Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kenevirin yeniden gündemimize girmesiyle birlikte, ne denli faydalı bir bitki ve olağanüstü geniş bir kullanım alanına sahip olduğu konusunda da bilgileniyor ya da bilgilerimizi tazeliyoruz.

        Kenevir bitkisinin on binlerce kullanımı arasında biri var ki, Türkiye’nin yeni hedefleri ile de çok örtüşüyor.

        Otomotiv endüstrisi...

        Şaka gibi gelebilir ama kenevirden üretilecek otomobiller, Türkiye’nin özellikle yerli otomobil üretimi arayışında, çok önemli bir kaldıraç ve dışa bağımlılıktan kurtarıcı önemli bir unsur haline gelebilir.

        Bunu “bir fikirden” yola çıkarak söylemiyorum.

        İddiamın arkasında neredeyse 80 yıl önce yaşanmış bir gerçeklik var.

        1930’lu yılların sonunda, “seri üretim otomobilin” mucidi, dahi mühendis Henry Ford otomobil üretiminde yeni arayışlar içerisindeydi.

        Hem Amerikan çelik endüstrisine bağımlılığını azaltmak hem de büyük buhran sonrası büyük yokluk içindeki Amerikan çiftçilerine yeni alanlar yaratabilmek amacıyla “kenevir kaportalı” bir otomobil üretmek için işe girişti.

        Ve 1937 yılında ilk “Hemp Car”ı üretti.

        Hemp Car, yani Kenevir otomobil o güne dek yapılmış ilk kompozit gövdeli otomobildi.

        Bitkisel plastik olarak tanımlanan bir malzemeden yapılmıştı.

        Kenevir elyaflarının reçine ile kaplanıp sıkıştırılması ile elde edilmiş bir materyaldi ve bugünün “karbon kompozit” materyallerine benzer bir üründü.

        Çelikten 10 kat daha dayanıklı, esnek ve yenilenebilir bir malzemeydi.

        Dahası yakıt olarak da kenevirden üretilmiş biyo yakıt kullanacak bir motora sahipti.

        Prototipler üretildi.

        Tanıtımlar yapıldı.

        Ancak Ford’un karşısına daha önce değindiğim Rockefeller-Dupont-Hearst lobisi çıktı.

        Kenevir ekimi yasaklandı.

        Ford’un hem çevreyi hem çiftçileri kurtaracak girişimi engellendi.

        Cumhurbaşkanı’nın kenevirin önemini vurgulayan açıklaması ile bugün bir fırsatla karşı karşıya olabiliriz.

        Nasıl ki, Türkiye Anadol’da cam elyafı kompozit bir gövde ürettiyse, ondan çok daha kullanışlı ve sağlam bir malzeme olan kenevir kompozit ile yerli otomobili yapabiliriz.

        Çok daha ucuz, çok daha hafif, milli ve yerli bir otomobile sahip olabiliriz.

        Üstelik elektrikli olacağı söylenen otomobilin gövdesinin bu malzeme ile üretilmesi, elektrikten kaynaklanabilecek olası riskleri de azaltacaktır.

        En azından denemekte, düşünmekte fayda var.

        REKLAM

        ***

        Nemli bir beyinin hezeyanları

        Kendinizi şuursuz ve hatta deli sınıfına soktunuz mu, zırvalamak, hakaret etmek, abuk sabuk konuşmak, ülkenin değerlerine saldırmak olağan ve sıradan bir hale gelmenin ötesinde müktesep hakka dönüşüyor.

        Bunlardan biri ve hatta en birincisi Boğaziçi sahilinde lokanta işleten bir zat.

        Boğaz kenarında lokanta kasasında oturmaktan mı bilinmez, nemlenmiş beyinli bu kişi fırsatını buldukça Cumhuriyete, kurucusuna ve Türkiye’nin emperyalizme karşı övünç kaynağı Kurtuluş Savaşımıza sövmekten kendi alamıyor.

        Bu kez yine Kurtuluş Savaşı’na “palavra” yakıştırması yaptı.

        Yapmakla kalmadı, Türkiye’de gençlere tarihimizdeki başarıların değil, sadece Atatürk’ün zaferlerinin öğretildiğini söyledi.

        Gerçek bir okula gitti mi bilmiyorum ama adam gibi bir öğretim görmüş olsaydı böyle bir durum olmadığını öğrenirdi.

        Çok şükür hepimiz Osmanlı tarihinin övünç sayfalarını da fazlasıyla öğrendik.

        Halil İnalcık Hoca Osmanlı üzerine en saygın bilim adamı olarak Cumhuriyet okullarında yetişti.

        İlber Ortaylı’sından, Murat Bardakçı’sına, genç kuşaktan Erhan Afyoncu’suna kadar daha onlarca tarihçi Osmanlı’yı Cumhuriyet döneminde öğrenip öğrettiler, yücelttiler.

        Bu nemli beyinli zat kendi cehaletini ve öğrenme eksiğini Cumhuriyet’e yıkmasın.

        Ama kabul edelim ki, Cumhuriyet’in bir eksiği var.

        Osmanlı’yı öğretti ama kendini öğretemedi, anlatamadı.

        Eğer anlatabilseydi, bu nemli beyinli ve benzerleri bugün böyle ulu orta saçmalayacak durumda olmazdı.

        Kısacası bu halde olmazdık...

        REKLAM

        ***

        Ya 15 Temmuz deseydi

        Kurtuluş Savaşı’na söven bu ve benzeri zevata karşı sessiz kalarak onay verenler...

        Bu gibilere hakkında ağızlarından eleştirel tek kelime çıkarmayanlar...

        Bu zırvalara yanıt vermeyenler...

        Sizlere bir sorum var.

        Bu gibiler aynı şeyleri 15 Temmuz’da sokağa dökülenler için söyleseydi...

        15 Temmuz’daki halk direnişi için “uyduruk direniş” deseydi yine sessiz kalacak mıydınız?

        Yine “Delidir ne dese yeridir” diyecek miydiniz!

        REKLAM

        ***

        Ticaret mi?

        Yılmaz Özdil derleme bir Atatürk kitabı yazdı.

        Kitap hayli yüksek bir satış rakamına erişti.

        Şimdi aynı kitabın “lüks baskısını” ve “lüks ciltlisini” özel üretim olarak sınırlı sayıda piyasaya verecekler.

        1881 adet kitap tanesi 2500 TL’den satılacakmış.

        Kıyamet kopuyor.

        Geniş bir kesim Yılmaz Özdil’i Atatürk ticareti yapmakla suçluyor.

        Yılmaz Özdil’le yıldızı barışık biri olmamakla beraber, böylesine bir şeye tenezzül edeceğini zannetmiyorum.

        Yapılan işte de bir anormallik göremiyorum.

        Bugün Türkiye’de de Dünya’da pek çok kitabın böyle baskıları yapılıyor.

        Benzetmek çok doğru değil elbette ama mesela Kutsal Kitapların da çok özel baskıları yapılıyor ve binlerce dolara satılıyor.

        Bu kitapları basıp, binlerce dolara satanlara “Din ticareti yapıyor” diyemeyenlerin Yılmaz Özdil’e Atatürk ticareti yapıyor demesini çok da makul bulmuyorum.

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Akıllanmak için başın taçlanmasını beklemediğimiz zaman!

        Diğer Yazılar