Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’de garip bir yarış başladı.

        Bu yarış önce gizliden gizliye yapılıyordu.

        Sızdırılan bazı videolardan falan öğreniyorduk yarışın ne aşamada olduğunu.

        Son zamanlarda aleniyet kesbetmeye başladı.

        Önce kerli ferli profesörler, adının önünde kalabalık unvanlar taşıyan birtakım adamlar televizyon ekranında genç kız demeye dilimin varmayacağı yaştaki çocuklarla ilgili cinsel fantezilerini sıralamaya başladılar.

        “Rezillik bayrağı artık daha yükseğe dikilemez” derken bu kez de bir siyasi parti lideri çıkıp henüz buluğa ermiş kızların cinsel olgunluğundan dem vurmaya başladı.

        Açıkçası artık bırakın çoluk çocuğu sokağa çıkarmak, kendim sokağa çıkmaya korkar oldum.

        Bu kafa ile bunlar yakında bana bile sulanırlar.

        AK Parti'den önce hep CHP mi vardı!

        18 yılı bulan AK Parti iktidarı, toplumun zaten çok da güçlü olmayan siyasi hafızasını iyiden iyiye zayıflatmış görünüyor.

        Genç nüfusa sahip milletin önemli bir bölümü, Türkiye’yi AK Parti’den önce uzun yıllar boyunca CHP’nin yönettiğini zannediyor.

        Bunu şuradan anlıyorum.

        AK Partili olduğunu söyleyen genç okurların maillerinden.

        Son olarak birkaç gün önce “Yahu AK Parti’den önce de Türkiye’de ambulans falan vardı, o kadar da değil” diye yazdım.

        Çünkü Türkiye’de AK Parti’den önce hastane falan olmadığını, milletin büyücülere gittiğini düşünen, AK Parti’den önce evlerde buzdolabı değil teldolap, çamaşır makinası değil leğen, toprak yollarda otomobil değil at arabası ile dolaştığımıza inanan bir grup var.

        Bu inançtaki gençler ambulans yazıma kızdılar.

        Yazıma “İlle CHP’yi aklayacaksın” tepkisi gösterdi büyük bölümü.

        Bunlar ya tek merkezden yönlendirildikleri için böyle söylediler, ki buna inanmak istemem, ya da buna inandırıldıkları için.

        Yani AK Parti’den önce Türkiye’yi hep CHP’nin yönettiğine.

        Bakın çocuklar, CHP isimli parti bu ülkeyi 1950’den beri yönetmiyor.

        1970’lerin ortasında ve 1978 yılında iki kez kısa bir süre, 1990’ların başında yine kısa bir süre, son olarak da 1995 yılında 4 ay kadar koalisyon ortağı olarak yönetimde oldu ama bir CHP Genel Başkanı’nın Başbakanlık yaptığı son tarih 1978 yılıdır.

        Muhtemelen sizin anne babanızın yeni doğduğu yıllar.

        Türkiye’de yaşı 50’nin altında olanlar muhtemelen CHP’li bir Başbakan’ı hatırlamazlar bile.

        Yaşı 42’nin altında olanlar ise CHP’li bir Başbakan’la asla yaşamadılar bu ülkede.

        Türkiye 1950’den beri merkez sağ tarafından yönetildi.

        Bunun dışında kalan üç beş senede de ise merkez sağ ya tek başına iktidar ya da koalisyon ortağı idi.

        Anlayacağınız o ambulansları Türkiye’ye CHP getirmedi ki, ben CHP’yi savunmuş olayım.

        Genç kardeşlerim,

        Siyasi görüşlerinize büyük saygım var.

        Ama lütfen siyasi tarihimizi okuyun.

        Kim ne yapmış, kim ne yapmamış görün.

        Çok da zor değil.

        Gazete arşivlerine gidin demiyorum.

        Onlarca kitap okuyun demiyorum, ki okursanız çok çok iyi olur ama okumayı sevmediğinizi de anlıyorum.

        Tek yapmanız gereken elinizden düşürmediğiniz ve ona buna salladığınız cep telefonlarınızdaki Google’a “Türkiye’nin koalisyonlar tarihi” ya da “Türkiye’de iktidarlar” yazın.

        Ha bu arada eliniz değmişken buzdolabı, çamaşır makinesi ne zaman yapıldı Türkiye’de onu da arayabilirsiniz.

        Ama sonra hayal kırıklığına uğramak yok.

        Tamam mı!

        Okullar

        Dün okulları yazdım.

        Bir dokun bin ah dinle.

        Gidilmeyen okulda verilmeyen yemeğin parasını isteyen mi ararsın, çalışmayan servis ücretini toplamaya çalışan mı!

        Binlerce veliyi ve öğrenciyi mağdur ettikten sonra kapanıp bu kez de üniversite açma izni alan mı!

        Öğretmenlerin durumu da ayrı.

        Öğrencilerden alınan ücreti iade etmediği gibi devletten kısa çalışma ödeneği alan ve kalan bölümün de yarısını ödeyip, öğrenciden gelen parayı cebe atıp öğretmenleri mağdur eden okul sayısı hiç de azımsanacak gibi değil.

        Tek tük iyi örnekler de yok değil.

        Mesela Işık Okulları.

        Eğitime kesintisiz olarak online devam ediyorlarmış.

        Spor dersleri dahil.

        Öğrencilerden alınan yemek paralarını geçen ay iade etmişler.

        Ek faaliyetlerin ücretleri de iade edilmiş.

        Servis meselesinin okulla ilişkisi olmamasına rağmen servis şirketiyle velileri bir araya getirip anlaşmalarını sağlamışlar.

        Öğretmen olan bir okurum ise “Adı son zamanlarda sıkça geçen bir tarikatın okullarından birinde öğretmenlik yapıyorum. Bir fikri yakınlığım olduğundan değil, orayı iyi bulduğumdan ve nispeten daha iyi bir ücret aldığımdan. Sizin de söylediğiniz gibi okul yönetimi devletten kısa çalışma ödeneği aldı ve maaşımızın yarısı devlet tarafından ödendi. Okul yönetimi ise geri kalan paranın yarısını ödemek zorunda idi. Ancak bizi mağdur etmemek için tamamını ödediler. Tarikatları falan sevmezsiniz bilirim. Ben de hiçbir tarikatla cemaatle ilişkide olan biri değilim ama bu davranışlarını da takdir ettim” demiş.

        Okullarda yaşanan sorunlarla ilgili Milli Eğitim Bakanlığı’nın sessizliğini ise anlamakta zorlanıyorum doğrusu.

        Arda'nın adının önünde "Türkiye" yazmıyor!

        TRT’yi 19 Mayıs’ı Cumhuriyet Bayramı yaptığı için eleştirince “Arda’ya niye iki kelime etmedin” demişler.

        Çünkü iki alakasız konu.

        Arda bir kamu kurumu değil.

        Arda halkı doğru bilgilendirmek için vergilerden para almıyor.

        Arda, köklü bir yayın kuruluşunun sorumluluğuna sahip olmak zorunda değil.

        Arda bir futbolcu.

        Tek bir kişi.

        Cahil olabilir.

        Dili sürçebilir.

        İnadına yapıyor olabilir.

        Fark etmez. Önemi de yoktur.

        Arda’nın adının önünde “Türkiye Ardası” yazmaz.

        Arda’nınki kişisel bir ayıptır.

        TRT ise “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”dur.

        İkisini aynı kefeye koymak, en basit tabirle salaklıktır.

        Japon kredisi ile mi yaptınız!

        Beni çok güldürdünüz Allah da sizi güldürsün.

        Yeni açılan şehir hastanemize “Çam ve Sakura” adı verilmiş.

        Duyduğumdan beri gül gül ölüyorum.

        Sakura ne yahu!

        Allah aşkına çıkalım sokağa millete mikrofon uzatalım ve soralım “Sakura nedir biliyor musunuz?” diye.

        Yüz kişiden 5’i bilsin bir daha konuşmamayım hiç.

        Bırakın Anadolu’nun ücra köşelerini falan...

        Hastanenin açıldığı Başakşehir’de sokağa çıkalım ve soralım “Sakura nedir, nasıl bir şeydir diye” bakalım kaç kişi bilecek?

        Vallahi billahi çok gülüyorum.

        Aklıma tek şey geliyor.

        Herhalde biz bu hastaneyi Japon kredisi ile yaptık.

        NOT: Bari biraz faydamız olsun. Sakura, Japonca’da kiraz çiçeği demektir. Japonya’nın ulusal simgelerinden biridir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        En iyi mücadele yönteminin işimizi iyi yapmak olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar