Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Corona ile ilgili en ilginç veri setlerinden biri İzlanda’dan geldi.

        364 bin nüfuslu ücra ada ülkesi 25 Mart itibarıyla 12 bin 615 corona testi yapmış durumda.

        Sayı yüksek görünmeyebilir ama oran hayli yüksek. Nüfusun yüzde 3,4’ü.

        Bu test oranını ABD’de yakalamak için 10 milyon kişiyi test etmek gerek.

        Bu açıdan bakıldığı zaman İzlanda’nın yaptığının önemi anlaşılıyor.

        Bu testler sonucunda İzlanda’da coronanın 802 kişiye bulaştığı ortaya çıkmış.

        802 test pozitif sonuç vermiş.

        Ve sıkı durun, bu 802 kişinin yarısı hiçbir hastalık belirtisi göstermiyor.

        Ne öksürüyor ne ateşi çıkmış ne boğazı ağrıyor ne de nefes darlığı çekiyor.

        Virüs taşıyorlar ama hiçbir belirtileri yok.

        Hiçbir belirti göstermedikleri için de işe gidiyorlar, markete gidiyorlar, çarşıya pazara gidiyorlar, arkadaşlarına gidiyorlar.

        Ve bulaştırıyorlar.

        Bu virüsün en tehlikeli yanı da bu zaten.

        Asemptom taşıyıcılar vasıtasıyla yayılması.

        Hiçbir belirti göstermeyen, deyim yerindeyse hastalanmayan hastalarla toplum içinde dolaşması.

        Çok fazla sayıda testin önemi de burada başlıyor.

        Belirti gösteren hastaların değil, belirtisi olmayan hastaların tanımlanması çok daha önemli, çok daha acil bir iş gibi görünüyor.

        Önemli olan hastalananları tespit etmek değil.

        Onlar zaten kendilerini gösteriyorlar.

        Elzem olan kendini göstermeyen hastaların tespiti.

        Onlar virüsü yayıyorlar.

        *

        Namazın VIP’i olur mu?

        Dün Beştepe’deki camide VIP cuma namazı fikri kimden çıktı, kim organize etti, katılacaklar listesini kim belirledi bilmiyorum.

        Ancak bu fikrin sahibinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dostu olmadığından eminim.

        Tüm “Millete” cuma namazı yasaklanmışken, vatandaş camilerden içeri haklı olarak sokulmuyorken, belirlenmiş özel bir liste ile tek bir camide namaz kılınması pek de akıllıca bir iş gibi durmuyor.

        Mesela bunu başka bir iktidar yapsa idi, acaba AK Parti ne derdi diye düşünün bir.

        Hele hele bir de bu namazın görüntülerinin yayınlanması.

        Yapılan yanlışın üzerine tüy dikti.

        Haftaya cuma, namaz kılmak isteyenler cami kapılarını kırsa onlara ne diyecekler çok merak ederim!

        *

        Doğa zorla yaptırır

        Bilime ve bilgiye saygınız olmadığı zaman yaptığınız ilk iş doğa ile itişmektir.

        En basitinden başlar her şey.

        Mesela dere yatağına ev yaparsınız.

        Kendi kafanıza göre hiçbir hesap kitap yapmadan önüne yaptığınız duvarın, yana açtığınız daracık kanalın sizi kurtaracağını zannedersiniz.

        Bir yağmur yağar, bir sel gelir.

        Eviniz yıkılır. Aileniz boğulur.

        Deprem riski olan bölgede yaşıyorsunuzdur ya da yönetiyorsunuzdur. Üç kuruşluk rant için imar planları ile oynarsınız, plan yaparken depremi göz ardı edersiniz, bina ruhsatı verirken mühendisliği önemsemezseniz, mühim olan ne kadar para bırakacağıdır.

        Yaparsınız binayı. Büyük de para kazanırsınız kendi ölçünüzde.

        Deprem gelir, bina yıkılır altında kalırsınız. Parayı yiyemeden. Ölürsünüz. Öldürürsünüz!

        Bunca deneyime rağmen anlamamışsanız doğa ile itişilmeyeceğini ve kendinizi sizi doğa ile barıştıracak bilimden üstün görüyorsanız her gün kaybedersiniz.

        Bazen bir selde.

        Bazen bir depremde.

        Bazen bir virüste.

        Doğa ile karşı karşıya geldiğiniz her yerde.

        Çünkü doğa ne makam tanır...

        Ne mevki tanır.

        Ne seçim sonucu tanır.

        Ne de medya tanır.

        Doğa doğruyu sonunda buldurur.

        Zorla da olsa.

        Çok pahalıya da olsa.

        Çok can pahasına da olsa.

        Ya baştan barışık olursunuz doğa ile.

        Ya da eninde sonunda.

        Diyeceğim o ki, gerekeni sonunda yapacaksınız ve yapmak zorunda kalacaksanız.

        Baştan yapın.

        Direnmeyin.

        Yazık bu insanlara.

        *

        Nasıl anlamadık!

        Dün Sağlık Bakanı topu Beştepe’ye attı sahneden çekilirken.

        Cumhurbaşkanı da birkaç saat sonra çıkıp önlemleri anlattı.

        “Evden çıkmayın”a devam.

        Şehirlerarası yolculuklar valilik iznine bağlandı.

        Ama hangileri anlamadık.

        Otobüsle olanlar mı, uçakla olanlar mı, otomobille olanlar mı, yürüyerek olanlar mı, hepsi mi?

        İzin kimden, nasıl alınacak o da belli değil!

        Kamu çalışanlarına “dönüşümlü” çalışma getirildi.

        Kimler nasıl dönüşecek şimdilik belli değil.

        Toplu taşıma araçlarında sıkışık oturulmayacakmış?

        Nasıl uygulanacak belli değil.

        Bunları eleştiri diye söylemiyorum.

        Sadece merak ediyorum.

        Sadece ben değil herkes merak ediyor.

        Evi İstanbul’da işi Kocaeli’nde, Kırklareli’nde, Bursa’da olan ne yapacak mesela!

        Metrobüs geldi içerde 40 kişi olduğunu nasıl sayacağım da binmeyeceğim, bineni kim durduracak, şoförlere bir de odun mu vereceksiniz mesela!

        Bu önlemlerle kaç gün idare etmeyi planlıyorsunuz?

        Bir hafta, 10 gün?

        Mesela!

        *

        Demokrat önlem

        İlginç bir gelişme.

        Her şeyi höt zötle yaptıran devletimiz, söz konusu karantina ve virüs önlemleri olunca “gönüllülük” esasını benimsedi.

        Demokrat olunması gereken yerde olamıyoruz, olunmaması gereken yerde ise fazlası ile oluyoruz.

        Yer çekimi kanunu meclis kararıyla değiştirmek gibi bir durum aslında.

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Şarkıcılara değil sağlık personeline teşekkür ettiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar