Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ne kadar ormanımızın yandığı konusu aslında muamma.

        Çünkü Türkiye her konuda olduğu gibi bu konuda da şeffaflıktan giderek uzaklaşıyor.

        Bilgi paylaşımı, veri paylaşımı her alanda olduğu gibi bu konuda da giderek zayıflıyor ve güvenilir olmaktan uzaklaşıyor.

        Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ya da Orman Genel Müdürlüğü’nün bu konudaki verilerine. Ancak TÜİK’in enflasyon verileri kadar güvenebilirsiniz. Hatta belki o kadar bile değil.

        Orman Genel Müdürlüğü geçen yıl Türkiye’de 20 bin 938 hektar orman alanının yandığını açıklıyor mesela.

        Buna karşın AB’nin Orman Yangınlarını İzleme Sistemi verilerine göre Türkiye’nin geçen yıl yanan orman alanı miktarı 99 bin hektara yakın.

        Siz hangisine inanırsınız!

        Bu yıl son yangınlarda sadece Manavgat’ta yanan orman alanı 60 bin hektar.

        Muğla’da yananlarla birlikte ilk belirlemelere göre yanan alan miktarı 84 bin hektara yakın.

        Gözünüzde daha iyi canlansın diye bunu daha bildik bir birime çevireyim.

        840 bin dönüm.

        840 milyon metrekare.

        Ya da 840 kilometrekare.

        Hangisi gözünüzde daha iyi canlanıyorsa.

        Ormancılık politikası uzmanı Doç. Dr. Cihan Erdönmez ise verilere dayalı olarak şunu söylüyor.

        “Türkiye’de her yıl çıkan orman yangını sayısı artarken yanan orman alanı miktarı azalırdı. Ancak 2015’ten sonra bu durum değişmeye başladı. Şimdi hem orman yangını sayısı artıyor hem de yanan orman alanı miktarı.”

        REKLAM

        Erdönmez’e göre bunun nedeni Türkiye’nin en köklü kurumlarından biri olan ve temeli Osmanlı döneminde atılmış “Ormancılık” müessesesinin diğer pek çok müessesemiz gibi hırpalanmış, örselenmiş, ortadan kaldırılmış olması.

        Orman personelinin sayıca azaltılmış olması, sürekli kadrodan geçici kadroya geçilmesi, Orman personeline rotasyonun bir ceza gibi tatbik edilmesi ve her yerde olduğu gibi liyakatsiz kadrolaşma bu sonucu doğurmuş.

        Bugün bir neden gibi görülen yangın söndürme uçağı yokluğu da Erdönmez’e göre bir neden değil, bir sonuç.

        Ve Orman Bakanı tüm bu gerçekler ortada iken bizimle açıkça dalga geçiyor.

        10 gün önce kendi uçağımız olmadığını, kiralık uçakla yangınla mücadele ettiğimizi söyleyen Bakan, şimdi “Yunanistan’a yangın söndürme uçağı yollayacağız” diyor.

        Dursun bu hayasızca akın

        Dursun bu hayasızca akın
        0:00 / 0:00

        Ülkemize, vatanımıza karşı çok açık biçimde Mehmet Akif’in sözleri ile “Hayasızca akın” var.

        Ve bu akın giderek daha net ortaya çıkıyor ki, bir yabancı plan program.

        ABD’nin yönlendirdiği Afganları İran kendi sınırından alıp Türkiye sınırına bırakıyor.

        Yine ABD’nin yönlendirmesi ile Suriye’nin kuzeyinde bir “tehcir” uygulanarak burada bir etnik temizlik yapılıyor ve buradan süpürülen gruplar Türkiye’ye yığılıyor.

        Bu en aptalın bile görebileceği kadar net bir plan.

        Bunun Türkiye’ye karşı planlanmış bir sivil saldırı olduğu ve Türkiye’yi orta vadede bitirmeye yönelik olduğunu görmemek için aptal olmak bile yetmez.

        5 küsur milyon Suriyeli, şimdilik 2 milyonu aşkın ama sayıları giderek artan “Genç Erkek Afgan”, 1 milyona yakın farklı etnisitelerden Iraklı, Afrikalı ve Orta Asyalı göçmen Türkiye’nin bu kadar kısa sürede sindirebileceği bir yük değildir.

        Bırakın Türkiye’yi birkaç yüz milyonluk nüfusa ve Türkiye’nin onlarca katı ulusal gelire ve ekonomik büyüklüğe ve toprak alanına sahip ülkeler bile böyle bir yükü kaldıramaz.

        AB’den gelecek birkaç milyar euro, ABD’den gelecek kısa vadeli siyasal destek, geçici olarak kapatılacak birkaç dava dosyası ve belki seçimde birkaç yüz bin oy için Türkiye’nin geleceği karartılıyor.

        Çok açık söylüyorum.

        Bir kez daha söylüyorum.

        Göçmenliği veya geçici koruma altında olma statüsünü çoktan geride bırakmış ve çok açık bir “İşgal Ordusu” haline gelmiş olan bu göç sorunu artık Türkiye’nin “beka meselesidir”

        Türkiye’yi 40 yıldır PKK ile dağıtamayanlar şimdi artık yeni bir oyun denemektedir.

        Türkiye’yi yönetenler şimdiye kadar başarı ile bu oyunun bir parçası haline getirilmiştir.

        Ama çok açık söyleyeyim, eğer bu oyun yakın zamanda durmaz ise Türkiye’nin geleceği yoktur.

        “Yakın zaman nedir?” diye soracak olursanız...

        O yakın zaman aslında “dündü”.

        Hiç bu kadar olmamıştı

        Hiç bu kadar olmamıştı
        0:00 / 0:00

        Yakında Altaylı kavga etti haberi görürseniz sakın şaşırmayın.

        Dayak da yemiş olabilirim, dayak da atmış olabilirim.

        Çünkü delirmek üzereyim.

        Şunu söyleyeyim, benim hatırladığım dönemde İstanbul ve hatta Türkiye hiç bu kadar medeniyetten uzaklaşmamıştı.

        Giderek ilkel, saygısız, kuralsız bir insan güruhu haline dönüşüyoruz.

        Kural tanımaz, saygısız, medeniyetten uzak bir hale geldik.

        Eskiden genelde bazı Ortadoğu ülkelerinde gördüğümüz manzaralar ve tavırlar artık bize de tam olarak intikal etti.

        Bunun için sadece trafikte olan bitene bakmak bile yeterli.

        Trafikteki saygısızlık, kural tanımazlık hiç görmediğim noktada.

        Yol ortasına otomobilini bırakıp gidenler, üç şeritli yolu tek şeride düşürecek şekilde iki sıra park edenler, ters yönden gelip bir de üzerinize araç sürenler. Yük indirmek için tek şeritli yolu 15 dakika, 20 dakika bloke edenler. Bu duruma itiraz edip korna çalanın üzerine yürüyenler.

        Hele o motosikletler ve motorlu kuryeler.

        Hiçbir kuralları yok.

        Ters yönden, düz yönden her yönden üzerimize geliyorlar.

        Yol yetmiyor kaldırımlardalar.

        Onlar yetmezmiş gibi şimdi bir de elektrikli scooterlar.

        Kaldırımda tam gaz giderler, yolda hiçbir koruma önlemi olmadan tam gaz giderler. Ters yönden giderler.

        Dün Şişli’de kaldırımda yürüyorum. Bir motosiklet tam gaz yayaların arasında. Kendimi yola attım.

        Küt yerdeyim.

        Ters yönden gelen bir scooter. Üzerinde iki genç.

        Tersten geliyor ve kırmızı ışıkta geçiyor. Bana çarpıyor.

        Onlar da yerde. Ve daha ben bir şey diyemeden “Amca önüne baksana” diyor.

        Tövbe estağfurullah.

        Şeytan diyor al scooter'ı kafasına indir.

        Ama susuyorum.

        Çünkü artık böyle.

        Orman kanunu uygulanmıyor ama her yer orman kanunu.

        Kural yok. Saygı yok.

        Bu basit bir örnek. Her yerde durum bu.

        Suçlunun arsız, haklının haksız olduğu günlerdeyiz.

        Bu da geçer yahu diyoruz.

        Yine.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Doğruyu söylemek muhaliflik zannedilmediği zaman.

        Diğer Yazılar