Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2020’nin kötü geçeceğini biliyorduk ama bunlar hesapta yoktu.

        Önce deprem, ardından çığ felaketi.

        Dün de az kala bir uçak faciası yaşanıyordu. Sabiha Gökçen’de bir uçak üçe bölündü pistten çıkarak. Uçaktaki 183 kişiden 3’ü hayatını kaybetti.

        Allah korudu.

        Hani derler ya “Teker teker gelen belaya razıyım” diye.

        Bunlar peş peşe, grup halinde geliyorlar.

        Bu durum beni biraz geçmişe sürükledi.

        1992’ye.

        Yasakları kalkan Süleyman Demirel, ilk girdiği seçimlerden partisi Doğru Yol’u 1. çıkarmış ve 2. sıradaki SHP ile birlikte koalisyon hükümetini kurarak 1980 darbesinden 11 yıl sonra Kasım 1991’de yeniden Başbakanlık koltuğuna oturmuş.

        Ve 1992 yılı Başbakan Demirel’e peş peşe facialarla “Hoşgeldin” diyor.

        1. İlk felaket haberi 2 Ocak günü Hakkari Yüksekova’dan geliyor. Çığ düşmesi sonucu 20 vatandaşımız yaşamını yitiriyor.

        2. 1 Şubat günü bu kez duyulmamış, görülmemiş bir çığ faciası yaşanıyor. Şırnak’ın Gömeç Köyündeki askeri birliğimizin üzerine çığ düşüyor. Terörle mücadele için orada bulunan 91 askerimiz çığ altında şehit düşüyor. Küçücük Gömeç köyünde de 60 kişi Çığ altında kalarak yaşamını yitiriyor. Bir köy ve bir askeri birlik birlikte yok oluyor. Toplam 151 can gidiyor.

        3. Altı gün sonra 7 Şubat’ta Beytüşşebap’ta bir çığ düşüyor. 32 vatandaşımızın canını altına alıyor. Aynı gün bölgedeki başka çığ felaketlerinde 22 kişi daha ölüyor.

        4. Ertesi gün, Şubat’ın 8’inde yine Beytüşşebap’ta yine çığ ve bu kez 16 ölüm.

        5. Cüce Şubat dev felaketlerle devam ediyor. 25 Şubat’ta bu kez Van’ın Gevaş ilçesinde çığ var. 14 yurttaşımızın canını alıyor.

        6. Oh be Şubat bitti derken Mart beteriyle geliyor. 3 Mart günü Zonguldak Kozlu’daki taş kömürü ocağında grizu patlıyor. 263 madencimizin bir bölümü yanarak an veriyor, bir bölümü göçük altında kalarak ölümü bekliyor. Bu faciada hayatlarını kaybeden madencilerimizin cenazelerinin sonuncusu ancak 5 yıl sonra toprağın altından çıkarılabiliyor.

        7. Ve 1992 yılı son darbeyi 13 Mart’ta Erzincan’da vuruyor. Akşam saat 19.18’de Erzincan 6.6 büyüklüğünde bir depremle sarsılıyor. 653 can alıyor.

        O günlerde “muhalif mahfillerde” konuşulan ise şu: “Demirel uğursuzluk getirdi.”

        Öyle uğura uğursuzluğa pek inanmam.

        Ama bazı yıllar gerçekten kötü gelir.

        İnşallah 2020, 1992 gibi olmaz.

        Bu kadarda kalır.

        *

        Bakan hesabı mı bakkal hesabı mı?

        Çalışma Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Türkiye’deki asgari ücreti beğenmiş olmalı ki, “Satın alma gücü açısından Avrupa’daki asgari ücretleri geride bıraktı” demiş.

        Doğru olabilir mi?

        Almanya’da asgari ücret 1557 avro.

        Fransa’da 1521 avro.

        Artık tam da Avrupalı olmayan İngiltere’de ise 1524 avro.

        Peki bizde ne kadar?

        Yaklaşık 355 Avro.

        Yani Avrupa’daki asgari ücretlerin yaklaşık dörtte biri.

        Demek ki bizim satın alma gücümüz Avrupalıların 4 katı.

        Mesela Avrupa’da, diyelim ki Fransa’da asgari ücretli bir vatandaş atıyorum FİAT Egea satın almak istedi.

        Otomobilin fiyatı yaklaşık 11900 avro.

        Asgari ücretli bu Fransız hemen hemen 8 aylık maaşı ile bir otomobil sahibi olabiliyor.

        Aynı otomobili asgari ücretli bir Türk işçisi ise yaklaşık 40 ayda satın alabiliyor.

        Sayın Bakan “Asgari ücretlinin otomobil neyine, ekmek yesin” derse o zaman haklı çıkar mı?

        Fransa’da Paris’te ekmeğin kilo fiyatı 2.5 avro. Yani 16.5 TL.

        İstanbul’da ise bir kilo ekmek 6 TL.

        Bir Parisli asgari ücretle 608 kg ekmek alabilirken, bizim asgari ücretli yaklaşık 400 kg ekmek alabiliyor.

        Yani soğan ekmekte bile bizim durumumuz daha iyi sayılmaz.

        Tek avantajımızın pek de sağlıklı bir besin sayılmayan ekmekten daha az yiyecek olmamız.

        *

        Ne istiyoruz biri söylesin lütfen

        Suriye politikamız ile ilgili benim kafam bir hayli karışık.

        Açıkçası ne istemediğimizi biliyorum:

        1. Esad’ın ülkenin tamamında yeniden hakimiyet kurmasını istemiyoruz.

        2. Ama Suriye’nin bölünmesini de istemiyoruz.

        3. Sınırımızda Suriye’den kopmuş bir otonom Kürt bölgesi ya da devleti istemiyoruz.

        4. Ama Esad’ın buraya hakim olmasını da istemiyoruz.

        5. Sınırımızdaki İdlib’de İslamcı terörist grupların yer almasını istemiyoruz. Ve bunları terörist olarak tanıyoruz.

        6. Ama Esad’ın İdlib’i kontrol etmesini de istemiyoruz.

        Buralar net!

        Eskiden Suriye’de İhvan’ın iktidara gelmesini istiyorduk ama artık onun olmayacağını da biliyoruz.

        Ancak net olarak anlayamadığım şu:

        “Peki Biz Suriye’de ne istiyoruz?”

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Ne olduğunu bilmediğimiz duaya amin demediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar