Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ara ara aklıma geliyor.

        Aklıma geldikçe de soruyorum.

        Bugün bir kez daha soralım ve mevzu kaynamasın.

        Hani “Size kripto para alacağım” diye yüzlerce milyon dolarlık bir vurgun yapıp araziye uyan bir uyanık vardı.

        Çiftlikbank tosununun, dijital ve kripto olanı.

        Adı Faruk Fatih Özer’di.

        Milyarlarca TL’yi cebe indirip tüymüştü.

        Dünyanın her yerine eli uzanan ve cümle alemi kıskançlıktan çatlatan devletimiz ise hemen duruma el koymuştu.

        “Yakalayıp getireceğiz” demişlerdi.

        İlk birkaç hafta çeşitli Balkan ülkelerinde “dandik” baskınlar yapıldı.

        Sanki bu herifin peşindeymişiz ve ele geçirilmesi an meselesi imiş gibi bir tuluat sergilendi.

        Sonra herkes unuttu.

        Konu kapandı.

        Ne baskın kaldı ne bir arama.

        Konu kapandı gitti.

        Ama fil unutur, Fatih unutmaz.

        Şimdi bir kez daha soruyorum.

        “Ne oldu bu Thodex vurguncusu F.F. Özer?”

        Bu hangi devrin adeti Şeyhülislam Ali Efendi

        Bu hangi devrin adeti Şeyhülislam Ali Efendi
        0:00 / 0:00

        Olayın başlı başına bir felaket, bir rezalet olmasının ötesinde dosya içeriği öylesine utanç verici, o kadar rahatsız edici, çocukların yaşadıklarını anlattığı detaylar tahammül sınırlarının o kadar ötesinde idi ki, Barış Pehlivan’ın haberinin tamamını okuyamadım.

        Asabım bozuldu.

        İnsanlıktan utandım.

        İnsandan tiksindim.

        Ettiğim küfürün, ağzımdan çıkan bedduanın haddi hesabı yok.

        Mevzuyu duydunuz muhtemelen.

        Kahramanmaraş’ta bir Kuran kursunda erkek çocuklara tacizde bulunmuş hocalardan biri.

        Bir kez de değil.

        Defalarca.

        Rezillik ortaya çıkınca, çocuklar sapık canavarın yaptıklarını detaylarla anlatmışlar.

        Burada aktarmayacağım.

        İnsanlığınızdan utanmayın diye.

        Günaydın kelimesinden rahatsız olanlardan, Yahudi selamını İslamiyet zannedenlerden, deniz mahsullerini haram ilan edenlerden, makam deyince aklına Mercedes S 500 gelenlerden, Diyanet'i siyasetin emrine verenlerden, kendilerini doğrudan ilgilendiren böyle bir konu ile ilgili “tık” yok.

        Allah için tek kelime yok.

        “Ayıptır, yanlıştır, olmamalıdır, cezasız kalmayacaktır, takipçisi olacağız” falan gibi boş ve anlamsız laflardan biri dahi yok.

        Merakta kalan müminlere “Aman çocuklara bir şey yapmayın, bu cahiliye devri adetidir” demek de yok.

        Bunlar yok ama “atama” var.

        Diyanet İşleri Başkanı’nın muhteşem bir başarı ile sürdürdüğü görevine bir dört yıl daha devam etmesini sağlayacak bir kararname var.

        Mevcut Diyanet İşleri Başkanı ne zaman toplumun sinir uçları ile oynayıp, Anayasa’yı ayaklar altına alacak bir şeyler yumurtlasa AK Parti’ye yakın tanıdıklardan “Ya aslında iktidar da bunun söylediklerinden yaptıklarından rahatsız. Adam yokluğunda yanlışlıkla atandı” der dururlardı.

        Anlaşılan o ki, yanlışlıkla atanmamış.

        Ya da adam yokluğu aynen devam ediyor.

        Döner dedik döndü

        Döner dedik döndü
        0:00 / 0:00

        Köşemizin okurları hatırlayacaklardır.

        Pandemi yasakları bahanesi ile büfe ve tekel bayilerine alkollü içki satış yasağı getirilince bir çağrıda bulunmuş “Bu yasak yasal değil. Anayasa’ya aykırı. Uymayın. Ceza falan kesemezler, keserlerse yargıdan döner” diye yazmıştım.

        Çünkü Anayasa açıktı.

        “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasa’nın sözüne ve ruhuna demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” diyordu.

        Nitekim aynen dediğim gibi oldu.

        Bir iş yeri sahibi kendisine kesilen para cezasını mahkemeye taşıdı ve Çanakkale 2. Sulh Ceza Mahkemesi bu cezayı iptal etti.

        Gerekçe ise çıkarılan genelgenin Anayasa’nın 13. Maddesine yani temel hak ve özgürlüklerin ancak yasayla sınırlandırılabileceği ilkesi.

        Ama şunu söyleyeyim.

        Haklı çıkmak beni mutlu etmiyor.

        Tam aksine korkutuyor.

        Çünkü bu kadar basit bir şeyi göremeyenler, ülkenin geleceğini planlıyor.

        Pres mi, baskı mı, look at the tabela mı!

        Pres mi, baskı mı, look at the tabela mı!
        0:00 / 0:00

        Galatasaray büyük bir sürpriz yaparak Lazio’yu yendi.

        Gerçi golü Lazio kendi kalesine attı ama Galatasaray da kötü oynamadı.

        Şenol Güneş’in sarı kırmızı hali olan Fatih Terim, bu kez genç bir kadro ile oynadı.

        Ve tüm rezilliğine rağmen Babel ile oynamakta ısrar ediyor.

        Sonradan da olsa ille Babel’i oyuna alıyor.

        Buna karşın Diagne’yi yine yok etmeye çalışıyor.

        Oysa Diagne ile gol kaçırıyordu Galatasaray, Diagne’siz gol pozisyonuna dahi giremiyor.

        Terim, Babel’den bu saatten sonra bir şey olmayacağının Diagne’den ise bir şey olma ihtimalinin yüksek olduğunun farkında değil.

        Tabii yine de Terim benim yüzümü güldürüyor.

        Mesela maçtan sonra basın toplantısında “Biz oyuna presle başlamadık, baskı ile başladık” diyor.

        Pres ile baskı bire bir eşanlamlı. Hele futbol literatüründe bire bir aynı.

        Ama önemli değil, sorun da değil.

        Çünkü Terim meseleyi çoktan çözmüş.

        Önemli olanın ne olduğunu, yıllar önce “Look at the tabela” diye zaten söylemiş.

        Önemli olan tabela oldukça, “Vat ken ay du sam tayms”

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Asık suratı ciddiyet zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar