Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Radyo Televizyon Üst Kurulu dün toplandı ve bir üyesinin, Faruk Bildirici’nin üyeliğinin düşürülmesi için oylama yaptı.

        Muhalefet partilerinin temsilcileri RTÜK’te azınlıkta olduğu için oylama umulan ve amaçlanan sonucu verdi.

        RTÜK’te daha önce olmamış bir şey oldu ve Faruk Bildirici’nin RTÜK üyeliği düştü.

        Birkaç gündür burada Faruk Bildirici’nin RTÜK Başkanı’na yönelik ithamlarını dile getirdiğimi biliyorsunuz.

        Bildirici, RTÜK Başkanı’nın yasaya aykırı bir biçimde 2 yerden maaş, bir başka yerden de “Hakkı huzur” aldığını iddia ediyordu.

        Ben de bunu yazdım.

        Yanıt görevden alma oldu.

        Parlamentonun seçtiği birini, üst kurul üyelerinin bir bölümü görevden aldı.

        İlginç.

        Fatih Portakal’ın da dediği gibi, “RTÜK Parlamentonun da üzerinde” imiş meğer.

        Bunu gördük.

        Dün Faruk Bildirici’ye bir mail yolladım.

        Benim yazdıklarım yüzünden görevden alınmış olabileceğini ve bundan duyduğum üzüntüyü dile getirdim.

        Yanıtı şöyle oldu:

        “Zaten bir süredir hazırlık yapıyorlardı. Sabah’taki o haber organizasyonun parçasıydı. Bekliyordum, senin yazı olmasa da olacaktı. Kendini suçlama lütfen.

        Aksine desteğin çok kıymetli.

        Çok teşekkürler, sevgiler.

        Faruk”

        Üzücü olan Bildirici’nin görevden alınması değil.

        O büyük bir hata ama beni asıl dertlendiren Türkiye’de artık hiçbir kurumun “Hesap vermek” istememesi.

        Hiçbir kurumun yasalara uygun hareket etmek zorunda olduğunu kabullenememesi.

        “Güç bende ise yasadan bana ne anlayışı” devletlerin sistemini çürütür.

        Sistemi olmayan devletler ise çöker.

        Hem de öyle bir çöker ki altında kimin kalacağını bilemezsiniz!

        NOT: Bildirici’nin bana yanıtındaki samimi üslup bu yazışmanın 10 küsur yıl aynı çatı altında çalışmış iki meslektaş arasındaki samimiyetten kaynaklanan bir üslup. Yanlış anlaşılmasın.

        *

        Bir iyi bir kötü haber

        ABD Başkanı’nın azil sürecinin başlatılmış olması Türkiye’de bazılarında belirli bir “panik havası” yaratmış olabilir.

        ABD’yi Başkan’dan ve damadından ibaret zanneder ve devletlerarası ilişkiyi başkanla kurulan ilişki düzeyine indirirseniz böyle zannedip paniğe kapılmanız normal karşılanabilir.

        Ancak kendilerine bir iyi bir kötü haber vereyim.

        Önce iyi haber.

        Bakmayın dünkü oylamanın sonucuna, Trump’ın azledilmesi pek mümkün görünmüyor. Sürecin başlamış olması sürecin tamamlanabileceği anlamına gelmiyor.

        Daha uzunca bir süre ve dolambaçlı bir yol var. Nihayetinde Senato’ya gidecek ve üçte iki oy oranı gerekecek.

        Bu biraz zor bulunacak bir oran.

        Bana sorarsanız Trump, Demokratlarla oyun oynuyor ve bu süreçten kârlı çıkacak.

        Muhtemelen de önümüzdeki yılın sonbaharında yapılacak seçimlerde tarihi bir farkla kazanma ihtimali çok yüksek.

        Gelelim kötü habere.

        Gelişmeler Trump’ı partisine ve partisinin Kongre’deki grubuna daha bağımlı hale getirdi.

        Bu nedenle partisi ile ters düşecek adımlar atma konusunda daha dikkatli olacak, partinin genel politikalarına daha bağımlı davranacaktır.

        Şu anda ABD kongresinde Türkiye aleyhine esmekte olan rüzgarlar göz önüne alınırsa, Trump’ın önümüzdeki bir yıl boyunca Türkiye’ye çok fazla yakın davranması, Erdoğan’dan övgüyle söz etmesi, Türkiye’ye zor zamanlarda kalkan olması biraz daha zor, hatta neredeyse imkansız hale gelecektir.

        *

        İnsan kaynakları 4.0

        Bir zamanlar Türk basının amiral gemisi idi.

        Artık değil.

        Başka birine mi devretti görevi?

        Hayır.

        Artık amiral gemisi diye bir şey yok.

        Çünkü artık basın yok.

        Olmayan basının ne amiral gemisi olur, olmayan geminin amirali de olmaz zaten.

        Bir zamanların amiral gemisi, o zamanlar gemiyi amiral gemisi yapan isimleri şimdi işten çıkarıyor.

        Medyada olur böyle şeyler. Alışığız.

        Defalarca kovulduk hepimiz.

        Ama her şeyin bir adabı, bir zarafeti vardır.

        Ya da vardı eskiden.

        Medyada işten çıkarılacak kişi yazı işleri kadrosundan biri ise genel yayın yönetmeni ya da yardımcısı tarafından çağrılır, nezaketle hizmetlerine teşekkür edilir, görevine son verildiği anlatılır, öpüşüp, koklaşılır ve ayrılık öyle gerçekleşirdi.

        En azından eskiden personel müdürü ya da muhasebe müdürü sonradan moda olan isimle insan kaynakları müdürü çağırır ve işten çıkarma öyle yapılırdı.

        Eski amiral gemisi öyle yapmamış.

        Evlerine posta ile kovulduklarını bildiren yazılar yollamış.

        20 yılını, 30 yılını o gazeteye vermiş insanlara.

        Yakında buna da şükrederiz.

        Bir dahaki kovulmalar emoji ile yapılacak.

        İlk emoji patrondan “Alın kellesini” emojisi.

        İkinci emoji insan kaynaklarından “Güle güle anca gidersin” emojisi.

        Son emoji ise yayın yönetmeninden “Ne yapayım, beni ipleyen yok kusura bakma” emojisi.

        Buna modern bir isim bulunur elbet.

        Mesela “İK 4.0” gibi.

        *

        Bu hiç değil

        Dün “Balık ekmek tekneleri geri gelsin” dedim.

        Bazıları yanlış anlamış.

        Benim geri istediğim bilemedin 7-8 metrelik balıkçı teknelerinde yapılan balık ekmekler.

        Otantik olan, orijinal olan o.

        Denetlenen, tertemiz balıkçı motorları içinde pişirilen balık ekmekler.

        Street food denilen şahane beslenme biçiminin İstanbul’daki köklü örnekleri.

        Yoksa deniz üzerine “Sıçılmış” gibi duran şu fotoğraftaki çirkinlikten, zevksizlikten, rezaletten bahsetmiyorum.

        Bunları kim kaldırdıysa ya da kaldıracaksa eline sağlık.

        Bu çirkinliğin ne denizde ne karada yeri yok.

        İstanbul bu değil.

        Bu rezaleti oraya koyanlar da bilsinler ki, başka İstanbul yok.

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Güzellikten korkmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar