Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yazın Fatih Bey, takmayın

        Basından takip ettim. Erdoğan Toprak size cevaben Kemal Bey'in stratejik hamlelerini, adalet yürüyüşünü falan örnek vermiş.

        Doğrudur, haklıdır.

        Peki o halde Kemal Bey niye kendi aday olmuyor?

        Niye Muharrem İnce oluyor da Kemal Bey kendi aday olmuyor?

        Önümüzdeki seçimde de olmayacak çünkü o da biliyor ki; seçilemeyecek, seçtirilmeyecek.

        Partinin seçim kaybetmesi başka,adayın kaybetmesi başka.

        Kendisi girer kaybederse, “istikamet Ege‘deki yazlık.“ Kendisi girmez kaybederse, devam...

        Olmaz ama; doğru değil.

        Seçilmene engel olan ne ise onunla yüzleşmezsen, kabullenmezsen vebalini bu insanlar öder. Demokrat tavır bu değildir. Demokrat mücadele de bu değildir. Normalde rakibin olacak bir parti ve onun liderinin, ittifakın büyük ortağı olduğun halde seni sollayıp geçmesinin nesi strateji?

        Böyle strateji mi olur! (Tüm anketlerde Akşener önde.)

        Büyük görünen küçük ve etkisiz ortak.

        Eğer, Akşener anketlerde kendisinin ve partisinin bu hızlı yükselişinden cesaret bulur ise Şubat, Mart gibi Kemal Bey'i silkeler atar.

        Gözünün yaşına bile bakmaz.

        CHP, ittifak içindeki konumunu ve büyüklüğünü korumak istiyorsa, en az Akşener kadar etkili ve kararlı (ve cesur) bir genel başkan (ki ben bunun bir hanımefendi olması taraftarıyım) çıkarmalı.

        Güçlenen Akşener ama yıpranan CHP, şu an bir baskın seçim için bulunmaz bir fırsat. Biri çürüyen diğeri henüz olgunlaşmaya başlayan iki elma, kimseyi memnun etmez.

        CHP ye son sözüm şudur:

        Vallahi kendileri bilir. Biz 18 yıldır çekiyoruz. Zaten olan olmuş. Daha fazla ne olabilir ki! Size sırtımızı döneriz öteki tarafa gözümüzü kaparız....

        İşte böyle Fatih Bey...

        Sevgiler, saygılar.

        Not: Gelecek tepkileri boşverin (o küfürü yazmıyorum) her gün yazın bu CHP'yi. Değişecekse eğer CHP tarihi böyle değişsin.

        *

        Suriyelilerin eylemi

        Fatih Abi,

        Bugün Suriyelilerin yaptığı eylemi nerdeyse gözümde bir tutam yaşla izledim. İlerleyen yıllarda çocuklarımıza, yeğenlerimize nasıl bir Türkiye bırakacağımız aşağı-yukarı dün belli oldu.

        Onların, sizin, kısmen bizim gibi bir Türkiye'de yaşayamayacakları artık aşikar.

        Memleketteki işsizlik, enflasyon, adaletsizlik yetmezmiş gibi bir de bunların "cihat" mitingini dinliyoruz.

        Halk, bilhassa gençler zaten çok yorgun ülkenin şartlarından.

        İnanın kendime 3 yıldır bir laptop alamadım. Sadece asgari olarak hayatta kalabiliyoruz. Tüm büyümüz bu.

        Artık sözün bittiği yerdeyiz abi, kimse ülkede kalmak istemiyor. İmkan bulan anında gidecek ülkeden. Böyle bir nesil yetiştirdiler. Sözlerime son verirken Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin, getirdiği demokrasinin, insan haklarının, laikliğin ne kadar bulunmaz bir nimet olduğunu bir nesle yaşayarak öğrettiler. Bizler insan haklarının, özgürlüğün ne kadar önemli olduğunu yaşayarak öğrendik.

        Fatih Abi, unutmayalım ki, bu ülkedeki demokrasi artık meydan veya sokak adından geçtik, sözlükte yabancı bir kelimeden ibarettir.

        Ellerinden öperim.

        *

        Yoğun bakım

        Fatih Bey merhaba,

        Sakarya'da özel bir hastanede bir süredir kanser tedavisi gören anneannemin durumunun kötüleşmesi neticesinde yoğun bakıma alınması gerekti. Fakat ne Sakarya'da ne de çevre illerde (Kocaeli, Bolu, Düzce ve Yalova) boş yoğun bakım yatağının olmadığı belirtildi ve kadın 12 saat boyunca hastanede müşahede altında tutuldu (kalbi bir kez durmasına rağmen). Akabinde sabaha kadar yoğun bakım yatağı bulunamayınca şans eseri tedavi olduğu hastanede yatak boşalması sayesinde hemen yoğun bakıma alındı.

        Asıl sorun şu; biz artık devlet yetkililerinin hiçbir açıklamasına güvenemeyecek miyiz? En kritik konularda bile neden sürekli bize yalan yanlış bilgiler veriliyor? Bu kadarı artık kötülük boyutunu da aşmadı mı? Bu ülkede ne zaman gerçekler konuşulmaya başlanacak?

        Sesimizi duyurursanız çok mutlu oluruz,

        Saygılarımla.

        *

        Hakem nasıl olunur?

        Sayın Fatih Altaylı,

        Size e-mail gönderme sebebim; ülkemizdeki insanı futboldan ve hatta spordan soğutan hakem hataları ve hakemlerle ilgili problemler. Bu durumun nedenini yaşayarak öğrenen biri olarak, size bu e-maili göndermek istedim. Kendine "spor yazarı" diyen birçok insana da aynı şeyleri yazmaya çalıştım ama bir tanesi bile bu konu hakkında bir yazı yazmadı, en ufak bir söz söylemedi. Ekranlarda hakemleri eleştirmek yerine asıl problemin ne olduğunu tabii ki kimse sorgulamadı canım ülkemizde. Umarım bu konuya programlarınızda yer vererek, belki bir şeylerin değişmesini sağlayabilirsiniz.

        Türkiye'deki birçok problemin sebebinin eğitim eksikliği olması gibi, hakemlikteki bu kokuşmuşluğun nedeninin de eğitim eksikliği olduğunu bir arkadaşım ile yaşayarak öğrendik. Yıl 2013, aylardan haziran. Ankara sıcağında okulumuz bitmesine, arkadaşlarımız tatil yapmasına rağmen, biz büyük bir futbol tutkusu ile hakem olmaya karar verdik. Açılan ve sözde son hakemlik kursu olarak belirtilen kursa katılmak üzere Ankara Üniversitesi'ne gittik. Gittiğimizde bizim gibi yaklaşık 250-300 kişiyi bir amfiye doldurdular. Erman Toroğlu'nun zamanında yardımcı hakemliğini yapmış abilerden biri, bizi sözde hakem yapmak üzere eğitmeye başladı. Son derece baştan savma ve adına eğitim denilemeyecek yarı sunum, yarı video karışımı yarım yamalak görseller ile bizlere bazı konular hakkında bilgi verdi. Ayrıca UEFA'nın resmi olarak yayınlamış olduğu futbol oyun kuralları kitapçığını internetten indirip akşamları bakmamızı söyledi. Bu eğitim tam tamına 3 (!) gün sürdü. Biz akşamları arkadaşım ile kitapçığı en ince detaylarına kadar okumaya çalışıp, öğrenebildiğimiz kadar bilgiyi tartışarak kendi çapımızda yorumladık. Bize İngilizce bilenlerin büyük avantajı olduğunu söylediler. Bunun gazıyla iki gün boyunca, sanki bir finale çalışıyor gibi çalışıp hazırlandık (ODTÜ'de okuyoruz o sıralar, biraz(!) İngilizce biliyoruz yani). 3. günün sonunda hakemlik için gerekli sınavın yapılacağını söylediler ve kağıtlar dağıtıldı. 250-300 kişinin olduğu bir amfide sanırım sınavın nasıl yapıldığını, nasıl kontrol edildiğini, insanların nasıl kopya çektiğini söylemeye gerek yok. Hakemliğin geleceği olarak görülen bu insanların, adını dahi bilmediği diğer insanlardan kopya çekmeye çalışacak kadar düşük IQ seviyesinde olması bizi o zaman düşündürmeye başlamıştı. Kurs böylece tamamlandı. Bize iki ay içerisinde spor yeterlilik sınavı için ulaşılacağını söylediler. Biz de akşamları güzelim ODTÜ Kampüsü'nde birlikte koşarak buna da hazırlandık (Tabii arkadaşlarımız halen tatilde). Sanıyoruz ki hakem olacağız. Şuan yıl 2021 neredeyse. Halen aranmayı bekliyoruz(!). Kurstan 3 ay sonra TFF sitesinde bulunan ilgili numaraları arayıp ilgili kişilere ulaşmaya çalıştık, ancak kimseye tabii ki ulaşamadık. Yetmedi, o zamanki İl Hakem Temsilciliği'ne gittik ama yetkili kimseyi bulamadık. Ve biz de umudumuzu kaybettik. Şuan 30 yaşındayız. Benimle o eğitimi alan ve babası, amcası, dayısı, komşusu bazı yerlerde olan bazı insanlar, şuan hakemlik yapıyor. Sınavda olduğu gibi de abilerinden kopya çekmeye devam ederek, Türk futbolunu karanlığa sürüklüyorlar.

        Şimdi size soruyorum, bu şartlar, bu eğitim sistemi, bu sınav şekli ve bu ciddiyet ile çalışan bir kurumdan düzgün hakem çıkmasını beklemek ne kadar makul?

        Belki hakem olmak için artık uygun yaşta değiliz. Ancak yurt dışında eğitimime devam ettiğim şu günlerde belki antrenör olabilirim hala. Ne de olsa jokey olmak için öncesinde at olmak gerekmiyor, değil mi?

        Çok teşekkür ediyorum,

        Saygılarımla.

        TAYFUN DURMAZ

        *

        Diyanet’ten garanti talebi

        Fatih Bey,

        Diyanet İşleri Başkanlığı'na soruyorum.

        Hac ve Umrelerden yıllık 12 milyar dolarlık gelir elde ediliyor.

        Kutsal toprakları yöneten ülkenin, ülkeme, toplumuma yönelik gereksiz ve saçma saldırıları nedeniyle HAC vazifesi emniyetli bir biçimde yapılabilir mi diye korkuyor insan.

        Son boykot ile Türkiye ve Türklük karşıtı süreçlerden sonra o ülkede milletimiz mensuplarına yönelik linç benzeri tatsızlıklar yaşanabilir mi diye çekiniyorum.

        Ayrıca da özellikle Umre sürecinde bizim üzerimizden bir gelir elde etmelerini de istemiyorum, içimden gelmiyor.

        Umre ibadeti de bu süreçte aynı düşünce den dolayı yapılmayabilir mi?

        Müslüman kardeşinin topraklarında yurttaşı Müslüman bir gazeteciyi katledebilen bir ülkede, bir Müslüman olarak güvenlik içinde ibadet edilebileceği kanaatinde değilim.

        Diyanet İşleri Başkanlığı'mızdan bu konu hakkında fetva talep etmekteyim.

        Kendi iş adamlarını binaya tıkıp zorla ne istiyorsa yaptıran bize ne yapmaz?

        Diyanet İşlerimiz aracılığı ile bize, bu millete garanti versinler.

        Diğer Yazılar