Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mercedes'in yeni S serisini Türkiye'de ilk kez Habertürk okurları için denedik.

        Benim gibi otomobile meraklı okurlar soruyordu zaman zaman, “Ne o artık otomobil deneme sürüşleri yapmayacak mısın?” diye.

        Ben de bazılarına yanıt veriyordum, “Hem keyfim yok hem de test edecek otomobil yok” diye.

        Millet market zeytin peynir fiyatını tartışırken, biraz lükse yakın bir otomobil satın alan vatandaş otomobilin parasının üç katını vergi diye ödemek zorunda kalırken (Doğru yere harcansa helali hoş olsun da), yeddi emin otoparkları hacizli araçlarla dolup taşarken otomobil test edip, ahkam kesmek çok da hoşuma gidecek bir uğraş olmaktan çıkmıştı.

        Tabii bir de kimilerinin terbiyesizce yaklaşımları da bu düşünceme katkı sunuyordu.

        Mesela bir otomobili deneyip çok beğenince “Ne o firmadan avanta mı aldın!” diyenler çıkıyordu edepsizce.

        Bu tipler, mesela Peugeot 3008’i “şahane” diye nitelememin ardından böyle ithamlarda bulunup, sonra bu otomobil dünyadaki neredeyse tüm ödülleri toplayınca “Abi haklıymışsın. Kusura bakma çamur atmışız” demeyenlerdi.

        Tüm bu nedenlerle bir süredir otomobilleri yazmıyordum.

        Ancak bu hafta geri vites yapıyorum ve yine bir otomobil yazacağım.

        Epey bir zamandır hakkında epey dedikodu yapılan, youtube’da ve türlü internet ortamında viralleri dolaşan, otomobilseverler tarafından Hacı bekler gibi beklenen ve lüks segmentte çıtayı bambaşka bir seviyeye çekeceğine inanılan bir otomobili, yeni Mercedes S Klasse’yi.

        Otomobil yazılarımı takip edenler bilir, Mercedes benim için çok özel bir üreticidir.

        Her otomobili için “Dünyanın en heyecan verici otomobilleridir” diyemeyiz belki ama bana göre dünyanın en iyi otomobil üreticisidir.

        Mercedes gibi bir başka üretici yoktur ki, hemen her segmentte ve türde tekerlekli aracı üretsin ve hepsinde en iyilerle yarışsın ya da en iyilerden biri olsun.

        Kamyondan, otobüse, yarı ağır ticariden kamyonete, arazi aracından, spor otomobile, kabriyole’den gt’ye, kompakttan, lüks sedana her alanda iyi bir otomobili mutlaka vardır Mercedes’in.

        Hangi sınıfta ya da segmentte otomobil alacak olursanız olun, hayalini kuracağınız araçlar arasında mutlaka bir Mercedes olur.

        Bana göre bu bir üretici için büyük başarıdır.

        Bu fikrimi peşin peşin bilin ki, bu satırları da ona göre okuyun.

        Değerli okurlar, bana göre ve muhtemelen Mercedes AG’ye de göre Mercedes Benz, 1954 yılından beri adını S klasse olarak telaffuz etmese bile S klasse olarak nitelendirebileceğimiz lüks sedanlar üretiyor ama bildiğimiz anlamda S sınıfının doğuşu 1972 yılı.

        Benim çocukluğumun ve gençliğimde “manda kasa” olarak bilinen araç.

        İlk nesil S sınıfı bu.

        Mercedes S sınıfı ilk neslinden bu yana sınıfın özelliklerini belirleyen bir araç hatta belki de bu sınıfın yaratıcısı.

        İlk nesil S uzun süre gerçek anlamda bir rakibe sahip olmadı.

        Kıta Avrupa’sında biraz Citroen XM ve Peugeot 604 “Acaba olur mu?” diye şanslarını denediler.

        Ada’dan Jaguar şık ama kalite çıtasını tutturamayan bir rakip olarak varlık gösterebildi.

        İtalya’dan da Lancia şansını denedi. Maserati Quattroporte ise rakip olabilmek için fazla afili ve pahalı idi.

        Okyanusun diğer tarafında ise Cadillac ve Lincoln vardı ama kalite olarak çok altındaydı.

        REKLAM

        İlk nesil Mercedes S sınıfı, 5 yıl sonra BMW 7 serisi ile segmente giriş yapıncaya, tanıtıncaya kadar neredeyse rakipsizdi.

        Audi’nin 1994’te bu sınıfa A8 ile giriş yapmasına kadar bu iki marka bu sınıfı domine ettiler.

        Ancak bana göre 5. Nesil S sınıfından bu yana Mercedes sınıftaki elebaşılığı çok açık biçimde ele geçirdi.

        2006 yılında piyasaya çıkan 5. nesilde dış dizaynda ama özellikle iç dizaynda köklü değişiklikler yapan Mercedes, 6 nesilde dış görünümü de müthiş bir sıçrama ile zirveye taşıdı ve rakiplerine büyük bir üstünlük sağladı.

        Ve şimdi 7. Nesil S sınıfı ile bu durumu perçinlemek istiyor ama bakalım bunu başarabilecek mi?

        Benim de büyük merakla beklediğim yeni S400 L 4 matic gazetenin kapısına gelince doğrusu biraz şaşırdığımı itiraf etmeliyim.

        Okuduğum tüm verilerde otomobilin birkaç santim de olsa büyüdüğü yazılıydı ama yeni S bir önceki S’ten daha küçükmüş gibi görünüyordu.

        Otomobil bir öncesine göre 34 mm daha uzun, 55 mm daha geniş olmasına ve aks mesafesi de 51 mm artmasına rağmen göze daha küçük görünüyordu.

        Üstelik yükseklik de 12 mm artmıştı.

        Lansmanı daha önce yapılan E sınıfındakine benzeyen farlar ve arka lambalar vardı ve bu yeni far ve arka lamba tasarımı Mercedes S sınıfının heybetini alıp götürmüş, sanki biraz sıradanlaştırmıştı.

        Modern görünüyordu, yenilikçi bir tarzı olduğu anlaşılıyordu ama eskisi kadar heybetli değildi.

        Ya da bana öyle geliyordu.

        Bu nedenle ilk sorum “Bu Long mu?” oldu.

        Sayılar yalan söylemezdi. Long’du.

        Otomobili kullanmadan önce uzunca bir süredir bizim otomobil testlerindeki tüm videoları ve fotoğrafları çeken Emre’ye verdim anahtarı fotoğrafları çekmesi için.

        Emre anahtarı getirince sordum “Nasıl buldun” diye.

        “Rüya gibi abi. Ben böyle bir iç mekan görmedim” dedi.

        Ben de anahtarı aldım ve “Ver bakalım bu rüyayı biraz da biz görelim” diyerek geçtim direksiyonun başına.

        Bu otomobille ilgili videoları daha önceden görmemiş olsam ve beni bu otomobilin içine koysanız, Allah biliyor ya asla bir Mercedes’in içinde olduğuma inanmam.

        Bambaşka bir araç olmuş.

        Mercedes, 21. Yüzyıla tam anlamıyla bu otomobille merhaba demiş.

        Otomobilin içi Mercedes falan değil.

        Bilim kurgu filmleri gibi ya da Tesla’nın gelişmiş versiyonu.

        İç dizayn tek kelime ile muhteşem, iki kelime ile kusursuz ve muhteşem.

        Dash board tamamen değişmiş.

        Şimdiye kadar hiçbir otomobilde görmediğimiz yepyeni bir stil ile devrim niteliğinde bir değişim.

        Tesla’nın iç tasarımı kadar devrimci ve Tesla kadar modern.

        Belli ki, Mercedes artık en güçlü rakip olarak kendine Tesla’yı görüyor.

        Dash board bir önceki nesilde gördüğümüz upuzun yarısı gösterge yarısı bilgi ekranı olarak paylaştırılmış çift ekran gitmiş.

        Yerine arkada bir bütün dashboard ve onun önünde bir gösterge ekranı, ki eski ekrana benziyor ve bir de aynı Tesla’daki gibi ortaya dev bir dik ekran gelmiş. Otomobilin sistem kumandaları da bu ekrana yerleştirilmiş.

        Audi’nin son nesilde A6 ve A8’de yaptığı işi, biraz daha üste taşımış Mercedes.

        Bu tasarım otomobilin sürücü ve ön yolcu bölümüne çok pozitif ve çok minimalist bir duygu vermiş.

        Ekranların arkasında kalan dash board ise şahane bir ahşap ve havalandırma tünelleri de bu kez ekranların ve dash boardun üzerinde. Yüksekte ve geride.

        Çok alışılmadık bir tarz.

        Ekranlar ise müthiş.

        Gösterge ekranı üç boyutlu. Gözlük takmadan üç boyut algısını bu kadar iyi veren başka bir ekran görmedim desem yeridir.

        Bazı gösterge seçeneklerinde insan buradaki derinlik algısına kilitleniyor.

        O kadar iyi yapmışlar. Hele hele navigasyonu buraya aktardığınız zaman çok acayip bir görsellik ortaya çıkıyor.

        Ortadaki büyük ekranda da benzer bir üç boyut hissiyatı var ama gösterge ekranı kadar değil.

        Ortadaki büyük ekranda ise müthiş bir grafik zenginlik var.

        Bazı fonksiyonları seçtiğiniz zaman sanki yolda giden bir otomobili değil de Star Trek’teki bir uzay aracını kullanıyormuşsunuz hissi verecek veri grafikleri ortaya çıkıyor.

        Bunun yanı sıra otomobil daha oturduğunuz anda sizi tanımaya başlıyor.

        Önce sizin oturma pozisyonunuzu düzeltmek için devreye giriyor ve kameralar ile sizi algılayarak koltuğu öne çekin, indirin, yükseltin, direksiyonu indirin, kaldırın gibi direktiflerle işe başlıyor.

        Seyahat boyunca da sizi gözlemleyerek bu direktifleri yeniliyor.

        Sonrasında da sizin hangi hareketlerle otomobilin hangi fonksiyonunu aktive ettiğinizi öğrenip, sonrasında bu fonksiyonları çok daha basit hareketlerle kullanmanıza imkan sağlıyor.

        Akıl alır gibi değil ama gerçek.

        Çok şık üç kollu direksiyon simidinin üzerinde her türlü fonksiyon var.

        Ve bu fonksiyonlar önce biraz zorlayan ama alışınca müthiş bir rahatlık veren dokunmatik bir sistemle çalışıyor.

        Direksiyon sanki bir touchpad gibi.

        Mercedes bu araçta artık neredeyse tam otonomiye yaklaşmış gibi.

        Adaptif cruise kontrole geçince otomobil kendi kendine gitmeye başlıyor.

        Öndeki araçla takip mesafesini koruyor. Durunca duruyor, kalkınca kalkıyor. Yoldaki çizgileri takip ederek kendi kendine dönüyor. Sistem yol tabelalarını okuyup ekrana yansıtıyor. Bunu yapan pek çok otomobil var biliyorum ama bu biraz farklı, sürati de yol tabelalarına göre ayarlıyor.

        Yani cruise kontrolle giderken siz tabelaları görmeseniz bile araç görüyor ve hız limitlerini harfiyen uyguluyor.

        Tabii bu Türkiye gibi tabelaların özensizce yollara dizildiği yerlerde otomobili şaşkına çeviriyor.

        3. havalimanı yolunda sulu karlı bir havada giderken, aynı anda 50-70-90 tabelalarını birkaç metre içinde gören Mercedes’in Alman beyni yanmadıysa, Almanya’dan Türklere alışkın olduğundandır.

        Çok iyi bir havalandırma sistemi ve gördüğüm en iyi koltuklar da bu otomobildeydi.

        Koltuklardaki masaj özelliği ise otomobillere laf olsun diye koyulan ve hiçbir halta yaramayan masaj özelliklerinden değildi.

        Bir Balili kız kadar olmasa da bayağı iyi masaj yapıyordu. Özellikle uzun yolda ya da İstanbul’un giderek berbat hale gelen trafiğinde çok işe yarayabilir.

        Ancak şunu da söylemeliyim ki, ortaya koyulan Teslavari büyük ekran otomobilin içinde, özellikle de ön bölümde bir daralma duygusu yaratmış.

        Kullandığımız otomobil bir S Long olduğu için arka tarafı da denemek gerek.

        Çünkü bu aracı alanların yüzde 99,9’u otomobili şoförle kullanacaklar.

        Mercedes’in S serisinin son 3. 5. Ve 6. nesillerini ben de kullandığım için değerlendirme yetkinliğine sahip biri olarak olarak söyleyebilirim ki, tüm kalite artışına, tüm teknik gelişmeye rağmen arka tarafta bir “genleşme” olmamış gibi.

        Bu bana özel bir his mi diye aynı otomobilin bir önceki neslini kullanan birkaç kişiye daha sordum.

        Onların da tepkisi aynı oldu.

        6. nesilin arka tarafı sanki daha rahattı.

        Arka tarafı daha şık olmuş, BMW’nin 7 serisinde orta konsola koyduğu ekrandan Mercedes de bir tane ve daha fonksiyonel olarak koymuş falan ama arka yolcu bölümü o büyüklük hissini vermemiş.

        Ama konfor muazzam.

        Ortada buzdolabı, full elektronik koltuklar, çok iyi bir arka bölüm havalandırması, müthiş iç mekan aydınlatma tasarımı.

        REKLAM

        Şahane...

        Gelelim gidişine.

        Kapı kolları Aston Martin gibi gövdenin içinde. Siz anahtarla yaklaşınca dışarı çıkıyor ve çekip açıyorsunuz.

        Bindikten sonra kapatmak biraz zahmetli. Tutacak yer göremiyorsunuz. Rlls Royce gibi düğme ile kapatmak mümkün mü acaba diye bakındım ama göremedim.

        Kapı tam Mercedes kapısı gibi “Toook” diye kapanıyor. Başka hiçbir otomobilin kapısında bu ses yok.

        Start butonu ile 3 litrelik dizel makine harekete geçiyor ama kulağınız hassas değilse pek bir şey duymuyorsunuz. Sadece ekrandaki devir sayacından anlıyorsunuz motorun çalıştığını.

        330 beygir ve 700 NM’lik gördüğüm en iyi dizel motor diyebilirim.

        Çok yumuşak bir tepkisi var motorun ama gaza yüklenirseniz bu yumuşaklığın birdenbire güçlü bir ataklığa dönüştüğünü görüyorsunuz.

        Çok çok iyi bir motor. Otomobili son sürate doğru çok hızla taşıyor. Sulu kar ve yağmurlu bir havada denediğim için son sürati zorlamadım ama 220 kms sürate çok hızla ve çok konforla çıktığına şehadet edebilirim.

        Yol tutuşun çok iyi olduğuna da ama zaten bir Mercedes’ten aksini beklemek hata.

        Frenler de çok iyi.

        Fren mekanizması da akıllı sanki.

        Kademeli olarak güçleniyor ve sizin frene basış tarzınızdan amacınızı anlıyor ve ona göre bir güç uyguluyor disklere.

        Kuzey Marmara otoyolunda yağmurlu zeminde 180 kms hızla kazık fren yaptığımda otomobilin sıfır kilometreye inişindeki rahatlık gerçekten şaşırtıcıydı.

        En şaşırtıcı olan ise otonom sürüş konusunda Mercedes’in bu aracı getirdiği nokta.

        Bu kadar iyisini görmemiştim.

        Kendi kendine park etme özelliğinin akıl dışı oluşu kadar yoldaki otonom gidişi de akıl dışı.

        REKLAM

        Öyle ki, tam olorak otonom kullanmayacak olsanız bile çağımızın hastağı olan yolda cep telefonuna bakma durumunda kaza riskini çok ama çok azaltacak bir sisteme şimdiden sahip Mercedes.

        Siz yoldu telefonunuza baksanız bile otomobil kendi duruyor, kendi yavaşlıyor. Kendi hızlanıyor ve şeridini koruyor.

        Tüketim konusunda da oldukça iyi bir noktada S400.

        Çabukça hızlanıp aniden yavaşlamama, motoru yüksek devirlerde denememe, bir süre çok yüksek hızla seyretmeme ve nihayetinde yoğun bir İstanbul trafiğinde birkaç saat sürünmeme rağmen tüketim 9 litre civarında oldu ki, otomobilin büyüklüğüne oranla bayağı iyi bir sayı.

        Mercedes bu sınıfta sıklıkla yaptığı gibi kusursuza yakın bir araç üretmiş.

        Yeni S sınıfının farklı motor versiyonları da gelecek.

        Ama en önemlisi yeni S sınıfının tamamen elektrikli bir versiyonu da muhtemelen 2021 sonuna doğru yollarda olacak.

        Mercedes EQS adlı bu araçla bu araçla Tesla’yı düelloya davet edecek gibime geliyor.

        Bu sınıf Mercedes’in bir fanı olarak son sözüm şudur.

        Bu otomobili alıp kullanmamak yazık olur.

        Emin olun arkada oturan, otomobili kullananı kıskanacaktır.

        Diğer Yazılar