Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Prof. Dr. Hasan Önal’ı ağırladım Pazar akşamı Teke Tek’te.

        Oldukça ilgi çekti.

        Hasan Önal ilginç bir hekim.

        Televizyona çıkmaktan hoşlanmayan, pek ortalıkta görünmeyen, kimseyi fazla takmayan, kendini bilime adamış, farklı bir doktor.

        “Ünlü olursam, bilim yapamam. Şöhret gereksiz yüktür” diyen bir bilim insanı.

        Aslında metabolizma, çocuk beslenmesi ve otizmle ilgili çalışmalar yürütüyor.

        Ancak okuyan, takip eden ve düşünen bir bilim insanı olarak Covid-19 konusunda da uluslararası kabul gören bazı çalışmalara imza atmaya başladı.

        Ve elma kabuğunda, kırmızı soğanda ve kaparide bolca bulunan “Quercetin” adlı bir maddenin Covid-19’a karşı koruyucu etkisini ortaya koyan çalışmalar yapıp yayınladı.

        Aslında Hasan Önal’ın çalışması bilimde sıklıkta rastlanan bilginin getirdiği şans olarak da nitelenebilir.

        Çünkü quercetin bilinmeyen bir madde değildi ve farklı yerlerde metabolizma desteği olarak kullanılıyordu.

        Hasan Önal da quercetin'i otizmli çocuklarda bazı rahatsızlıkları karşı kullanmaya başladı.

        Ancak çocukların ailelerinden gelen geri bildirimlerde, yüksek yoğunluğuna sahip quercetin kullanımının çocukları viral hastalıklara karşı da koruduğunu gözlemledi.

        Corona salgını başlangıcında da meslektaşlarının “Hocam salgına karşı metabolizmamızı güçlendirmek için ne önerirsin” sorularına karşı hastane çalışanlarına “quercetin” vermeye başladı.

        REKLAM

        Ancak bilimsel düşünceye sahip olduğu için de düzenli quercetin verdiği sağlık çalışanlarını kayıt altına aldı.

        Aynı hastanede çalışan ama quercetin kullanmayan sağlık çalışanlarını da kontrol grubu olarak kaydetti.

        Birkaç aylık gözlemin sonucunda düzenli quercetin kullanan 71 sağlık çalışanının sadece 1’inde asemptomatik Covid-19’a rastlanırken, kontrol grubundaki 41 sağlık çalışanından 9’u Covid’e yakalandı ve tedavi görmek zorunda kaldı.

        Çalışma gerek denek sayısı, gerekse yöntem olarak tam bir bilimsel çalışma olarak nitelendirilmese de saygın Lancet dergisi ana dergiye koymadan, “ön gösterim” diyebileceğimiz şekilde çalışmayı duyurdu.

        Ve şimdi Oxford’dan Stanford’a kadar pek çok önemli üniversite Prof. Hasan Önal’ın bu çalışmasını temel alan araştırmalar yürütüyor, tabii Önal ile bağlantılı olarak.

        Prof. Önal, quercetin'in kan sulandırıcı özelliğinin post covid sonrası iyileşme dönemini kısalttığını ve endotel olarak adlandırılan damar içi dokuyu da hızla tamir ettiğini de düşünüyor.

        Hasan Önal’ın quercetin'in emilimini kolaylaştırmak için C vitamini ile karıştırdığı formülü Tarım Bakanlığı tarafından da gıda takviyesi olarak onaylandı.

        Hasan Önal şimdi de quercetin'i metabolizmaya daha hızlı sokabilmek için iki şeker molekülü ile birleştireceği izoquercetin için çalışıyor.

        Ancak benim asıl değinmek istediğim bu konu değil.

        Önal’ın Covid tedavisi ile ilgili çok daha önemli bir çalışması var.

        Prof. Önal, Angiotensin 1-7 seviyelerinin ve Angiotensin2 ATR1 ile olan dengesinin Covid’in ağır geçirilmesinde ve mortalitede çok büyük önemi olduğunu, angiotensin 1-7 seviyelerini yükseltip dengeyi sağlayarak hastalığın çok hafif atlatılmasını sağlayabileceğini düşünüyor.

        REKLAM

        Prof. Önal’ın bu çalışmasına Sağlık Bakanlığı’nın çok hızlı biçimde izin vermesi gerek.

        Eğer gerekli izinler bir an önce verilir ve bu çalışma yürütülüp umulan sonuç elde edilirse, artık hayatımızın bir parçası olacağı kesin olan Covid-19’un ilacı Türkiye’de bulunmuş olur.

        Böylece aşıyı Almanya’da bulan iki Türk’ün yanına ilacı Türkiye’de bulan Türk’ü de yazmış oluruz.

        Yeter ki Bakanlık bu çalışmanın önünü açsın.

        Mussolini bile gülerdi

        Mussolini bile gülerdi
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik olarak söylediği “Tek adamcağız” ve “Diktatör, Faşist” nitelemeleri zannederim Kemal Kılıçdaroğlu’nu oldukça sevindirmiş ve muhtemelen “Ben neymişim yahu!” diyerek aynaya hafiften kabararak bakmasını sağlamıştır.

        Geniş bir faşizm tartışması yapmak istemiyorum ama en basit haliyle ilerlemek gerekirse Faşizm’de olmazsa olmazlardan biri “Lider” kavramıdır.

        Oluşturulmaya çalışılan faşist doktrine göre “Devletin başında” bir “Lider” vardır ya da olmalıdır.

        Devleti yöneten ya da devleti yönetmeye talip olan grubun başında bir lider vardır, liderin kararı en yüksektir, lider tartışılmaz bir otoriteye sahiptir.

        Bu liderin kararları, örgüt tarafından desteklenir ve bir propaganda mekanizması ile kabul ettirilir.

        Daha fazla uzatmaya gerek kalmadan, Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili “Faşist ve diktatör” tezi bu ilk cümlede çöküyor.

        Çünkü:

        1. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir otoritesi yok

        2. Kemal Kılıçdaroğlu tartışmasız lider değil

        3. Kemal Kılıçdaroğlu’nu en yüksek karar alma organı değil

        4. Hatta Kemal Kılıçdaroğlu karar alma organı da değil.

        5. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kararları örgüt tarafından kayıtsız şartsız desteklenmiyor

        6. Kemal Kılıçdaroğlu’nun elinde bir propaganda mekanizması yok.

        7. Ona yakın olduğu zannedilen yayın organlarında bile en sert şekilde eleştiriliyor.

        8. Ve belki de en önemlisi Kemal Kılıçdaroğlu Devlet’i yönetmeye talip değil.

        Bu yüzden de Kemal Kılıçdaroğlu’na faşist demek bütün ünlü faşistlerin kemiklerini sızlatacak ve faşizmin kurucu babalarını güldürecek bir yaklaşımdır.

        Sadece Muharrem İnce’nin aylardır parti içinde sürdürdüğü başkaldırı ve parti içinde parti kurma çabalarına karşı alınmayan ve gösterilmeyen tavır bile Kılıçdaroğlu’na yapılan “Faşist” yakıştırmasını boşa düşürür.

        Hele hele bir siyasetçiye hem gayrı milli hem de faşist yakıştırmasını aynı anda yapmak.

        İlginç bir faşizm tanımına sahip olmak demektir.

        Akademik papatya falı: Atıyor, atmıyor

        Akademik papatya falı: Atıyor, atmıyor
        0:00 / 0:00

        Kusura bakmaz iseniz YÖK’e bir kez daha sormak istiyorum.

        Sevgili Yekta Saraç.

        Yurt dışındaki üniversitelerden, salgın nedeniyle sağladığınız Türkiye’deki üniversitelere geçiş imkanını kötüye kullanan ve haksız usulsüz biçimde üniversitelere kayıt yaptıran bir grup “Sahtekar” vardı.

        Siz bunların tespit edildiği ve gerekenin yapılacağını söylemiştiniz.

        Aradan epey zaman geçtikten sonra sordum “Ne oldu” diye.

        Bir yanıt alamadım.

        Bir kez daha soruyorum, “Bu sahtekarlar ne oldu? Atıldılar mı?”

        Yoksa bu sahtekarlar Türkiye’nin dokunulmazları arasında mı?

        Tek kelimelik yanıt yeter.

        Mesaj da olur.

        “Attık” ya da “Atamadık” diye.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Güçlü olmakla mutlu olmak arasındaki tercihi doğru yapabildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar