Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye dünden beri açıklanan hasta sayısı ile açıklanan vefat sayısı arasındaki “sabitlenmiş” korelasyonu konuşuyor.

        Öyle anlaşılıyor ki bu oran ilk günden beri hiç değişmemiş.

        21 gram filminden mi esinlenilmiş bilmiyorum ama hep 0,21.

        Hal böyle olunca açıklamalara olan inanç zayıflıyor haliyle.

        Benim gibi benzer hasta sayısına sahip ülkelere oranla çok daha düşük olan mortaliteyi “genç nüfusa” bağlayarak olumlu düşünmeye çalışanlar dahi bu duruma şaşırıyor.

        Tam bu durumu kafamda tartarken Türkiye’nin önemli hastanelerinden birinde, corona ile mücadelede en ön safta savaşan hastanelerden birinde görevli bir doktordan çok ciddi bir mesaj geldi.

        Sözünü ettiğim doktor çok kıymetli bir isim.

        Daha önce başhekimlik görevlerinde bulunmuş, bir dönem Ak Partili bir Sağlık Bakanı’nın danışmanlığını yapmış birisi.

        Mesajını aynen paylaşıyorum:

        “Çok yoğun hastanedeyim.

        3 haftadır 7 gün hastanedeyim. Çok yoruldum. Hepimiz çok yoğun ve çok yorgunuz.

        Bazı yoğun bakım servislerinde de aşırı yoğunluk söz konusu maalesef.

        Bizim hastanede kendi yoğun bakım ünitemiz tam kapasite Covid 19 hastalarıyla dolu olduğundan Nöroloji Yoğun Bakım ve Palyatif Bakım da Covid Yoğun Bakım’a çevrildi.

        Ancak servisler tamamen bu hastalarla dolu ve klinik bulgu gösteren hastaların dörtte biri yoğun bakıma geliyor.

        İstanbul genelinde mikro ölçekte çalışmak gerekiyor Covid 19 dışındaki yoğun bakım hastaları da ayrıca ne oluyor bilinmiyor.

        Bakan Bey Türkiye geneli yoğun bakım doluluk oranlarını veriyor. Ancak asıl mesele İstanbul. Hastalar yoğunluklu olarak, yarıdan fazlası ile İstanbul’da.

        İstanbul genelinde özellikle Avrupa yakasında sıkıntı olduğunu biliyorum. Servislerde solunum sorunu olup minimal solunum desteği entubasyon aşamasına gelmeden ara bakım servisleri gerekli.

        Hasta odalarında CPR sonrası yoğun bakıma alınan ek yandaş hastalığı bulunan hastalar maalesef kaybedilebiliyor.

        Yoğun bakımda hastaların ventilatör tedavileri çok özen ve aşırı dikkat gerektiriyor. Hastaları solunum cihazına bağlamak otomatik pilota bağlamak değildir.

        Ayrıca hâlâ hastaların klinik ve radyolojik olarak tanı konan ancak laboratuvar (test) tanısı almamış hastaların olası şüpheli Covid 19 tanıları iptal edilerek doğal ölüm bulaşıcı hastalık tanısı girilmektedir. Bunu da dikkate almak gerekir”

        NOT: Doktorumuzun adını kendi isteği doğrultusunda paylaşmıyorum.

        1 hasta 3 hasta olur

        Bu da bir okur hanımefendinin babasıyla yaşadıklarını anlattığı bir öykü.

        Adı, adresi, telefonu her şeyi mevcut.

        Umreden dönen babası ile yaşadıklarını ve kendi durumunu anlatıyor.

        Bakın ne diyor:

        “Fatih Bey, yazılarınızı okuyorum ve çabanıza katkı olarak başımızdan geçen bir olayı aktarmak istiyorum.

        Babam son gelen umrecilerdendi.

        Babamın uçağından birkaç saat sora gelen uçakların yolcularını karantinaya aldılar. Aralarında ne fark vardı bilmiyorum ama biraz daha erken indiği için olsa gerek babamları evlerine gönderdiler.

        Babam umreden dönüp, doğrudan eve gönderildikten birkaç gün sonra ateşlendi.

        Hemen 184’ü arayıp durumu hakkında bilgi verdi ve hastaneye gitmek istediğini söyledi.

        Ambulans geldi ve babamı Eyüp Devlet Hastanesi’ne gönderdiler.

        Hastanede akciğer filmi çekildi ve kan tahlilleri yapıldı.

        İlgili doktor corona testi yapmaya gerek olmadığını, babamın hiçbir şeyi bulunmadığını söyleyerek babamı eve gönderdi.

        Babamın hiçbir şeyi olmadığını söyledikleri için abim gidip babamı aldı ve evine bıraktı.

        Aynı gün ilerleyen saatlerde annemin ateşi yükseldi.

        Hastaneye gitti ve corona pozitif teşhisi kondu.

        Muhtemelen anneme babamdan geçmişti yani.

        Bunu öğrenince babam yeniden 112’yi arayıp hastaneye gitmek istedi. Yine gelip babamı hastaneye götürdüler.

        3 gün sonra vefat etti.

        Annem ise halen yoğun bakımda.

        İyiye gittiği söyleniyor.

        Bu arada babamı hastaneden alan abim de hastaneye gidip durumu anlattı ve test olmak istedi. Bir hafta boyunca test yaptıramadı.

        Sonunda özel bir hastanede teste yaptırmayı başardı.

        Abim de pozitif ancak durumu iyi. Hastaneye yatmasına gerek olmadan hastalığı atlatacak gibi.

        Bunları size anlatmamın nedeni ise hiçbir şeyin televizyonda anlatılanlar gibi olmadığını söylemek.

        Öyle çok hata öyle çok ihmal ve çaresizlik var ki!

        İlk ihmal umre dönüşü babamı karantinaya almamak.

        Bu bütün ailenin sağlığına mal oldu.

        Ve bir hasta yerine 3 hasta ile uğraşıyor sağlık sistemi.

        Bunları bilin istedim.

        Saygılarımla.

        A.K.E”

        Müteahhit TOBB

        TOBB’dan bir ses seda çıkmıyor yazdıklarıma.

        Bir yandan Yassıada’daki inşaat projesiyle, diğer yandan Zeytinburnu sahil yolundaki dev konut inşaatı projesiyle çok meşgul olduklarından olsa gerek.

        TOBB’un işi gücü bırakıp müteahhitliğe ve gayrımenkul geliştirme işine girdiği bir ülkede, ne beklersiniz ki!

        Faili meçhul bir olay

        Türkiye Covid 19’u bıraktı bambaşka bir önemli meselenin peşine düştü.

        “Kim osurdu.”

        Pazar akşamından beri gülüyorum.

        Gözlerimden yaşlar geliyor, katılıyorum arada.

        Veyis Ateş’in pazar akşamları Teke Tek Bilim’den sonra benim “kıllı bıyıklı ekip” dediğim ve pek çoğu benim de arkadaşım olan konuklarıyla yaptığı program sırasında mikrofonlara ilginç bir ses yansıdı.

        Ve hemen ardından sosyal medyada “Kim osurdu” geyiği başladı.

        O kadar fırlamaca yorumlar, tweetler atıldı ki, katıla katıla güldüm, şimdi bile gülüyorum.

        Herkes failin peşinde.

        Ancak bulunamıyor bir türlü.

        Meşhur laftır asansörde iki kişi varsa biri osurursa kimin osurduğunu herkes bilir.

        Yok eğer bir kişiden fazla varsa sadece bir kişi kesin olarak bilir.

        Bizdeki durum da bu anlaşılan.

        Yayın sonrası Veyis Ateş’e mesaj attım.

        “Veyis meraktan çatlayacağım, kim osurdu söyle?” diye.

        “Abi vallahi bilmiyorum” diye yanıt geldi.

        Diğerlerine sormaya ise utandım.

        Birine sorsam “FETÖ'cüler yaptı” der.

        Diğeri anket yapıp bulmaya çalışır.

        Bir başkası top sesine benziyordu diyerek namlu çapından topu bulmak ister.

        O yüzden en iyi çocukluğumuzdan kalan bir tekerleme ile faili bulmak.

        Hani şu “Kim osurdu, bit osurdu...” diye başlayan tekerleme.

        Çocuk tacizine de af

        Sevgili okurlar, infaz yasası adı altında bir af yasası daha meclisten geçti.

        Gazeteciler ve düşünce suçluları dışında herkese af geldi.

        Allah kabul eder inşallah.

        Ama pek zannetmiyorum.

        Epey bir kul hakkı yendiği aşikar.

        Şimdi bu infaz yasasının Anayasa Mahkemesi tarafından genişletilmesini de bekleyebiliriz.

        Hayırlısı ile.

        Ama konu burada bitmiyor.

        Şimdi yeni bir düzenleme daha gizlice hazırlanıyor ve af kapsamına sokulmaya çalışılıyor.

        2016’da yapılmaya çalışılan ancak tepkiler üzerine yapılamayan bir düzenleme şimdi fırsat bu fırsat TBMM’ye gelecek.

        Çocuk tacizcilerine de af geliyor.

        Şaka yapmıyorum.

        Bazı sözde istisnalar koyuyorlar:

        1. Mağdurun şikayeti yoksa

        2. Suçun işlendiği tarihte fail başkası ile evli değilse

        3. Taraflar 10 Nisan 2020’den önce evlenmişlerse

        4. Suçun işlendiği tarihte mağdur 14 yaşına girmişse

        5. Mağdur ile fail arasında 15 yaştan fazla fark yoksa

        Çocuk tecavüzcüleri ve tacizcileri de affedilecek.

        Bunu vicdanı sızlayan bir vekilin sızdırdığını da peşin peşin söyleyeyim.

        Belki bir başka vicdan sahibi bunu durdurur diye.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Memleketin en önemli meselesi bir osuruk olmadığı zaman demek isterdim ama diyemiyorum çünkü çok gülüyorum.

        Diğer Yazılar