iddia ediliyordu.

        Dünya’nın “Bir süre daha Esad’la gidilebilir” konusunda uzlaştığı da zaten uzun süredir resmileştirilmemiş olan resmi görüş olarak fısıldanıyor.

        Ve şu sıralarda bir yandan da Suriye’nin yeni Anayasası, Suriye dışında hazırlanıyor.

        Türkiye muhtemelen ABD ile Suriye arasında bir uzlaşmaya varıldığını, bu uzlaşmaya Rusya’nın da katkısı olduğunu ve bu uzlaşma sonucunda Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesine, aynı Irak’ta olduğu gibi bir otonomi verilmesi olasılığından tedirgin.

        Bölgede PKK’lı olmayan Kürtler aslında çoğunlukta.

        Ama silahlı ve organize tek örgüt PKK olduğu için, bu özerk bölgede PKK’nın yönetimi ele geçirmesi olasılığı Türkiye’yi haklı bir biçimde tedirgin ediyor. Muhtemelen öfkemiz bu oldu bitti olasılığına.

        ***

        Katli vacip yasal bir öneri midir!

        İlahiyatçı Profesör Mustafa Öztürk’ün dini bilgisini yorumlayacak, değerlendirecek bir birikime sahip değilim.

        Programlarda, öncesinde, sonrasında yaptığımız sohbetlerde kendisini hep “Düşünen” bir din alimi olarak algıladım.

        Şimdilerde bazı “İslamcıların” hedefinde.

        İş öyle bir noktaya geldi ki, gizliden gizleye falan değil açık açık “Katli vaciptir” diyorlar bu aydın din adamı için.

        Türkiye’nin geldiği, getirildiği nokta bu işte.

        İş öyle bir hale geldi ki, Prof. Öztürk Türkiye’yi terketmeyi düşünme noktasına kadar geldi.

        Dünya’nın en önemli, en saygın üniversitelerinin Mustafa Öztürk’e kapı açmaya hazır olduğunu biliyorum.

        O ise ülkesini terk etmemekte direniyor. Direnecek belli ki!

        İşin acayibi, Öztürk’e açık açık ölüm tehditleri savuran adı sanı belli sözde din adamlarına, Türk yargısının hiçbir işlem yapmaması.

        Türk yargısı “Katli vaciptir” cümlesini “Tehdit” saymıyor.

        Muhtemelen “Düşünce özgürlüğü” sınıfına sokuyordur. Görülen o ki, Türkiye’nin “Yeni düşünce özgürlüğü” algısı biraz farklı.

        ***

        Ganyan bülteni

        Prof. Öztürk’ün katlini vacip gören ve isteyen kafaların Öztürk’ten sonra kimleri sıraya sokacağını düşündüm.

        Öztürk’ü takip eden isimler muhtemelen şöyle olacaktır:

        Favori: Mustafa İslamoğlu

        Plase: Caner Taslaman

        Sürpriz: Mehmet Okuyan

        ***

        Bayhan’ı dolduran kötü niyetliler

        Geçtiğimiz günlerde Med Yapım’ın 25. Yıl davetinden söz ederken “8 yaşından 80 yaşına kadar tüm sektör oradaydı” diye yazdım.

        Yazmaz olaydım.

        Türkiye’nin efsane televizyoncularından, neredeyse tüm televizyonlarda başarıyla genel müdürlük yapmış sevgili dostum Faruk Bayhan, bazı kötü niyetlilerin diline düşmüş.

        Bayhan’ı kıskandıklarından emin olduğum bu arkadaşlar o gün bugündür, “Fatih 80’lik diyerek seni kasetti” diyerek Bayhan’ı “Rahatsız” ediyorlarmış.

        Sevgili Bayhan bu kötü niyetli kıskanç tiplere kulak asma.

        Kast ettiğim sen değilsin.

        Kim olduğunu söyleyecek kadar terbiyesiz değilim.

        Yeşilçam efsanelerine aleni saygısızlık yapamam.

        ***

        Bu ülkeyi seviyorum

        Memleketten umudu kesmeye başladığım anda bir olay oluyor ve umutlarım yeniden canlanıyor.

        Son olayım Van’dan.

        Bir yavru köpek Sıhke Gölü'nde yiyecek ararken, buz kırılınca suya düşüyor ve buzların arasında sıkışıp kalıyor.

        Ahali polise haber veriyor ve gelen polis ekibinden memur Burak Ökten, donmuş göle girerek yüzüyor ve köpeğin hayatını kurtarıyor.

        Sonrasında da köpeğe sahiplenip adını da “Buz” koyuyor.

        Bu haber de benim bu ülke için umutlu kalmama neden oluyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        "Umudumuzu kaybetmek için değil, umutlanmak için neden aradığımız zaman."

        Diğer Yazılar